2008/09/01

(34.)7.12.2005.DEVRİMCİLERİ “RÜZGARLARIN” ÖNÜNDEN ÇEKELİM ve BİZİM İÇİN “BİZ” OLALIM.E.ABAZA

Emperyalizm, Dünya çapında görece bir hakimiyet elde etmiştir. Sosyalist sistemin çöküşü ve Çin’in durumu; nedenleri ve sonuçlarıyla ortadadır.
Bunun yanı sıra; dünyamız korkunç “doğal” felaketlere de gebe’dir!Türkiye’de; Türkiye İşçi Sınıfı ve diğer emekçi katmanlar, “işyerlerini kaybetmek” korkusundan yola çıkarak “ekmek belasına gardaş” deyip, politik olarak da eğilerek, biz Devrimcileri yalnız bırakmışlardır.. Ecevit, Baykal, Karayalçın, İnönü gibi solcu tanınanların, onları destekleyen rant’çıların ve kimi eski solcuların “yedikleri herzeler” nedeniyle; soldan ümidini kesen “Halk” kendilerine maddi imkan sunan, partilerin safına geçmişdir.. Bunun sonunda da; Takiyyeciler; emperyalistleri ve Arap sermayesini arkasına alarak, ABD’nin kurdurttuğu AKP’de birleşerek; çocuklarını ve yakınlarını ABD ve AB ülkelerinde okutup, bunların bazılarını ABD’ye rehin bırakıp, politik taklalar atıp, iktidarı almak hedefine kilitlenerek; insanları kandırarak, satın alarak ve kendilerini de pazarlayarak, erk’e gelmişlerdir..
İşçi sınıfının ve diğer emekçi katmanların içinde ve örgütlerinde çalışma yapan Devrimciler; “yeniden durum muhakemesi” yapıp, kendi aralarında birleşip, tüm namuslu insanlarla biraraya gelip, Gerçek Halk için anlaşmak yerine; dağlarda, şehirlerde ve hapishanelerde, yalnız başlarına; grup-grup ölmeye, devam etmektedirler. Oysa bu “HALK’a” ne kadar acıyor olursak olalım, ne kadar bilinç taşımaya çalışırsak çalışalım, onlara karşı ne kadar sabırlı olursak olalım, “bunları” kurtarmak mümkün değildir. Çünkü “bunlar” kurtulmak için çaba göstermedikleri gibi, mücadele eden iyileri sevmek yerine, onlardan nefret ediyorlar. Zaten “bunların vijdanı eksik“ olduğundan dolayı; namussuzdurlar ve gericidirler. Bu “HALK” sadece “sırtına binene” veya “güçlü olana” saygı göstererek, onun sözünü dinleyerek, onun peşinden gider..
Yapılan hiçbir toplantıya icabet etmeyen, eski bir iş arkadaşım ve komşum olan ukala biri, geçenlerde; “Eşref bey, siz eskiden aktif bir Devrimciydiniz, şimdi niye Devrimciliği bırakıp, işadamı oldunuz?” diye, sormuştu. Ona cevabım “İşçilerin, diğer ezilen ve sömürülenlerin hakları için mücadele etmiş olduğum, doğrudur. İçeri de girdim. Bunlardan dolayı da, hiçbir zaman pişman olmadım. O zamanları biliyorsun, fabrikada ki arkadaşların çoğu, sendikadan ve benden uzak dururlardı. MHP ve dinci şarlatanların yandaşı kimileri de; ellerinden gelebilseydi, derimi bile yüzebilirlerdi! Şimdi ise; ‘her halk layık olduğu şekilde yönetilir’ sözünü kabul ettiğim için, artık ‘bu halk için’ uğraşmanın gereksiz olduğunu düşünerek, Fabrikalar Kalemizdir sloganını bırakarak, kendime çalışmaya başladım. Artık, iyilikten anlamayan Mazoşistleri, (iki elimle bir işaret yaparak) tepeliyorum. Şimdi herkes bana bey diyor.” olmuştu.. Komşumun yüzü kızardı, hiç üstüne almadan, “Haklısınız. İnsanlar iyilikten anlamıyor. Fakat fabrika’da çalışan birinin peşinden de kimse gitmez ki. Parası ve gücü olan dinlenir, parayı veren düdüğü çalar” anlamına gelen bir şeyler geveleyerek, konuyu değiştirmişti..
İşte; 40 yıldır kurtarmak için; işkencelere, ölümlere katlandığımız, vatandan, anamızdan, babamızdan ayrı kalmamıza neden olan “halkın mantığı” aynen budur..
“Yasadışı” eylemlere karışan “devlet destekli birilerinin” yargılanması için yapılan, “Susurluk” karşıtı eylemlere katılanlarla, Takiyyecibaşı “gulu-gulu dansı yapıyorlar” diyerek, alay etmişti.
Sivas’da insanları yakanları, mahkeme’de savunan Takiyyeci Adalet Bakanı ise; ışıkları açıp-kapatarak yapılan protesto eylemlerini “mum söndü yapıyorlar” diyerek, gırgıra almıştı!
Şimdi de; AKP’li Rize belediye başkanı, televizyonların karşısına çıkıp, “Rize halkını” TAYAD’lıları öldürmeye kışkırtıyor. Atatürk’ü İneğe benzeten ve gelmiş-geçmiş tüm TBMM. üyelerine açıkça küfür eden ve “Şeriat Devleti kurmak” istediğini açıklamış olan, Takiyyeci milletvekili Şevket YILMAZ gibileri; “böyle” konuşabilme cesaretini nereden buluyor?.
“Vatanın ve Atatürk Devrimlerinin bekçisiyim” diyerek, yemin eden, derin devletin mensupları, niye şimdiye kadar, tek bir “şeriatçıya” yönelmedi?. Anlaşılan “Derin Devletçilere!” sadece vatanseverleri öldürmek için maaş ve harcırah veriliyor!. Hadi “Hepsi Amerikan uşağıdır. İt, it’i ısırmaz” diyenlere hak verelim! “Atatürkçülüğü” kimseye bırakmayanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuranlar ve Deniz Gezmiş’in resimlerini elinden düşürmeyen, bu derneğin üyesi “gençler,” bu Takiyyecilere, niye yönelmiyorsunuz? Atatürk sizlere; “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” “Bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” dememiş miydi? “Ne oldü sana? Ne oldü boyle!” yoksa, kanınızı değiştirdiler mi?!.
Devrimci ve diğer Vatansever örgütler, “Takiyyecileri ve diğer Vatan hainlerini devirmiyorlarsa” ve de onların; babasına, anasına, kardeşine, çocuklarına ve diğer yakınlarına “barışı sağlamak için konuşmaya” gitmiyorlarsa, “böyle dayılanan vatan hainlerinin” sayısı, daha da artacaktır..
İngiltere’de, İspanya’da, Fransa’da ve hatta Almanya’da hükümetler “ülkenin çıkarı için” muhataplarıyla “şu veya bu şekilde, çözüm bulmak için” temsilcileri aracılığıyla oturup, konuşurlar. Türkiye’li sağcı ve ”solcu yöneticiler” ise; sadece kendi PİS canlarını “garantiye” almak için, haberleşirler!. Eğer barış ve huzur isteniyorsa; “bunları” görmek, gerekir.. Gerisi hikayedir!. kandırmacadır!.
Şimdi; Şemdinli olaylarıyla ilgili de, benzer süreç yaşanacaktır. Karşılıklı olarak; “Dağdaki ve bağdaki çeşitli odaklar” güç göstereceklerdir. Takiyyeciler ve işbirlikçi kesimler düşman gördükleri ordu ve Devrimcilerin kapışmasını ellerini oğuşturarak ve sevinerek değerlendireceklerdir.
“Kafalarındaki şeriat devletini” kurmak için Türkiye’nin parçalanması, veya güçsüz kalması Takiyyecilerin derdi değil, isteğidir. Polis şimdilik ellerindedir. Karşılarında ki tek silahlı güç, Türk ordusudur. Ordu’yu pasifize edebilmek için de; bir takım odakların yarattığı olayları; şeffaflık ve hukuk adına çözmek için, “herşeyi” ABD ve AB’ye ispiyonlayacaklardır. “Ağababalarından” başka türden “destekler” almak amacıyla, yine taklalar atacak ve sonra da “tüm muhataplar” kapalı kapılar ardında, “başka pazarlıklara” başlayacaklardır..
Politikacıların, zenginlerin, sivil ve asker bürokratların çocukları Amerika’da, Avrupa’da ense yaparken, Barlarda, Diskoteklerde, Tavernalarda fink atıp, hertürlü herzeyi yeyip, “şehit” olmaktan “yırtıp” yaşarken! “ÇılgınTürkler’in”değil, yoksul ve aptal Türklerin çocukları; emperyalistlerin, Türk-Kürt boğazlaşma-sının sağlanarak, Türkiye’nin parçalanması veya zayıf düşürülmesi planı çerçevesinde; kardeşlerini öldürmeye, askere uğurlama törenlerinde, “en büyük asker, bizim asker” sloganıyla ve de, göbekler atılarak gönderiliyorsa ve bunların içinden ölenlere “ne şehittir ne gazi, ... yoluna gitti Niyazi” diyenler varsa, bu kadar ölüme karşın; halen analar “savaşa son” diyerek sokaklara, meydanlara çıkmıyorlarsa, babalar oğullarının ölümüne sebep olan yöneticilerden hesap soracağına, bu katillerin karşısında köpekler gibi “susta” durmaya devam ediyorlarsa, Televizyonlarda “MEHMETÇİK” programları yayınlatılarak; çocuklarını toprağa vermiş insanların acıları tazelenip, kan davası tekrar körükleniyorsa; bizim gibi kişiler, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin devamını istediği bu savaş ve ölümler bitmeyecektir!..
İşçiler, Köylüler, diğer ezilen ve sömürülenler de, “böyle!” yaşamaya razı oldukları için, onların fakirlikleri ve çileleri de sürecek ve “tepelenmeye de” hep, devam edileceklerdir..
Biz örgütlü Kafkasya Kökenliler, bazı Türk ve Kürt sol hareketlerinin dönem-dönem yaptıkları; “her tür” yanlışa rağmen, çoğunluğumuzun yaşadığı Türkiye’de; “Barış olsun, kan akmasın, Türk-Kürt çatışması olmasın, Misaki milli sınırları içinde, eşit yurttaşlık temelinde, ortak vatan demokratik Türkiye’de, herkes mutlu ve kardeşçe yaşasın” diyenlerle birlikte, hep uğraştık.
“Ülke’de Barış ve Demokrasi olsun” için çalıştık. Çalışılıyor da. İstenilen sonuçlar alınıyor mu? Hayır, alınamıyor. Çünkü yönetenler ve onları destekleyenler; sömürünün ortadan kalkmasını istemediği için, bizleri “halk’a” düşman tanıtıyor.. “Halk” ise kendinden başkasını düşünmediği için, bize de yardım etmiyor. Kimileri ise; savaşı engellemeye çalıştığımız için bizleri “PKK yanlısı olmakla” suçlayarak, devlete hedef olarak gösteriyor. Bazıları da; “hesaplarına” çomak sokulduğundan dolayı, birileri de “kariyerlerini yitirecekleri korkusu ile, önerileri suskunlukla geçiştirmeye” devam ediyor. Kimi “Devrimciler” ise; kan dökülmesini engellemek için, tarafları uzlaştırmaya çalıştığımız için kızıyor,” ve bizleri “Genelkurmayın adamı, derin devletin adamı” diyerek, karalamaya kalkışıyorlar da, ondan..
Mustafa KEMAL ATATÜRK, yattığın yerden duy! Dünya’da; ilk anti-emperyalist savaşı başarıyla sonlandıran, senin kurduğun Genelkurmay’ının ve Devlet’inin adamı olmak, artık ayıplanan bir şey olmuştur..
Mozele’nin önünde; “saygı duruşunda” bulunan Takiyyeciler ve “Kemalistler,” seni yattığın yerde “rezil” ediyorlar. Kalkabiliyorsan kalk da, Vatanı teslim ettiğin “Türk gençliğinin “asil” kanını bir daha tahlil et! Kafasına çuval geçirilen subaylarına ve bu olaylara ses çıkartmayan generallerine iyi bak!. Bir de; Bursa’da çektiğin NUTUK’a göre hareket ettikleri için “faili meçhullerle” yok edilen, Devrimcilere BAK!. Kimdir bu ülkenin gerçek sahipleri?. Kimlerdir NAMUSLU kalanlar?. SÖYLE!.
28 Kanunisani 1921’den bugüne baktığımızda; hep hainler, uşaklar ve namussuzlar tarafından, devamlı katledilmişiz.. Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Telat Aydemir, Fethi Gürcan, Sinan Cemgil, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim KAYPAKKAYA, Fatih ÖKTÜLMÜŞ ve Didar ŞENSOY gibi, binlerce namuslu insan, bu vatan için öldü ve ölümler devam ediyor..
..Vural Abaza kardeşimiz, 11 Temmuz 2005 tarihli “Diaspora’da örgütlü Kafkasya kökenliler, Türkiye’deki gelişmelere ne diyor” başlıklı yazısında; bizim HALK olgusuna bakışımızı anlatmıştır: “..Çünkü; tanıdığımız bazı eski MHP’liler bile değişmiştir. Hatta “Kahrolsun Faşizm” afişleri bile asanları vardır. Bunlar “Tanıdıkları Devrimcilerin”de, bu Vatan icin mücadele ettiğini anlamışlardır. Hapishane’de işkence görmüş olan bu Ülkücüler, Devrimcilerin cezaevlerinde ki direnişlerinden, inançlarından sitayişle bahsetmekte ve bunlar; o nedenle de “bizlere” saygı duymaktadırlar.. Peki bu “Halk” denilenlere, yıllarca anlatıldığı ve pratikte tüm gerçekler apaçık görüldüğü halde, niçin bunlar olumlu bir değişiklik göstermiyor?” Evet, bize göre sorun, “eğitimli olup, olmamak değildir.” Esas mesele; namuslu ve vijdanlı olup, olma-maya, karar verebilmektir.. “Bu tesbitimiz nedeniyle de biz; Türkiye’de ekonomik olarak zavallı durumda olan her kişiyi, HALK olarak görmüyoruz!.” “BİZ, sadece Vatanseverlere, Devrimcilere ve onlara saygı duyan, destekleyen, namuslu ve vijdanlı insanlardan meydana gelen kitleye, HALK diyoruz..”
Bu tespitten yola çıkarak; “Halk” denilenlerin, “Atatürkçüyüm” diyenlerin “ne” oldukları görüldükten sonra; “bunlarsız, bunlar için” kendi kendimize; “kurtarıcı misyonu” yüklenerek, “uğraşmaya devam etmek” en kibar kelimeyle, MAZOŞİST’liktir..

“artık” NE YAPILMALIDIR?.
• Devrimciler “güçleriyle oynanmasına” izin vermemek için; emperyalistlerin, onların işbirlikçilerinin ve pragmatik rüzgar güllerinin, “yarattıkları” savaş alanlarından, çekilmelidir..
• HALK tanımlamasından yola çıkılarak; Devrimciler; Ordu mensupları gibi, kendilerini “BİZ” olarak ayrıştırmalı ve içe dönük olarak çalışıp, her alanda güçlenmelidir..
• Sonra da; Gerçek halk’ın ve müttefiklerin! sayısının çoğaltılmasına, sıra gelmelidir!.
Bu hedefe ulaşmak için de;
1. Türkiye ve başka ülkelerde, değişik kurum ve Partilerde görev almış olan, namuslu insanlar biraraya gelerek, dünya’daki gelişmeleri tekrar irdelemelidirler..
2. Görüşmelerin sonunda ”Dünya’yı yöneten kötüleri, belirli nedenlerden dolayı yenemediğimize göre; insanlık ve doğa düşmanı politikalarından ve bunların sebep olacağı ekolojik felaketlerden, zarar görmemek için; yaşanılan her yerde güvenlik önlemleri alarak, tanınan namuslu insanlarla birlikte; sevgi, güven ve saygı temelinde; huzur içinde yaşanacak Kolonilerin oluşturulması gerekmektedir?” diye, karar alınmalı ve pratik çalışmalara başlanılmalıdır..

Bizim “yasal” işlerimize karışılmadıkça, “Yılanlara” bile dokunmayacağımızı, şimdiden açıklayabiliriz. Ancak; Gerçek Halk için yapacağımız; yerleşim yerlerine, Okul ve dershanelerimize, Öğrenciyurdu, Aşevi, Yaşlılarevi, Kadın ve Çocuk sığınma evlerine, Spor ve kültürel çalışmaların yapılacağı tesislerimize, üretim üslerimize ve diğer yaptığımız çalışmalarımıza; “namussuzlar veya kendilerini Mafia sanan piçler” müdahale etmeye kalkışırlarsa; hiçkimseye acımayacağımızı, onların en çok sevdiklerine ve mezarlarına bile rahat vermeyeceğimizi de, şimdiden açıkça söyleyebiliriz.. “Yurt dışına kaçıp, kurtuluruz” diye de, kimse düşünmesin!. Onları başka ülkelerde de buluruz. Çünkü biz her yerde varız ve olmaya da devam edeceğiz. Bu çalışmalarımız sırasında ölenlerimiz olabilir. Fakat onlar, boşuna ölmüş olmayacaklardır. Ölümleri işe yarayacaktır. Çünkü bu tesislerden; dolaylı veya dolaysız olarak faydalanmakta olan yüzbinlerce insanımız; bu kazanımları korumak için, her yolu kullanarak, yanımızda duracaklardır da ondan.. Fakat şimdi; “ortada Fol yok, Yumurta yok, Devrim yapmak için, bizimle ölmeye gelin!” diyoruz.. Sen, ben, bizim oğlan ve bizim kız’dan başka kim geliyor?!.
Bu düzen’de “Kıral” olanlar; bizler gibi eğitimli, cesur ve olağanüstü ilişkiler ağına sahip olmadıkları halde “köşe” olarak yaşamaktadırlar. Bunların içlerinden bazıları; elde ettikleri gücü, acımasızca bize karşı da kullanmaktadır. Bu nedenle; “biz de bundan sonra; sadece devrimcilik yapmış olanları, onların yakınlarını ve bizleri sevenleri rahat yaşatabilmek ve onları “herşeyden” koruyabilecek durumda olmak için, varolmalıyız!.” diyoruz.. Bizler; kendimize ve bizden yana olan GERÇEK HALK’a, bu sistemin içinde bile; işkencehanelere düşmeden, huzurlu bir yaşam ortamı sağlayabiliriz..

Ayrıca; Devrimcileri seven ve saygı duyan, gerçek HALK da; bizlerin işkencehanelerde acılar çekmesini, yaşamımızın alt-üst olmasını istemiyor. Onlar bizden iş istiyor, Ev istiyor. Doktor, İlaç istiyor. Çocuklarının okumalarına yardımcı olmamızı istiyor.. Maddi destek sunmamızı ve gerektiğinde de onları kötülerden korumamızı istiyor. Biz, onlara; “İsteklerinizi, yerine getirmek için, Devrim yapmaya çalışıyoruz” diye, cevap verip, “Burjuvazinin Kanon’larının karşısına” çıkarak, devamlı kendimizi öldürttük.. Fakat gerçek Halk; ölmemizi değil, bizden ihtiyaçlarına “şimdi cevap bulmamızı” istiyor.. Gerçek halk; Burjuvazinin ve onların işbirlikçilerinin, iktidarı ellerinden kolayca bırakmayacaklarını biliyor.. O nedenle de; babaların ve annelerin büyük bölümü; sorumlu oldukları kişileri ve çocuklarını düşünmek zorunda oldukları için, istediğimiz ölçüde bizleri destekle(ye)miyorlar.. Bu sebeplerden dolayı da; yenilmeye devam etmekteyiz..

Sayın Mecit ÖZTEKİN’in yazısında; “Her bir parti başkanı adeta bir mafya lideridir. Kendine biat etmeyen hiçbir kişiyi yapı içinde barındırmazlar. Sağ partiler sağcılığı, sol partiler ise solculuğu ipotek altına almışlardır. Sosyalistlik bile bu ülkede mafyalaşmıştır. Örgüt içinde mali sorumluluk alanlar, yapay örgütler oluşturarak sadece örgüt için değil, örgütü kullanarak kendi çıkarları için para bulmaktadırlar. Ayrıca kendi görüşünden başka kendi istediğinden başka yazı yazdırtmayan, haber yapmayan solcu gazete patronları da mafyalaşmışlardır. Bu kişiler hiç utanmadan birde diğer mafyalardan şikayetçi olmaktadırlar. Bu duruma nasıl geldik, ortadadır. Bundan kurtulmanın yolu da her kurum içinde özellikle ordu ve polis teşkilatında her şeye rağmen temiz kalmış kişilerin bunun üzerine gitmesi ve halk muhalefetinin güçlenmesi ile olur. Başka kurtuluş yoktur” diyor.

Büyüklerimiz de; “Onlar, sizi yarı yolda bırakıp, başkasına yamanırlar. Bu ihtimali aklınızdan hiç çıkartmayın. Size ihtiyaçları kalmadığında, yaptığınız iyilikleri ve fedakarlıkları unuturlar. İhanet ve uşaklık onların kanında var. Onlara sakın, güvenmeyin! Onlardan bağımsız olarak, hareket edin!.” diyerek, bizi hep uyarırlardı.. Çünkü onlar; Balkanlar’da, Kafkasya’da, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye ve Türkiye’de, pek çok kez ihanete uğramışlardı. “Dost” sandıklarının “yaptıklarını!” görmüşlerdi. Bu nedenle de bizleri hep, “onlardan ayrı tutmaya” çalışmışlardı..

Bizler ise babalarımıza; “Bu ülkede yaşıyoruz, buradaki her türlü kötülüklerin bize de zararı oluyor, o nedenle de iyilerin kötülere karşı verdiği mücadele cephesinde biz de yerimizi almalıyız” diyerek ve Devrimci şehitleri ve diğer tanıdıklarımızdan bahsederek, onları ikna etmeye çalışmıştık. Sonunda Babalarımız “İnşallah bu şehitlerin açtığı yoldan giderek, iyiler için, iktidarı alırsınız. Allah, sizleri, iyilikte de, kötülükte de muvaffak kılsın” diyerek, bizleri uğurlamışlardı..

Türkiye Devrimci mücadelesine katkı sunduğumuz 85 senenin, son 20 yılında “dostları” Dedelerimiz ve Babalarımız gibi görerek “Amerikayı” biz de keşfettik!.

  • Artık; 6000 yıllık tarihsel öğretilerden ve geçmişden, büyüklerimizin bilgi ve tecrübelerinden ve de, kendi edindiklerimizin toplamından yola çıkarak; Kafkasya Kökenli Kardeşlerimize ve Dostlarımıza; “SADECE, Devrimci ruhunu yitirmemişlere, onların yakınlarına ve kardeşçe yaşamak isteyen diğer namuslu insanlara, yardımcı olmak için; Ordu, Polis ve başka kurumlarda görev yapmış ve yapmakta olanlarla ve namuslu kalmayı becermiş diğer “güçlü kişilerle” birlikte; yapılması gerekenler, yapılmalıdır” diyoruz..
  • “Dünyanın tuzu sizsiniz; fakat tuz tatsız olmuşsa, o ne ile tuzlanır?” (Matta 5: 13)
    • “Akılsıza söz söyleme, Çünkü senin sözlerindeki hikmeti hor görür. (SM. 23: 9)
    • “Ve her hangi şehir veya köye girerseniz, orada değerli kim olduğunu araştırın” (Matta 10: 11)
    • “Kendisine ait olmayan kavgaya kızan, yoldan geçen köpeği kulaklarından tutan adam gibidir.” (SM. 3: 27)
    • “Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir.“ (Matta. 15: 26)
    • “İyiliğe hakkı olan adamlara, Elinden gelince iyiliği esirgeme.“ (SM. 3:27)

    Eşref ABAZA
    07.12.2005

Hiç yorum yok: