2008/09/01

(27.)1 Mayıs 2005.ABHAZYA TARİHİ ve DİASPORA’DA 141.YIL

Abhazya’da yaşama ilişkin en eski bulgular; Paleolotik (Yontma taş devri) döneminin başlarına kadar uzanmaktadır. Tarih’i 5000 yıl gerilere giden ABHAZYA’ya adlarını veren ABHAZLAR; Abazgia, Apsil ve Msimyan halklarının bileşiminden doğmuştur.

Leningrad Bilimler Akademisi Profösörü TURÇANİNOF’un‚ DOĞU AVRUPA VE KAFKASYA DİL VE YAZILARI, konulu Rusça kitabında, Sovyet ülkelerindeki diller içinde, ilk yazının Abhazca olduğunu bildirmekte, M.Ö.13. yüzyıldan kalan ABHAZCA Hiyerogrif tabletin resmini göstermekte ve bunun Abhazca bilenler tarafından tercüme edilerek, açıklandığını belirtmektedir.

M.Ö. 7.yüzyılda yapılmış haritalarda da Güney Kafkasya, ABHAZYA olarak gösterilmiştir.

M.S. 8. yüzyıldan 10. yüzyılın ortalarına kadar, güney Kafkasya’da oluşan devlet yönetim- lerinin başındakiler ABHAZ KRALLARI adıyla anılmıştır.
Yazılı ilk Türk kaynaklarından DEDE KORKUT Destanında, Abhazya‘yı yönetenlere KAAN-I ABHAZ yani ABHAZ HANI tabiri kullanılmaktadır.
1400’lü yıllarda Pontus devletinin Kıralı tarafından Bizans’a yazılan mektupta, “müttefikleri arasında 30 bin kişiden oluşan düzenli ve organize bir ABHAZ askeri kuvvetinden ve devletinden“ söz edilmektedir.
GÜRCÜ atalarının ise, Kafkasyaya M.Ö.7. yüzyılın sonları veya 6. yüzyıl başlarında gelip, Aragoy’la, Kura ırmaklarının birleştiği yere yakın MITSKHETI’yi yurt edindiklerini tarih gösteriyor. Gürcüstan ’ın şu andaki başşehri TİFLİS, Gürcüler bu bölgeye gelmeden yüzlerce yıl önce de, vardı ve burası, Peygamber Davud’un kaplıca kenti olarak biliniyordu. TİFLİS ismi de; Abhazca Tı-blı-zı= Tıblızı= Tıblız (İçten-yanan-suyu, içinden-yananın-suyu: Kaplıca) kelimelerinden, meydana getirilmiştir.
1226 yılında, HARZEMŞAH’ların TİFLİS şehrini zapt edişini yazan NESEVİ TARİHİ; “Tiflis civarına ABHAZ OVASI, bölge halkına ABHAZ, liderlerine ise ABHAZ BEYLERİ” demektedir.
SELÇUKLU devletinin hükümdarı ALPASLAN`ın, büyük ve güçlü orduları karşısında ABHAZ orduları eridikçe, tekrar tekrar, yeniden ordu toplayıp intihar savaşlarını sürdüren, Abhaz Kıralı IV.Bagrat’tan ve onun Komutanlarından, ALPASLAN o kadar bıkmıştı ki, “Tiflis ve Karadeniz arasındaki Abhazların kanı ve malı helaldir“ diyerek, o civarlardaki tüm Abhazları yok etmek istediğini, kendi tarihçisi SADETTİN, AHBARUD DEVLETİ SELÇUKİYYE adlı, tarih kitabında yazmıştır.
Prof. KIRZIOĞLU’nun KARS TARİHİ adlı eserinde de, bu olaylar anlatılmaktadır.
Gürcü’lerin ulus ve boy adlarının kökenleri de, Gürcüce değildir. Gürcüleştirilmiş adlardır. Çoğunun kökeni Abhazcadır, yer ve kişi adlarından gelir. Gürcü’lere batı dillerinde verilen Georgien adı (Georgieli= Georgialı= George-yurdu-lu, George’un memleketlisi) demektir. Almanca ve Rusça’daki Grozia (Gürcüstan) ve Grozin (Gürcü) adları da, onun değişik söylenişleridir. Bu adların bağlı olduğu KRAL III.GEORG, Güneydoğu Kafkasya ve Ani’yi istila etmiş ve bu durumdan bahseden tarihçiler, bu olaya ABHAZ İSTİLASI ve bu Krala da ABHAZ KRALI demektedirler. Bu Kralın yerine geçen kızının ismi TAMARA’dır. Abhazca’da TAMARA “Şeftalice“ demektir. TAMARA ’nın oğlunun adı da LA-ŞA= LAŞA’dır. Bu da Abhazca’da “GözNuru“ demektir.Gürcücede (Gürcü’ler) kendilerine, Kartel= Karteli, Kartvel= Kartveli derler ki (Kartlı, Kartwalı) demektir. Amma bunlardaki Kart ve Kartwe’nin kökenleri Gürcüce değil, Abhazcadır. Abhazcada Kırta= Kırt (Tutumlar yeri= Varlıklılar-Yeri: Kent) Tiflis’in de adı olmuştu. Kart diye de söylenir. Bu dilde Kartwa da (Kartlı, Kentli, Tiflisli) demektir. Gördüğünüz gibi, Gürcüler bu adları alırken bile hala Abhazların ve Abhazcanın etkisinden tam kurtulmuş değildir. Ayrıca eski Gürcüce, denizi tanımayan bir kara diliydi. Bugünkü Gürcücede “Deniz“ demek olan Dzığva= Zığua kelimesi, Abhazcadaki Dzı-üa= Zıüa= Zıwa (Yaygın durgun- su, Göl) ve bunun değişik söylenişi olan Dzaüa= Dzawa (Bulanık Göl) kelimesinin değişik kullanılışıdır. Dzığva (Deniz) kelimesinin Gürcüce etimolojisi çözümlenemez. Dilinde Deniz’in adı bulunmayan Gürcü halkının, deniz kıyısı olan KOLKHİDE (ABHAZYA)’nın yabancısı olduğu bellidir. Bu bölgeyi Gürcüler XII.Yüzyıldan sonra tanımışlardır.

M. SENKOFSKİ’nin; GÜRCÜSTAN TARİHİNE AİT ŞÜPHELER adlı,kitabında diyor ki‚ “Gürcü´ler Kafkasya`da, XII. yüzyıldan sonra meydana çıkmışlardır. Daha önceleri Gürcü´lerden bahsedilemezdi”
YANKOFSKİ, D’HUSSEN ve BEER isimli, araştırmacı ve tarihçiler de bu düşünceyi doğrulamaktadır.
C. ZEYNELOĞLU da, ŞİRVAN ŞAHLAR YURDU adlı yapıtında, bu konudan bahsetmektedir.

SON 200 YILLIK TARİHE BAKTIĞIMIZDA;
Gürcüler, 1802 yılından itibaren kendi özgür iradeleriyle, Çarlık Rusya’sına karşı savaşmaktan vazgeçtiler, Çarlık Rusyasına boyun eğdiler ve onların egemenliğine girdiler..

Abhazlar ise, Ruslara karşı savaşmaya devam ettiler. Bu savaşların sonunda, güçlü ve sayısal olarak da çok fazla olan Rus orduları, 1810’da Abhazya’yı işgal etti. Abhazya 1864’e kadar, Rusya`nın egemenliği altında, fakat Abhaz beylerinin yönetiminde bir bölge olarak kaldı. Çarlık Rusya’sı daha çok Abhazya’nın kıyı kesimlerinde askeri varlığını kabul ettirebildiği için, Abhaz halkı Çarlığa karşı dağlık bölgelerde direnmeye devam ediyordu. 21 Mayıs 1864’de, tüm Kafkas savaşlarının yenilgiyle sonuçlanması ve Kafkasyanın tamamen Ruslar tarafından işgal edilmesi, Abhaz halkı için tam bir felaket oldu. 1864’de nüfusları 200 bin civarında olan Abhazların yarıdan fazlası zorunlu göçe tabi tutularak, anayurtlarından sürgün edildi. Sürgün sonrası Abhazya’da, Rus yönetimi kuruldu. ABHAZYA “Sohum askeri bölgesi“ olarak tanımlandı. Buna uygun bir askeri yönetim aygıtı oluşturuldu. Bu durumda bile Abhaz halkı, Rus sömürgecilerinin baskılarına karşı direndi. İki sene sonra 26 Temmuz 1866’da GUDAUTA bölgesindeki LIHNI köyünden başlayan, antiFeodal ve antisömürgeci ayaklanma, kısa zamanda Abhazya’nın her yanına yayıldı. 4000 kişilik Abhaz güçleri AKUA’yı (SOHUM’u) kuşattılar, ancak kaleyi ele geçiremediler. Geri çekildiler ve böylece ayaklanma da başarısızlıkla sonuçlanmış oldu. Ayaklanmanın önderleri yakalandı ve üçü idam edildi. Diğerleri ise Sibirya’ya sürgüne gönderildi.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Abhazya’da yeni bir ayaklanma daha oldu. Fakat Rus-Osmanlı savaşını, Osmanlıların kaybetmesiyle, Abhazların bu ayaklanması yine bastırıldı. Abhazların kalanlarının, büyük bir kesimi, Osmanlı topraklarına sürüldü.1877 başlarında nüfusu 80 bin civarına düşen Abhaz nüfusu, bir yıl sonra 46 bine düştü. Çarlık Rusyası; boşalan yerlere Osmanlı devletinden kaçan, Ermeni ve Rumları, Rusyadan Rusları, Estonyalı ve Ukraynalıları ve en önemlisi de GÜRCÜSTAN’dan Mingrel, Gürcü, Svan ve Laz’ları kitlesel olarak Abhazya’ya getirerek yerleştirdi. Böylelikle ABHAZYA’nın demografik yapısı, ABHAZLAR aleyhine alt üst edildi. Abhazların genel nüfus içindeki oranı, 1886’da %86 iken, 1897’de %25’e düştü. ABHAZYA’da ilk DEVRİMCİ ÖRGÜTLENMELER;
1902-1903 yılları arasında başladı. 1905 Kasım ayında başlayan ve Aralık ayında da devam eden GAGRA, GUDAUTA ve GAL bölgelerindeki silahlı ayaklanmalar, Çar birlikleri tarafından bastırıldı.
1917 Ekim Devriminden sonra, Kafkas-ötesi Komiserliğine, Menşevikler hakim olunca, Abhazya’daki yerel organların yönetimi de Menşeviklerin eline geçti.
Mart 1918’de Bolşeviklerin önderliğinde ABHAZYA’da bir ayaklanma oldu ve Sohum, 8 Nisan’da Bolşeviklerin eline geçti. 17 Mayıs’ta ise, şiddetli çatışmaların sonucunda Menşevikler tekrar Sohum’u geri aldı.. Sonra da Tiflis merkezli Gürcüstan Demokratik Cumhuriyetini kurdular. Menşevik Gürcü yönetimi, akabinde Alman Koruması altına girdiğini ilan etti!.
Bilindiği gibi eskiden Çarlık Rusyası HALKLAR HAPİSHANESİ olarak tanımlanırdı. Çarlığın yıkılmasından sonra, Gürcüstan ve Abhazya’da yönetimi ellerine geçiren, Gürcü Menşevikler de aynı Rus ÇAR’ları gibi, Gürcüstan ve Abhazya’da acımasız bir ŞOVEN politika izlemeye başladılar. Gürcü Menşevik yöneticiler, bu dönemde, Sovyetler Birliği zamanında da, etkisini devam ettirecek olan, Gürcü şovenizminin temellerini attılar. Örneğin; 1919’da Menşevik Gürcüstan Başbakanı N.JORDANYA şöyle diyordu. “Kültürel olarak sınır bölgelerinin (Abhazya, Güney Osetya ve Acara) merkezden farkı olduklarını biliyoruz. Bu bölgelerde tarih tamamen farklı ilişkiler ve gelenekler oluşturmuştur. Bu durumu göz önüne alıyoruz. Hükümet, sadece bir koşula, Gürcüstan’ın tarihsel ve ekonomik bütünlüğünün korunması koşuluna bağlı olarak, bu sınır bölgelerine iç işlerinde özerklik tanımıştır. Ne kadar kapsamlı olursa olsun, onların bütün özerklik taleplerini kabul edebiliriz. Sadece, bizden ayrılmalarını kabul edemeyiz.“ İnkar, asimilasyon ve imha politikası izleyen Gürcü Menşevikler “Ulusların sosyalist dayanışması, Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı“ sözlerini unutarak, bu ilkelerin hepsini toprağa gömdüler.
Abhazya’da; 1921 yılının Şubat ve Mart ayı arasında, ABHAZ BOLŞEVİKLERİ, Kızıl ordunun desteğiyle, bir defa daha ayaklandı ve bu sefer iktidarı tam olarak ellerine geçirdiler..
4 Mart 1921’de Abhazya’nın tamamında Sovyet iktidarı kuruldu. E.EŞBA, N.LAKOBA ve N.AKİRTAVA, Devrimci bir Komite meydana getirdiler.28 Mart 1921’de Batum’da, Gürcüstan ve Abhazya’dan temsilcilerin katıldığı Bolşevik Partisi Merkez Komitesi Kafkasya grubu konferansında, Abhazya Bağımsız bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, olarak kabul edildi.
21 Mayıs 1921’de Gürcüstan Devrimci Komitesi de, Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ’nin bağımsızlığını kabul eden, bir deklarasyon yayınladı. 16 Aralık 1921 ‘de Abhazya SSC ve Gürcüstan SSC, aralarında bir ittifak anlaşması imzaladılar.
13 Aralık 1922 ‘de Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile, Gürcüstan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti birlikte; Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile beraber, Transkafkasya Federe Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini kurdular.
30 Aralık 1922 ‘de ise, ayrılma hakkına sahip, bütün bu birinci derecede Sovyet Cumhuriyetleri beraberce, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği‘nin kurucu üyeleri arasında yerlerini aldılar.1922’de Abhazya bağımsız bir cumhuriyet olarak, SSCB’ne katılmak istediğinde; Ülke sınırları belirlenmiş ve bu durum; 1924 SSCB Anayasası tarafından da kabul edilerek, anayasal bir güvenceye kavuşturulmuştu. 26 Mart - 1 Nisan 1925 tarihleri arasında toplanan, Abhazya Sovyetleri 3.Kongresinde, Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, yeni Anayasa’sını kabul etmiştir.
1925 Anayasa’sının 5. maddesine göre “Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, kendi topraklarında devlet iktidarını serbest şekilde, herhangi bir diğer iktidardan bağımsız olarak yürüten egemen bir devlettir ve gerek Transkafkasya SSC, gerekse SSCB’den serbestçe ayrılma hakkına sahiptir”.
ABHAZYA SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETİ; Şubat 1931 ‘de, STALİN ve BERİA ikilisinin aldığı anti-komünist bir kararla, birinci derecede birlik Cumhuriyeti iken; bu statüsü iptal edilerek, Gürcüstan’a bağlı ÖZERK CUMHURİYET haline getirilmiştir. Bu tarihten itibaren de; Abhazya’da Sosyalizm ile, hiç bir alakası olmayan uygulamalar başlatılmıştır. Abhazları, azınlık hale getirmek için, Gürcüstan’dan Abhazya’ya binlerce aile getirilmiştir. Bu ailelere, Abhazya bütçesinden para aktarılarak, ev ve toprak sahibi yapılmıştır. Arkasından Abhaz isimleri değiştirilmiş, Abhazca konuşma yasaklanmıştır. Son olarak da devletin yönetim kadroları Abhazlara kapatılmıştır.
Tüm bunların sonucunda; Abhazya’da, Abhazların genel nüfusa oranı 1886’da %86, 1897’de %25, 1926’da %26, 1939’da ise %18 seviyesine inmiştir.STALİN ve BERİA ikilisinin, şoven ve antikomünist politikalarına direnen, Abhaz Bolşevik Partisinin önderi N.LAKOBA ve arkadaşları, 1936-1937 yılları arasında öldürüldüler. Bu haksızlıklara karşı dağa çıkan Abhaz Bolşeviklerinin bir kısmı dağlarda öldürüldü. Abhaz halkının gösterdiği çeşitli biçimlerdeki tepkiler üzerine, dağdakilere af çıkarıldı. Bu “AF” ilanına inanıp, dağlardan inerek, teslim olanların bazıları hemen kurşuna dizildi, diğerleri ise Sibirya’ya sürüldüler.1938’de Latin alfabesine dayalı Abhaz alfabesi değiştirildi. Onun yerine zorla Gürcü alfabesi kullanılmaya başlatıldı. 1939 sayımında kayıtlara, Mingrel, Svan ve Lazlar GÜRCÜ olarak kaydedildi. Ardından, Mingrel, Svan ve Laz dillerindeki yayınlar da, yasaklandı. (Stalin ve Beria’dan sonra, Abhaz alfabesi, kiril harflerine dönüştürülmüştür.) 2. Dünya savaşı’nda HİTLER’in orduları Abhazya’ya kadar ilerledi. Ağustos ve Eylül 1942’de kuzeyden gelen Alman orduları bir dağ köyü olan PSKHA’yı ele geçirmelerine rağmen, daha fazla ilerleyemedi. 2. Dünya savaşında, Abhaz halkının gösterdiği tüm kahramanlıklara rağmen, savaş bittikten sonra, “Re-organizasyon“ adı altında ve eğitim sisteminde reform bahanesiyle, eğitim dili Abhazca olan tüm okullar kapatıldı. Abhaz öğrenciler Rus ve Gürcü okullarına gitmeye zorlandılar. Abhazca radyo yayınları ve Abhazca basılan gazetelerin basımı durduruldu ve kurumları kapatıldı. Bu arada binlerce Rus ve Gürcü Abhazya’ya getirilmeye devam etti. Tiflis’den, Gürcü kollektif çiftçilerine, Abhazya kıyılarına yerleşmeleri için, özel arazi bağışları tahsis edildi.
BU ANTİ-KOMÜNİST VE ŞOVENİST POLİTİKALARIN DEVAMI OLARAK; 20 Aralık 1945’de Moskova’da yayınlanan PRAVDA gazetesi aracılığıyla “tarihsel toprakları“ olduğu iddiasıyla, Türkiye’den de toprak istendi. Pravda gazetesinde yayınlanan “TÜRKİYE’den HAKLI İSTEMLERİMİZ“ başlıklı yazıda şöyle deniyordu: “Gürcü halkı, hiçbir zaman vazgeçmediği ve vazgeçemeyeceği topraklarını geri almalıdır. Bununla şu bölgeleri, yani ARDAHAN`ı, ARTVİN’i, OLTU’yu, TORTUM’u, İSGİRA’yı, BAYBURT’u, GÜMÜŞHANE’yi, TRABZON’u, GİRESUN’u, yani Gürcüstan’dan alınan toprakların yanlızca bir bölümünü oluşturan Doğu LAZİSTAN’ı amaçlıyoruz“
Bu arada, Nazilere yardım ettiği gerekçesiyle, Rusya SSC’ne bağlı, özerk bölgelerinde yaşayan KARAÇAY ve BALKAR halkları, Orta Asya ve Kazakistan’a sürgün edildi. Bu halkların özerk statüleri kaldırılarak, onların toprakları da Gürcüstan’a verildi.
Benzer şekilde; ÇEÇEN ve İNGUŞ’lar da sürgün edildi. ÇEÇEN-İNGUŞ ÖZERK CUMHURİYETİ’nin, bazı toprakları da Gürcüstan’a bağlandı.Türkiye ile sınır kesiminde yaşayan 86 bin AHISKA’ı TÜRK, KÜRT ve HEMŞİN’li; “casus eleman kaynağı” olmak gerekçesiyle, Ortaasya’ya sürüldü. Boşaltılan yerlere, yine Gürcü köylüleri yerleştirildi. 1923’de kurulmuş olan Özerk Kızıl Kürdistan da, 1929’da ortadan kaldırıldı ve birçok Kürt ileri geleni, Sibirya’ya sürgüne gönderildi.(..Tabii bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bizler, STALİN döneminde yapılan bu tür yanlışlardan bahsettiğimizde, bazı arkadaşlar, STALİN’i küçük düşürmek istediğimizi sanarak rahatsız olmuşlar ve onlara gönderdiğimiz yazılarımızı yayınlamamışlardı.. O zaman biz onlara; “Kişilerin eksikleri olabilir. Bunlar yeri geldiğinde konuşulmalıdır. Hataları söylemek SOSYALİZM düşmanlığı veya karşı-devrimcilik değildir. Üstelik aramızdaki tüm görüş ayrılıklarını çözdük de, sıra STALİN’e bakıştaki farklılıkları tartışmaya mı geldi” demiştik. Ayrıca; STALİN’i hatasız ve tek lider olarak görmeye devam etmek isteyenlerle, tartışma gibi bir “derdimiz” de yok! Herkes yaratılan hayal “kahramanlarına“ tutunup, inanmak istediği alemde yaşayıp, bunu da başkalarına inandırmaya devam edebilir. Ancak; 1913’de Milli mesele broşürünü yazanın, yazdıklarını hayata nasıl tersden geçirdiğini görmeden, bunun nedenleri üzerine, doğru tespitler yapıp, düşünmeden, Sovyet Devrimini yöneten Merkez komitesi üyelerinden eceliyle! ölen tek kişinin STALİN olduğunu öğrendikten sonra, eğer “liderler,” hala kendilerine “Neler olmuş” diye, soramıyorlarsa, biz o zaman deriz ki “bu işlerin içinde bir pislik var!.“ Şimdi biz kendimize soralım; Dünya’da ilk olarak; işçi, köylü ve askerleri örgütleyerek DEVRİM yapmış bir parti olan SBKP, sonunda nasıl oldu da, kendi yöneticileri tarafından ortadan kaldırılıp, yasaklandı?.
SBKP gibi bir partinin, Moskova parti sekreterliğine kadar, B.YELSİN ayyaşı, nasıl yükselebildi?.
Antikomünist E.ŞEVARNADZE’yi Sovyetler Birliği dışişleri bakanlığına kim getirdi? Bu kişi SSCB’yi yıkabilir duruma nasıl gelebildi?. Biz; STALİN’in; gerçek Komünist kadroları nasıl bitirdiğini, Yelsin, Şevardnadze gibilere, Partinin önünün nasıl açıldığını, Kruşçev’in, Brejnev’in, Andrepov’un ve Gorbaçov’un kimlerin yetiştirmeleri olduğu-nu; Abhazya’daki Leninistlerden öğrendik! Sırası geldiğinde, isteyenin “kulağına daha çok şeyler anlatırız.” İsteyenleri de ABHAZYA’ya götürürüz. Alman Faşistlerine karşı direnişi simgeleyen anıtları, Şevardnadze’nin Faşist birliklerinin elinden kurtarılan LENİN heykellerini, Gerçek Komünist Gazileri ve madalyalarını da gösteririz!
..1953’de STALİN ölüp, STALİN’in sağ kolu ve cellat başı BERİA tutuklandıktan sonra, Abhazların üzerindeki baskılar yavaş yavaş ortadan kalktı. Abhazca eğitim, Abhazca gazeteler ve radyo yayınlarına, tekrar izin çıktı. Abhazlar da, devlet yönetiminde önemli görevler alabilmeye başladılar. Abhazya’da; 1886 yılında toplam nüfusun %86’sı Abhaz, %6’sı Gürcü idi. 1959 yılına gelindiğinde ise; Abhazlar %15, Gürcüler %39 idi. (Svan, Migrel ve Lazlar da bu oranın içindedirler) Fakat Gürcü şovenistleri, tüm bu dönem boyunca, Moskova’nın da göz yummasıyla; her türden demokratik gelişmeyi engellemeye çalıştılar. Antidemokratik ortamın daha da gerilmesi için, ellerinden gelen herşeyi yaptılar..Örneğin;1978’de TİFLİS yönetimi, Gürcüstan Cumhuriyeti ile “Özerk Cumhuriyetleri“ arasında, yeni eşitsizliklere yol açan, başka bazı yasalar çıkardı. Bunun üzerine, Abhazya’nın 130 aydın’ı bu kanunları protesto eden bir mektubu, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesine gönderdi. Moskova’nın cevabı; bu mektubu imzalayanları partiden ve işlerinden atmak oldu.
Yerel Parti yöneticilerinin de aynı şoven ve uzlaşmaz tutum takınması üzerine, Abhazya’da protesto eylemlerine başlandı. Bu eylemler tüm Abhazya’yı sardı. Lıhnı köyünde 10 binden fazla insanın katıldığı bir gösteri yapıldı. Bu olaylar; Abhazya Komünist Partisi birinci sekreteri KHİNTBA’nın Nisan ayında görevinden istifa etmesi ve Moskova’nın, Abhazların bazı taleplerini kabul etmesiyle yatıştı.
Moskova; Gürcü şovenizminin engellenmesine yönelik, gereken kesin önlemleri almadığı için, Tiflis yönetiminin şovenist baskıları ve çeşitli problemler, yıllarca devam etti. En son olarak 18 Mart 1989’da, yine Lıhnı köyünde, Abhazya Millet Meclisi üyeleri, Bölge Komite temsilcileri, Devlet kuruluşlarının bazı yöneticileri, Abhazya’da yaşayan diğer Etnik grupların sözcüleri ve halkın katılımıyla yapılan toplantıda, 30 bin kişinin imzaladığı Lıhnı deklerasyonu kabul edilerek, Gürcistan’ın Abhazya’yı ilhak politikası protesto edildi. Bu deklerasyon’da ayrıca; Abhazya’nın Özerk statüsü değiştirilmediği taktirde, Abhazya’nın ihtiyacı olan köklü değişim ve gelişmelerin sağlanamayacağı da belirtiliyordu. (Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye ve Avrupa Diyaspora’sında Kafkasya Kökenliler içinde çalışma yapan Devrimciler, diğer vatanseverlerle birlikte 21 Mayıs 1989’da, Kafkasyalılar Birliği’ni kurmuşlardır.)
Lıhnı deklerasyonu’na, Tiflis yönetiminin cevabı; Abhazları sindirme ve imha politikalarını, hızlandırmak oldu. Abhaz düşmanı yayın ve gösteriler arttı.
S
ovyetler Birliğinin dağılma sürecine girmesi üzerine, Gürcüstan ve diğer Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Abhazya’da da bağımsız devlet statüsü kazanma çabaları yoğunlaştı. Abhazlar, Aydgılara (Abhazya halk Forumu) örgütünde birleşerek, ulusal politikalar üretmeye başladılar.
Abhazya’daki halklar, gittikçe daha saldırgan bir tutum içine giren Gürcü şovenizmi karşısında, diğer kardeş Kuzey Kafkas cumhuriyetleri ile dayanışma yollarını aradı. Bunun sonucunda; 25-26 Ağustos 1990’da, AKUA(Sohum)’da, 7 Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti temsilcisinin katılı-mıyla gerçekleşen toplantıda; “Kafkas Dağlı Halkları Birliği“ kuruldu. Birliğin 2. Kongresi Kabardey-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin başkenti Nakçık’ta yapıldı
Bu arada Abhazya yönetimi, Gürcistan’a çağrı yaparak; iki ülke arasındaki hukuki ilişkilerin ele alınacağı görüşmelerin yapılmasını istedi. Çağrın yanıtsız kalması üzerine; Abhazya Parlamentosu, 25 Ağustos 1990’da egemenlik deklerasyonu’nu yayınladı. Gürcistan bu kararı tanımadı ve sert tepki gösterdi.
Gürcüstan, Abhazya’dan 7,5 ay sonra 9 Nisan 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Ardından da Gürcüstan Devlet Başkanı GAMSAHURDİYA, Gürcüstan’ın “Bağımsız Devletler Topluluğuna girmeyeceğini” açıkladı.GAMSAHURDİYA; Abhazya’ya ve bölgedeki diğer halklara, Gürcüstan’a bağlı Özerk Bölge ve Cumhuriyetlere karşı, düşman bir tutum takındı. Güney Osetya Özerk Bölgesi’nde, soykırıma varan katliamlar düzenledi. Bunun sonucunda, GAMSAHURDİYA’ya tepkiler, arttı. 1991 Aralık ve 1992 Ocak aylarında Gürcüstan’da iç savaş başladı. Bu kargaşayı fırsat bilen Ordu ve Mafia bozuntusu çeteler birleşerek, darbe yaptılar ve iktidarı ele geçirdiler. Devlet Başkanı GAMSAHURDİYA ve taraftarları; Çeçenistan’a kaçarak, eskiden Kızılordu’da hava generalliği yapmış olan, Çuhar DUDAYEV’e sığındılar.
Y
önetimi ele geçirerek “Devlet Konseyi“ ismini üstlenen, Mafia-Ordu koalisyonu; 1972-1985 yılları arasında Gürcüstan Komünist Partisi sekreterliği yapmış ve sonra da, Sovyetler Birliği’nin dışişleri bakanlığına getirilmiş olan ŞEVARDNADZE’yle görüşüp, anlaştılar. Kendisini Gürcüstan’a davet ettiler. Onu “Devlet Konseyi Başkanı” yaptılar..Abhazya halkı; SSCB’nin eski dışişleri bakanının, Gürcüstan’ın başına geçmesine önce çok sevindi. Çünkü ŞEVARNADZE; demokrat biri olarak bilinmekteydi! ŞEVARDNADZE başa geçtikten sonra Abhazya meselesine önceleri hiç değinmedi. Bir süre sonra ise, “bu problem Gürcüstan’ın iç meselesidir ve bu sorun Tiflis’te çözülecektir” dedi. ŞEVARDNADZE’nin bu yaklaşımı, ona duyulan güvenin sarsılmasına neden oldu. Gürcüstan’da yönetimin değişmesine rağmen, şoven politikada bir değişiklik olmayacağını anlayan Abhazlar, büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar.
Gürcistan yönetimi; 1992 Şubat ayında, 1978 Anayasasını lağvetti ve bunun yerine Gürcüstan‘da Sovyet (BOLŞEVİK) iktidarı kurulmadan önce ki 22 Şubat 1921 (Menşevik) Gürcüstan anayasasına döndüklerini ilan etti. Mevcut Sovyet Anayasası ve diğer yasaları, yani 22 Şubat 1921’den sonra tüm diğer ülkelerle yaptıkları, antlaşmaların hepsini tek taraflı olarak iptal ettiklerini açıkladılar.
Böylece Gürcistan-Abhazya ilişkilerini düzenleyen son devletler arası hukuk belgesi de, kendileri (GÜRCÜLER) tarafından ortadan kaldırılmış oldu.1992’de Abhazya’daki Abhaz nüfusu %18, Gürcüler (Migrel, Svan ve Laz) %46’dır. Bizi, kendi vatanımızda azınlık durumuna düşürmelerine rağmen, bunu yeterli görmeyen Gürcü şovenleri ve Faşistleri; Abhazları tamamen yok etmek için, her provakasyona baş vuruyorlardı.1992 yılının Temmuz ayında, Gürcüstan’ın Abhazya’yı işgal etmesine ortam yaratmak amacıyla, kafalarını kazıtmış 1000 kadar Faşist Gürcü, Abhazya’nın başşehri AKUA (SOHUM)’da Abhazlara saldırıp, olaylar çıkarttılar. Karşılıklı olarak silahlar çekildi ve çatışmalarda 16 kişi öldü. Bu gelişmeler üzerine, Abhazya Parlamentosu, Gürcüstan Parlementosunu, “iki ülke rasında oluşan hukuki boşluğu, belirsizliği ve politik gelişmeleri görüşüp, irdelemek ve çözüm üretmek için“ toplantıya çağırdı. Fakat Gürcüstan yönetimi, iki taraf arasında, yapılmış olan tüm anlaşmaları ve tarihsel olguları yok sayarak, “Abhazya‘nın Gürcü toprağı olduğunu“ iddia edip,“Abhazya Gürcüstanındır“ diyerek, Abhazya Parlamentosunun görüşme devetlerine icabet etmedi..
Bunun üzerine “Abhazya Parlamentosu üyeleri, Abhazya halkı adına, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı temelinde, meşru ve insani hakkını kullanarak, 23 Temmuz 1992 tarihinde bağımsızlığını ilan etti.” Gürcüstan’ın, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden ayrılması ile, Abhazya’nın Gürcüstan’dan ayrılması arasında, yasal ve tarihsel hiçbir fark olmamasına rağmen, darbeci Mafia-Ordu yönetiminin başa getirdiği Devlet Başkanı ŞEVARDNADZE, Abhazya’nın bağımsızlık ilanını tanımadı. Arkasından da ŞEVARDNADZE; Rusya ve Türkiye’ye yanaştı. Bu ülkelere; istedikleri tüm ekonomik ve politik tavizleri verdi. Buna karşılık, DEMİREL-İNÖNÜ koalisyon hükümeti ve YELSİN yönetimi; “AGİK’nin aldığı, sınırların değişmezliği kararını destekliyoruz. Gürcüstan’ın toprak bütünlüğünden yanayız, Abhazya meselesi Gürcüstan’ın iç işidir“ dediler. Bu yaklaşımlarıyla ŞEVARDNADZE’yi cesaretlendirdiler. Böylelikle YELSİN RUSYASI ve DEMİREL-İNÖNÜ koalisyon hükümetinin yönettiği TÜRKİYE, o sıralarda Avrupa’da yeni oluşan devletlerden Litvanya, Letonya, Estonya, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Sırbistan-Karabağ, Makedonya, Çek ve Slovakya cumhuriyetlerini tanıdıkları halde; Abhazya Cumhuriyetinin bağımsızlık kararına karşı çıktılar. Böylelikle de;“Abhazya’nın yakılıp, yıkılmasına ve Abhazya vatandaşlarının katledilmesine izin vermiş oldular“Abhazya yönetimi; 14 Ağustos 1992 tarihinde, görüşme yapmak üzere, Gürcüstan yetkililerini davet etmişti. Ancak bu toplantı gerçekleşmedi.. Çünkü 14 Ağustos 1992 günü, ŞEVARDNADZE “Abhazya Gürcüstanındır“ sloganını kullanarak; Abhazları yok etmek amacıyla; hapishanelerden çıkarttığı adli-adi suçluları, Ukraynalı paralı askerleri, sivil Faşist güçleri ve diğer askeri birliklerini, Abhazya’ya saldırttı. Bu birlikler tarafından ABHAZYA; karadan, denizden ve havadan, bir baskınla işgal edildi..
ŞEVARDNADZE‚ o günlerde Televizyona çıkıp; “eski inançlarıma ve düşüncelerime ters olmasına rağmen, Gürcüstanın çıkarları için, Abhazya meselesini çözeceğim!“ demekteydi..
Abhazya’ya giren Gürcü birliklerinin Komutanı G.KARKARASHVİLİ; “90 bin Abhazı yok etmek için, 100 bin Gürcü askerini feda edeceğini“ söylüyordu. YELSİN; “Abhazlara diz çöktüreceğim. Onları aç bırakıp, Fare yedirteceğim“ açıklamasını yapmış ve arkasından da; Rusya-Abhazya sınırını, deniz ve hava sahasını kapatmıştır. YELSİN savaş sürecinde; Diasporadan, Abhazya’ya gönderilen yiyecek ve ilaç yardımlarının, gönüllülerin Abhazya’ya girmesini her yöntemi kullanarak engellemeye çalışmıştır..Bu önlemler karşısında, diaspora’da yaşayan bizler; Turist vizeleri alarak, Gemi ve Uçaklarla önce Rusya’nın çeşitli şehirlerine geçtik. Oralarda bizleri karşılayan kardeşlerimizin yardımlarıyla, kaçak olarak nehirleri ve dağları geçerek Abhazya’ya ulaştık.
Kafkas Cumhuriyetlerindeki Adige, Kabardey, Çeçen ve diğer kardeş halklardan gelen gönüllüler ise; karlarla kaplı, uçurumlarla çevrili, o korkunç Kafkas dağlarına tırmanarak, günlerce yürüyüp, aşarak, çok zor şartlarda Abhazya’ya gelerek, Faşistlere karşı savaştılar.. Gürcü faşistlerin elinde; Kızılordunun onlara bıraktığı tüm hafif ve ağır silahlar, Helikopterler, Uçaklar, ve Tanklar vardı. Bizim ise; savaşta kullanabileceğimiz, Kama ve tabancalarımızdan başka bir şeyimiz yoktu. Ağır silahları; Abhazya’daki, Rus Garnizonlarının silah depolarına, baskınlar yaparak elde ettik. Sonra da; Gürcü Faşistlerine, Ukraynalı Lejyonerlere ve Hapishanelerden çıkartılan adli-adi suçlulara saldırmaya başladık. Onların ellerinden aldığımız silahları, Tankları ve Zırhlıları kullanarak, savaşın seyrini lehimize çevirdik. Faşist Gürcü birlikleri yollarımızı, köprülerimizi, hastanelerimizi, okullarımızı, parlamento ve diğer devlet binalarımızı tahrip ettiler. Evlerimizi ve müzelerimizi yağma ettiler. Yakıp-yıktılar. Bu süreçte korkunç katliamlar, tecavüzler ve işkenceler yaşandı..
Abhazyalılar, kardeş halklardan gelen gönüllüler ve Diyaspora’daki Kafkasya Kökenliler birleştiler. Demokrasi sahtekarlarının desteklediği işgalcilere karşı savaştılar. Önce; şehirlerle dağlar arasında kalan Faşistlere, canilere ve Ukrayna’lı Lejyonerlere saldırdık. Bunların hepsini imha edildi. Sonra; şehirlerimizi yağmalayıp, yakıp-yıkmakta olan işgalci çapulcuları, kuşatarak onları Şehirlere hapsettik. Bu arada esir aldığımız normal askerleri; işgal altındaki yerlerde bulunan Abhazyalıların hayatlarına karşılık olarak, savaş bitene kadar elimizde rehin olarak tuttuk..
Faşist ŞEVARDNADZE, yenileceğini anladığında, YELSİN Rusya‘sından daha çok destek alabilmek için, Gürcüstan’ı Bağımsız Devletler Toplulu’ğuna soktu..
ŞEVARDNADZE’nin Faşist güçleri; YELSİN, ÖZAL, DEMİREL ve İNÖNÜ’den aldığı maddi ve manevi tüm desteğe rağmen, mağlup olmaktan kurtulamadı.. Sonuç olarak, Faşist Gürcü birlikleri, kendileri gibi bu süreçde savaş suçu işlemiş veya bunlara göz yummuş kişilere “Abhazlar mutlaka intikam alır” diyerek, suç işlememiş Gürcü ve Migrelleri de yanlarına alarak, yaklaşık 200 bin kişiyle birlikte, kendi memleketleri Gürcüstan’a, “kaçmak üzere” yollara döküldüler. Abhazya kuvvetleri; kimin ne olduğu farkedilmeyen, bu kaçak kafilelere hiç saldırmadı. Hatta “Kara yolundan memleketlerine daha rahat kaçabilsinler” diye, sınıra kadar bir “kaçış koridoru“ bile açtı. Kaçakların bir bölümü daha emin gördükleri deniz yoluyla, ŞEVARNADZE ise, Helikopterle kaçtı!...

ABHAZYALILAR; yaklaşık 14 ay süren bir halk savaşının sonucunda 30 Eylül 1993 ‘de, Faşistlerden ve onlara destek verenlerden, Abhazya’yı tamamen temizledi..
Biz; tarihsel ve coğrafi sınırlarımızı aşıp, onların ülkesine girmedik. Çünkü, HAKLI SAVAŞIMIZ BİTMİŞ ve ABHAZYA KURTARILMIŞTI..
Dünya’nın “Demokrat ve barışsever” dediği E.ŞEVARDNADZE, ABHAZYA’da işlenen tüm savaş suçlarının, baş sorumlusudur. MİLOSOVİÇ’i mahkemeye çıkaran, avrupalı ve Türk demokratları, insanlık suçu işlemiş, savaş suçlusu ŞEVARDNADZE’yi yargılayacaklarına, ona ödüller, askeri ve ekonomik yardımlar vermişler ve onun ile aile resimleri çektirmişlerdir.
Bugün de, Gürcüstan Parlamentosu savunma ve milli Güvenlik komitesi Başkanı Givi TERGAMEDZE ”Sene(2005) sonuna kadar silahlı güçlerimiz Sohum’u alabilecek kapasiteye ulaşacak” demektedir. Hal böyleyken; Türkiye, Almanya ve Amerika; Gürcüstan Devlet Başkanı SAKAŞVİLİ’ye, yardım etmeye devam etmektedirler. ..Zaferden sonra; Abhazya Parlementosu; Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti-’nin 1 Nisan 1925 yılında kabul ettiği anayasayı, günümüz siyasi durumuna uygun hale getirerek, onayladı. Seçim zamanları geldiğinde, Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin denetiminde seçimler yapılarak, Parlamentomuz ve devlet başkanları yenilenmektedir. Milli marş ve altıyüz yıl evvelki Abhaz bayrağı modernize edilerek kabul edilmiştir. İsimleri Gürcüce olarak değiş-tirilen yerleşim yerlerinin tarihsel adlarının yazıldığı, Abhazya haritası basılmıştır. Tahrip edilen yerler, onarılmaya devam etmektedir.
1999 yazında ABHAZYA-GÜRCÜSTAN problemini çözmek üzere, ilk olarak, uluslararası bir platform, İstanbul’da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dışişleri Bakanı, İsmail CEM’in, öncülüğünde oluşturulmuştur. Toplantıya; Abhazya ve Gürcüstan heyetlerinin yanısıra; Amerika, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri katılmıştır. O zamandan bu yana, birçok buluşma gerçekleştirilmiştir. Biz, sorunların masa başında, demokratik yollarla çözülmesi için, görüşmelerin devamını arzulamaktayız.PUTİN başa geçtiğinden beri de; Rusya ile ilişkiler hızla iyileşmektedir. Bu süreçte ekonomik ambargo delinmiş, bunun sonucu olarak da; Rusya ile ticaret yapılmaya başlanmıştır. Rusya’nın liman şehri SOÇİ ile Abhazya’nın başkenti SOHUM arasında yolcu gemileri ve otobüsler turist, Moskova-Sohum arasında işleyen Trenler de, yolcu taşımaya başlamıştır. Bugün ABHAZYA CUMHURİYETİ; seçimle oluşturulan Parlementosu, Anayasası, düzenli ordusu, güvenlik güçleri ve diğer devlet kurumlarıyla, tarihi ve coğrafi sınırlarına sahip çıkarak, Dünya’da hiçbir devlet tarafından tanınmamasına, ekonomik ve politik ambargolara ve çeşitli biçimlerdeki baskılara rağmen, 23 Temmuz 1992 tarihinden beri, bağımsız bir Devlet olarak, varlığını sürdürmektedir.ABHAZYA CUMHURİYETİ; bölgede barışın garantilenmesi için; Birleşmiş Milletlerden; Abhazya Cumhuriyeti ‘nin hukuki statüsünü kabul etmesini, sürdürülen ekonomik ve politik ablukanın kaldırılması için girişimlerde bulunmasını istemektedir.
Bunun sağlanabilmesi için de; İnsan haklarını savunan, Demokrasiyi isteyen ve her halkın kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyan, Demokratik ülkelerden ve Demokrat insanlardan, anlayış ve destek beklemektedir.
ABHAZYA yönetimi; bu desteğin kazanılması için; Diyaspora’da ki,Kafkasya kökenlilerin, diğer uluslardan namuslu kişilerle birlikte; bulundukları ülkelerdeki politikacıları, yöneticileri ve entelektüelleri; Abhazya meselesi üzerine informe etmelerini, yanlış tavırlarından dolayı sorgulamalarını, onlara oy verenleri doğru temelde bilgilendirmeyi, sonra da Abhazya‘nın lehine harekete geçmelerinin sağlanması için, uğraşılması gerektiğini, yıllardır söylemektedir..
VURAL ABAZA
1 Mayıs 2005

Hiç yorum yok: