Bugün Türkiye diyasporasında olağanüstü bir dönem yaşanmaktadır. Bır tarafta hırsızlar, ahlaksızlar, katiller. dindar geçinen şarlatanlar ve mafia bozuntusu faşist çetelerle içiçe geçmiş generallerin denetiminde kl hükümetler. diğer yanda ise, bunlara karşı çıkan ve direnen namuslu insanlar.
Karanlık güçler, köhne düzenlerini ayakta tutabllmek için Televizyonlar ve basın aracılığı ile, yaydıkları yanlış ve yalan haberlerle toplumu kandırmaktadırlar. Böylelikle halkın bu kirli düzene karşı çıkması engellenmi, olmakta ve yanıltılmış Türk halkını demokrasi ıçın mücadeIe edenlere karşı kullanmaktadırlar.
Bu durumda Kafkasya kökenliler uyanık olmalı, Türkiye’yi yönetenlerin yalanlarına kanmamalı, kendi ulusal şerefi ve namusu için direnen, Kürt ve Türklere karşı düşmanca bır eğilim içine girmemelidir. Çünkü bizler de Abhazya ve Çeçenistan 'da aynı sebeplerden dolayı savaşmıştık. Bizim için kutsal olan değerler, Kürt ve Türklerin namuslu olanları için de geçerlidir. Bunu anlamak gerekmektedir.
Bugüne kadar. Türk Devletini yönetenler dış ve iç politikalarında hep, iki yüzlü ve Emperyalistlerin çıkarı doğrultusunda hareket etmişlerdir. Mesela şimdi -dost - dedikleri Cezayir 'in müslüman halkı, Fransa 'ya karşı bağımsızlık savaşı verirken, Fransızlar tarafından "eşkiya" diye nitelendirilip, katledilirken. Türk devleti Fransa'yı destektemlştlr. Filistinli müslümanlar Arafat önderliğınde İsrail'e karşı savaşırlarken de, Türk devleti siyonist İsral'in yanında yer almıştır. Fakat aynı Türk devleti, kendinin ve emperyalist devletlerin işine geldiği zaman ise insan hakları savunucusu kesilmiştir. Mesela Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya hükümetlerinin; o ülkeler de yaşayan azınlıkların ulusal kimliğini red etme, isim değiştirme, okullarının kapatılması, dillerinin yasaklanması ve yerleşim yerlerinin adlarının Değiştirilmesi gibi uygulamalarına karşı çıkmıştır. Türklerin, Boşnakların ve Arnavutların ulusal hak ve özgürlüklerini alma ve hatta ayrı devlet kurma isteklerine destek sunmuş, oralara gözlemciler ve asker bile göndermiş, Kuzey Kıbrıs 'da da Türkler için ayrı bir devlet veya Federasyon istemektedir. Fakat aynı Türk Devlet.i, Kurtuluş savaşı sırasında işgalci güçlere karşı beraberce savaşıp Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasına çok büyük katkıda bulunmuş olan milyonlarca Kürt'e ve Kafkasya kökenliye ise hiçbir ulusal ve demokratik hakkı vermek istememektedir.
Bu isteklerini dile getirenleri de her türlü yöntemi kullanarak, yok etmeye çalışmaktadır. Biliyoruz ki, biz Kafkasya kökenlilerin vatanı Türkiye değildir. Ancak bu durum, bizim diğer halklarta birlikte. vatandaşı olduğumuz devletlen insani haklarımızı alabilmemiz için, istemde bulunmamızı engellemez. İçimizden kim bunun akisini savunursa; o ya korkak, ya cahil, ya Kozmopolitanist, ya da ulusal haindir.
Bu isteklerini dile getirenleri de her türlü yöntemi kullanarak, yok etmeye çalışmaktadır. Biliyoruz ki, biz Kafkasya kökenlilerin vatanı Türkiye değildir. Ancak bu durum, bizim diğer halklarta birlikte. vatandaşı olduğumuz devletlen insani haklarımızı alabilmemiz için, istemde bulunmamızı engellemez. İçimizden kim bunun akisini savunursa; o ya korkak, ya cahil, ya Kozmopolitanist, ya da ulusal haindir.
Bilindiği gibi, tarihsel olarak Anadolu ve Rumeli; Yunanlıların, Ermenilerin, Lazların, Asurilerin, Süryanilerin ve Kürtlerin anavatanıdır. Türklerin anavatanı ise Orta asya'dır. Türklerin buraya gelişleri kendi resmi tarihlerinde 1071 olarak belirtilmektedir. Binlerce yıldır hep aynı topraklarda oturmakta olan yerli halklardan Ermeniler, Asuriler, Süryaniler ve Rumlar genosid ve sürgün gibi metodlarla, Lazlar Politik asimilasyonla büyük oranda tasviye edilmişlerdir.
Kürtler ise, ne politik asimilasyonla, ne sürgün, ne mecburi iskan ve ne de korkutmakla -yani onlara ne yaptılarsa- yok edemediler. Kürtler son 20 yıldır Politik olarak da örgütlenmişler ve artık "Biz Türk değil. Kürdüz" demektedirler. "Ne mutlu türküm diyene" dememek için mücadele etmektedirler. Kürtler bugün; 4000 'den fazla Kürt köyünün yakılarak imha edilme- sine ve boşaltılmasına karşı çıktıkları için, köylerinin, mezralarının ve şehirlerinin isimlerinin değiştirilmesini istemediklerı için, çocuklarına Kürt ismi koymak istedikleri için, kendi dillerinde konuşmak, okumak yazmak, türkü söylemek arzusunu dile getirdikleri için. kurdukları "yasal" partilerine oy vermek istedikleri için. "TBMM 'ne kendi milletvekillerimizi göndermek istiyoruz" dedikleri için. "Ulusal kimliğimizle Türklerle her alanda eşit olmak, hakkımızdır" dedikleri için, bölücü ilan edilerek. zindanlara doldurulmakda, işkencelerden geçirilmekte ve katledilmektedirler. işte PKK bu baskılara karşı halkını korumak ve Baskıcı Türk devletine gereken şekilde cevap verebilmek için kurulmuştur. Türkiye 'de Türk oIduğunu söyleyen herkese "hak" vardır. Böyleleri Başbakan ve Reisicumhur bile olabilirler. Eğer "Ben Kürdüm. ben Abhazım" dersen, böyle ünvanları alamaz, sana o zaman "bölücü" denerek, hapis ve ölüm layık görülür.. Türklere ve Türk olduğunu söyleyenlere her hakkı tanı, diğerlerini ise düşman olarak gör. Esas ayrımcılık ve bölücülük bu değil midir? Son onbeş yılda 35 bin insanın öldüğü söyleniyor. Bakınız, hiçbir zengin, Bürokrat, Politikacı veya ordu mensubu birinin oğlu var mı? şehit denen askerlerin içinde. Yoktur.
Acılar, sakat kalmalar ve “şehitlik" sadece Politik olarak aptallaştınlmış ve kör bir milliyetçilikle zehirlenmiş zavallı halka ve onların çocuklarına kısmettir. Anne ve babalar halen çocuklarının ölümünden, hükümet edenlerin, uyuşturucu çetelerinin ortağı olan Polis ve generallerin sorumlu olduğunu görmemektedir. Bu nedenle de. namusunu. ulusal kimliğini ve insanlık onurunu koruyabilmek için. Gerilla savaşı vererek direnmek zorunda bırakılanları, düşman olarak görmektedir. Kürtler ve Türkler 1000 yıla yakındır birlikte yaşamaktadırlar. Kürtler, insan hak ve özgürlükleri temel alınmak ve Kürt ulusal kimliğine saygılı olunmak koşuluyla, Türklerle eşit şartlarda ve kardeşçe, birlikte olmayı istemektedirler. Çünkü onlar Türkiye Cumhuriyeti devletini birlikte kurdular. Türkler ve Kürtler biribirleriyle evlenerek akraba oldular. Batıya Kürtler, doğuya Türkler taşınma, mecburi iskan, sürgün ve iş ilişkileri gibi nedenlerden yerleşmişler ve hepsi birlikte, bugüne kadar birlikte yaşaya gelmişlerdir. Kürtler kendilerini ezenin, Türk devletinin yöneticileri olduğunu bilmektedir. O nedenle de Kürtlerin Türk milletiyle arasında bir husumet yoktur. Ancak son zamanlarda Türk devleti Türk halkını ırkçı bir biçimde kışkırtarak, Kürt halkına karşı yönlendirmekte, bu nedenle de Türkler de hızlı bir biçimde Kürt düşmanlığı gelişmektedir. Türk devletinin bu politikası Hitler Faşizminin takip ettiği yoldur. Alman Faşistleri de, Almanya'daki her türlü kötülüğün ve işsizliğin müsebbibi olarak Yahudileri göstererek, Alman milletini kandırıp, kışkırtmışlar ve onların da desteğiyle Yahudilerin paralarina ve mallarina el koymuşlar ve sonra da hepsini katletmişlerdir.
Almanya 'da soyulacak kimse kalmayınca, bu sefer sıra Dünyayı talan etmeye gelmiş ve Alman Faşistleri 2.Dünya savaşını başlatmışlardı. Kürtler bütün bunları bildiği için. ülkenin bölünmesine sebep olacak çatışmalardan kaçınmakta, ülkede ve bölgede bir savaşın çıkmasını istememekte ve bunun için de Türk halkını devamlı uyarmakta ve kendini hep pasif savunma durumunda tutmaktadır. Fakat Türk halkı, devletin güneydoğuda ki katliamlarına, yakıp yıkmalarına karşı hiç bir insanı ve vijdani tepki göstermemekte, ordunun ve özel Timlerin daha fazla katliam yapmalarını istemektedir. Türk halkının bu duruma düşmesine, yapılan şöven propogandalar neden olmuştur.
Tarihten ders çıkartılması gerekir. Bilindiği üzere ABD, eski Dünya 'ya uzakta olduğu için, Amerikalılar kendilerini hep emniyette hisseder. Savaş kışkırtıcısı devletine karşı çıkmaz. Çünkü onlar için savaş; yenı siparişler, iş, çok tüketim ve paradır. ABD işte bu nedenlerden "savaşa evet” diyen, arkasındaki çoğunluğun desteğiyle, Vietnamı 20 yıl yakıp, yıktı. 480 bin Amerikalı asker orada hertürlü vahşeti yaptı. Sonuçta milyonlarca gerilla ve yaşlı-genç, Kadın, çocuk, bebek can verdi. Amerikalı askerlerden de onbinlercesl öldü. Bu ölen ve sakat kalmış insanlar, Amerika'ya geri getirildiğinde. Amerikan halkı savaşın gerçek yüzünü gördü. Binlerce insan askere gidip ölmektense, hapishanelere girmeyi yeğler oldu. Amerikan halkı yıllardır desteklediği bu kirli savaşa karşı çıktı. Milyonluk yürüyüş ve mitingler yapılarak devletinin savaşdan vazgeçmesini istedi. ABD hükümeti halk desteğini yitirince, askeri olarak yenilgiyi kabul ederek Vietnam'dan çekildi.. Aynı vahşet Kore'de de yaşandı. Türk devleti her iki savaşta da Amerikayı destekledi ve milyonlarca sivili katleden, Amerikayı ve kendini hiç "bebek katili" diye suçlamadı..
Türk Devletini yönetenlerin, Politik olarak çok aptal olduğu da bilinmektedir. Türk devletinin yöneticileri. Dünyanın TC 'ye "barışa ve özgürlüklere değer veren bir ülke" demelerini sağlamak için, 12 eylül sonrası Nelson Mandela'ya 'Atatürk Barış ödülünü' vermek istediler ve onu Türkiye'ye davet ettiler. Fakat Nelson MANDELA bir özgürlük savaşçısıydi ve o, 24 sene hapiste “Terörist" damgası vurularak yatırılmış biriydi.. Hapisten çıktıktan sonra, Güney Afrika Devletine Başkan seçilmiş olan Nelson MANDELA, Türk devletinin barış ve özgürlüklere düşman niteliğini bildiği için, bu "ödülü" almayı red etti.. Türk devleti Nelson MANDELA'ya "mehmetçik basını ve Televizyonları vasıtasıyla, methettiği MANDELA 'ya bu sefer küfürler “ yağdırmaya başladı..
Türk Devletini yönetenlerin, Politik olarak çok aptal olduğu da bilinmektedir. Türk devletinin yöneticileri. Dünyanın TC 'ye "barışa ve özgürlüklere değer veren bir ülke" demelerini sağlamak için, 12 eylül sonrası Nelson Mandela'ya 'Atatürk Barış ödülünü' vermek istediler ve onu Türkiye'ye davet ettiler. Fakat Nelson MANDELA bir özgürlük savaşçısıydi ve o, 24 sene hapiste “Terörist" damgası vurularak yatırılmış biriydi.. Hapisten çıktıktan sonra, Güney Afrika Devletine Başkan seçilmiş olan Nelson MANDELA, Türk devletinin barış ve özgürlüklere düşman niteliğini bildiği için, bu "ödülü" almayı red etti.. Türk devleti Nelson MANDELA'ya "mehmetçik basını ve Televizyonları vasıtasıyla, methettiği MANDELA 'ya bu sefer küfürler “ yağdırmaya başladı..
Bu Türk Devletini yönetenler ayrıca öylesine “yalaka” ve iki yüzlüdür ki- buna örnek de son zamanlarda yapılan bir '”anmadır". Türk devleti ingilizlere yaranmak için. Çanakkale savaşında ingilizler adına Türklere karşı savaşan Anzaklar için, her sene Çanakkale'de tören yaparlar ve Anzakların kahramanlıklarından bahseden nutuklar çekerler ama, Türkiye için savaşan Kürtler ve Kafkasya kökenlilerin kahramanlıklarınden hiç bahsetmezler. Üstüne üstlük, orada şehit düşen ve gazi olan Kürtlerin ve Kafkasya kökenlilerin torunlarını bugün hertürlü demokratik hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakırlar.
Türk devletini yönetenler cahilliklerinin yanında. çok da “kurnazdır". Mesela Osmanlı döneminde, Kürt ulusal hainlerinden teşkil edilen Hamidiye alaylarıyla, namuslu Kürtler yok edilmiştir. Dersim (Tunceli) ayaklanmasında da işbirlikçi Kürtler, binlerce namuslu Kürdün katledilmesinde kullanılmıştır. Günümüz de de Hikmet ÇETiN, Kamuran İNAN ve Yalım EREZ gibi işbirlikçi Kürtleri Parlamento'da, özellikle Bucak, Adıyaman ve Tatar aşiretlerine mensup hainleri ise, Koruculuk sistemi içerisinde namuslu Kürtlere karşı kullanmaktadır.
PKK'ye gelince, onlar ise, "kardeş kanı dökülmesin" diye, Parlamentodaki Kürtleri ve Korucuları, birçok defa uyarmıştır. Fakat bu işbirlikçiler, Kürt halkına ve PKK 'ye karşı her türlü savaş suçunu Türk devleti ile birlikte işlemişlerdir. Devlet güçleri ve Kürt köy korucuları ile olan çatışmalar bazen köylere taşmış ve burada her iki taraftan kadınlar, yaşlılar ve çocuklar da ölmüştür. Bu acıdır, ancak kurşun adres bilmemektedir. Eğer PKK gerçekten insanlara acıyor olmasa, Ordu mensuplarının, Polislerin, Özel Tim elemanlarının, Korucuların, gazeteci ve televizyoncuların, Entellektüel geçinenlerin, Sendikacı döneklerin, Baki TUĞ, Nusret DEMİRAL, Süleyman DEMiREL, Kenan EVREN, Ali ELVERDİ, Faik TÜRÜN ve Türk devletinin diğer görevli katillerinin karıları ve çocukları, şimdiye kadar sağ kalabilirler miydi? ..
Türkiye metropollerindeki aydın geçinenlerin hepsi, bütün bu gerçekleri bildikleri halde. Türk devletinin katliamlarını görmemezlikten gelerek, sıcacık odalarda oturup televizyon kameraları karşısında PKK ve Liderini suçlama toplantılarına katılmakta ve "en kısa zamanda bunları nasıl bitirebilirizi" tartışmakta, alkışlamakta ve Kürtlerin haklı taleplerine karşı düşman tavırlarını sürdürmektedirler. Şimdi bunlara sormak gerekiyor:
PKK eğer birgün, kendisini ve Kürt halkının yaşamını korumak için, meşru müdafaa hakkını, aktif savunma biçiminde ve acımasızca kullanmak üzere hareket etmeye karar verip de, İstanbul'da, Ankara 'da, İzmir 'de ve diğer büyük şehirlerde, sabotaj ve bombalama eylemlerine başlarsa, bu haksız savaşa destek sunan veya kendi dünyasında yaşayıp, tüm bu olanlara karşı, üç maymunu oynamaya devam edenlerin de, kafası, kolu kopmaya başlarsa, karılarınız, çocuğunuz, ananız, babanız veya kardeşinizin akşam eve sağlam gelmesi şansa kalırsa, İstanbul boğazında ki köprüler havaya uçtuğunda, yüzlerce kişi arabalarıyla birlikte denize gömülürse, Trenler, gemiler veya yolcu otobüsleri roketlendiğinde birçok kişinin canı giderse, benzin istasyonlarına saldırıldığında, yüzlerce insan, ev ve araba yanarsa, petrol taşıyan bir tanker gemisinin bombalanması sonucunda İstanbul 'un iki yakası alev topuna dönerse, o zaman mı aklınız başınıza gelecek? O zaman mı "bizim günahımız ne? Bizim ne çıkarımız var devletin bu katliamlarından? Kürtlere bunları yapılmasaydı, onların insanı talepleri kabul edilseydi, bunlar olmazdı" diyecek, ayaklanacak ve bu yöneticilerinizden Mussolini 'ye soruldğu gibi hesap soracaksınızl
Gazetelerin bildirdiğine göre PKK 'lı 80 'den fazla insan "Abdullah ÖCALAN 'a avrupa da siyasi statrü tanınsın” diye, kendisini diri diri yaktı. Bu olaylar Kafkasyalıların ve sağ duyu sahibi kişilerin artık gözünü açmalıdır. Eğer PKK Türkiye metropollerinde bugüne kadar büyük çaplı sabotaj ve eylemlere girişmediyse, bunların hepsi “Bebek katili” diye, suçlanılan Abdullah ÖCALAN'ın sayesindedir. Çünkü o, Türk ve Kürt halkının birbirlerine düşman olmasını istemediği için, bu tarz eylemlere, izin vermemektedir. Oysa bugün Türk devleti, Kürtlere karşı tüm Türk halkını Faşist MHP 'lilerın peşine takan bır politika gütmektedlr. Bu Politika Türkiye 'yi çok kötü bir sona götürmektedir..
Adnan MENDERES’i de hatırlamak da yarar vardır. Adnan MENDERES Türkiye'de çok sevilen bır Başbakandı. Ordu onu iktidardan alıp, yargılamaya başlayınca, herkez korktu. Onun kurtarılması için, kimse ağzını açmadı, sokaklara çıkmadı ve Türk ordusu MENDERES’i astı. Peki PKK'nın başkanı Abdullah ÖCALAN için neden yüzbinlerce insan Avusturalya, Filipinler, Kırgızistan, Kazakistan, İran, Ermenistan, Lübnan, Filistin, Suriye, Irak, Yunanistan, Bulgaristan, Avusturya, İsviçre, Almanya, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya, Fransa, Moskovya, Sibirya, İspanya, İtalya, Amerika, Alaska ve Türkiye'de ayağa kalkıp, onun arkasında olduklarını gösteren eylemler yapmaktadır? Aklı olan düşünsün.
Bugüne kadar yüzlerce namuslu Kürt evinde, yolda, işyerinde, Karakol 'da, hapishanelerde veya kaçırılarak işkenceler yapılarak öldürüldü. PKK önderliği yine de bu olayları yönetenlerin ve alkışlayanların yakınlarına yönelmedi. Bu şekilde davranarak, kabul edilen uluslararası savaş kurallarına hep sadık kaldı. Esir aldıkları Türk askerlerine de iyi muamele ettiler. Onları Kızılhaç, Kızılay ve Uluslar arası kurumlar araclığı ile, Türk devletine geri verdiler. Türk devleti ise. riayet edilmesi gereken savaş kurallarına, tüm dünyanın gözleri önünde, uymamağa devam etmektedir. Dünyanın bu vahşete ses çıkarmadığı herkesçe bilinirken, önümüzdeki dönemde Kürtler de kural dışılıklara başvururlarsa, Kürt halkının önderi olan PKK'ye "Savaş kurallarına uymalısınız" demeye, kimin hakkı olacaktır?
Abdullah ÖCALAN; CIA, Yunan ve Kenya İstihbarat elemanlarının ortak eylemi ile Türk devletine teslim edilmiştir. Uluslararası kurallara göre, savaş esiri ve bir komutan olarak muamele görmesi gereken, Abdullah ÖCALAN 'ın bugün, savunma hakkı ve yaşam garantisi yoktur. Atatürk, kendisine esir düşen Yunanlı komutan Trikopis'e onun konumuna uygun olarak davranmış, sonra da Yunanistana geri vermişti. Atatürk'ün yolunda olduklarını söyleyen şimdiki generaller, onun gibi yapmamakta, imza koydukları uluslararası sözleşmeleri, bu olayda da çiğneyerek, gerçek bir asker olmadıklarını da göstermektedirler. Eğer Abdullah ÖCALAN öldürülürse, onun yerine geçecek olanların ve onu seven her namuslu insanın, bu sonucu hazırlamış, buna yardımcı olmuş veya alkışlamış kim varsa, onlara karşı her türlü misillemeyi, mutlaka, hemde zevkle yapacağı tahmin edilmektedir. Çünkü bunları yapmak, kendisine "insanım" diyen. herkese düşen, bir namus borcu olarak görülmektedir.
Türk Faşistleri ve Vijdansız kesimler kendileri gibi Köpek soyundan gelmeyenleri yaşatmak istemiyorlar. Bu nedenle de Kürtleri ve onları sevenlerin öldürülmelerini istemelerini anlayabiliyoruz.
Peki bizim bazı Kafkasya kökenlilere ne oluyor? Kafkasyalılar köpek soyundan gelmediklerine göre, Faşist MHP 'lilerle birlikte niye uluyorlar ve niçin Kürtlere düşmanca yaklaşıyorlar? Hatırlasanıza! biz Kafkasya kökenliler, neden Çarlık Rusyasının ordularına karşı tam 297 sene savaşmıştık? Ülkemizi ve namusumuzu savunmak için değil mi?
Niye Faşist Gürcülere karşı savaşmıştık? Aynı nedenlerden değil mi? Hiç akıl ve vijdan kalmadı mı bunlarda?
Namuslu insanların partisi olan "HADEP kapatılsın" diyorlar, siz bunu söyleyenleri destekliyor ve alkışlıyorsunuz. Namusunuzu ve ulusal onurunuzu ayaklar altına alanların partilerine koşuyorsunuz. Abhazya'nın düşmanı partilerde çalışıyor ve onlara oy veriyorsunuz. Bunları yapanların namuslu olduğu söylenebilir mi? Uyarıyoruz. Türk devtetini yönetenlerle birlikte, namussuzluklara ortak olmaya devam etmeyiniz. Namuslu Kürtler diyorlar ki "secilen milletvekillerimiz, Kürtce yemin etti" diye, zindanlarda tutulacaksa, Parti binaları-miz bombalanmaya, gazetelerimiz toplatılmaya, Parti'de ve gazetede çalışanlarımız tutuklanmaya ve öldürülmeye devam edilecekse, Kürt sorununun barışçıl bir biçimde, masa başında, diyalog yoluyla çözülmesi istemimiz ve ateş-kes çağrıları, tankla, jetle, helikopterle, bombalarla cevaplanacaksa, Türk halkını çok seven ve onu hep asıl müttefik olarak gören Abdullah ÖCALAN'ı madden ve manen yok etme çalışmaları yürürlükte kalacaksa, Ulusal kimliğimizle onurlu blr biçimde yaşayabilmemize razı olunmayacaksa, Avrupa ve Amerika, bu kirli savaşa destek sunacak veya üç maymunu oynayacaklarsa, kendini diri diri yakan, vücuduna sardıkları bombalarla intihar eylemleri yapan Kürtler, Türkiye'yi ve dünyanın birçok yerini kendimizle birlikte patlatacağız” demektedirler.
Şimdi sizlere soruyoruz; durumu bu noktaya getirenler kim? Kürtler ml? Yoksa Türk Devletini yöneten katiller ve onlara politik. ekonomik ve askeri destek sunan Avrupa ülkeleri ve ABD mi?
Biz Kafkasya kökenliler, işte böylesine kirli bir ortamın içinde yaşamaktayız. Peki, bu durumda biz Kafkasya kökenliler olarak nelere dikkat etmeli ve ne
Türkiye ve Avrupa’da dağıtılan Hürriyet, Milliyet, Sabah, Zaman, Cumhuriyet ve Türkiye Gazetesi gibi çok tirajı olan gazeteler, yalanlar yazarak ve ahlaksızlığı teşvik ederek, Türk vatandaşlarını ırkçı ve ahlaksızlık temelinde beyinlerini dumura uğratıp, ruhlarını karartarak, namuslu insanlara karşı, kışkırtmaktadır. Bu nedenle de o gazetelerin ve Türk televizyon kanallarının etkisinde kalmamak gerekmekte, burada çalışanların ve sahiplerinin hain ve Allahsız oldukları kavranmalıdır. Kötülerin maskelerini alaşağı etmek için, halka doğruları gösteren ve anlatan MED-TV 'nin yayınları ise engellenmek istenmektedir. Ekonomik çıkarları gereği olarak, Türk devletinin cinayet ve insanlık suçlarına ortak olan, Almanya ve İngiltere gibi devletler, bu konuda da Türk devletine yardıma soyunmuşlardır. Türk televizyonlarının ırkçı, savaş kışkırtıcısı, yalan ve iftira dolu yayınlarını görmemezlikten gelerek MED TV 'nin kapatılması çalışmalarına destek sunmaktadırlar.
Biz Kafkasya kökenliler olarak bu ülkeleri de iyi tanımalıyız. Çünkü bunlar bize düşman olan, Şevardnadze'ye de destek, sunmaktadırlar! Kafkasya kökenliler tüm bunları bilmeli, üzerinde düşünmeli, hareketlerini ona göre düzenlemeli, Dünya'ya Türkiye’deki gelişmeleri doğru olarak aktaran ve bizlerin haklı davasına da destek sunan MED-TV 'ye de bu nedenler çerçevesinde sahıp çıkılmalıdır.
Refah Partisi yöneticilerinin de niteliği net olarak kavranmalıdır. Bunlar; ERBAKAN 'a “Eroin kaçakcısı” diyen, kendilerinin ise "hırsızlıkla" suçladıkları, Tansu ÇiLLER 'le hükümet kurmuş ve sonra da onun yargılanmasını engelleyerek, hırsızı· korumuşlardır. Bilindiği gibi "Yalanın babası Şeytan'dır." Refah Partililer de o nedenle, devamlı yalan söyleyerek, "Allahın değil, Şeytanın evladı” olduklarını, birçok defa göstermişlerdir. Şimdi ki Fazilet Partisi de onların, isim değişikliği düzenbazlığından başka bır şey değildir. Bunların kitlesi de şarlatandır. Çünkü onlar cuma namazından çıkınca, İsrail 'e karşı slogan atarlar ama, ERBAKAN gidip israil ile askeri ve ekonomik anlaşmalara imza koyunca, ağızlarını açmazlar. Bunların hepsi: bu ADi düzen'in savunucusudurlar. O nedenle sağcı, “solcu" veya "dinci" bu düzen partilerinden hiç birinin, biz Kafkasya kökenli namuslu insanlara, olumlu bir gelecek sunmasını bekleyemeyiz.
Bütün bunlardan dolayı, biz Kafkasya Kökenliler olarak; insan hak ve özgürlüklerine saygılı, bağımsız, demokratik, ekonomisi ve ordusu güçlü bir Türkiye kurmak isteyenlerin ve Partilerin yanında olmalıyız. Anavatanımız Kafkasya'ya şu veya bu nedenle dönemeyen kardeşlerimiz, ancak "böyle bir ülkede" huzur içinde yaşayabileceklerdir. Hayalimizdeki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kafkasya’daki Cumhurlyetlerimizin geleceğine destek sunacak, Ortadoğu ve Balkan-lardaki barışın garantisi olacak bir devlettir.
Eğer 1992 'de Turgut ÖZAL. Süleyman DEMiREL ve Erdal İNÖNÜ gibi halk düşmanlarının yönettiği Türk Devleti yerine, demokrat, namuslu insanların iktidarda olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti olsa idi, Faşist Şevardnadze'nin Abhazya’ya saldırmasına izin ve destek verilir miydi?
Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerici yöneticileri. yine Faşist Şevardnadze yönetiminde ki Gürcüstan'a destek sunmakta, ona askeri gemiler hediye etmekte, Politik, askeri, Teknik ve ekonomik yardımlarda bulunmaya devam etmektedir.
Kafkasya kökenliler işte bu ve buna benzer birçok insani ve politik nedenlerden dolayı; Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, Demokrasi ve insan Haklarının hayata hakim olması için, verilen mücadelelerin yanında yer almalıdır.
Aksini yaparak; kendisinin ve çevresinin ekonomik ve politik çıkarı için, insan hak ve özgürlüklerine karşı duran, partilerle birlikte olanlar, onlara destek sunanlar, Türkiye'ye, Abhazya 'ya ve bu ülkelerde yaşayan tüm namuslu insanlara ihanet etmiş sayılacaklardır.
Yapılan tüm bu uyarılara rağmen, yanlışlarında devam edecek olan Kafkasya kökenlilerle -bir süre sonra- aramızdaki tüm feodal bağlar kopartılmak zorunda kalınacaktır. Bu noktadan itibaren bizim için artık namusu ve şerefini yitirmiş olarak kabul edilecek olan "bunlara", yakınlarına ve mal varlıklarına karşı, Kafkasyalı şiddetin uygulanmasına başlanacaktır.
Kafkasya kökenli kardeşim aynaya bak!
Orada; tüm namuslu insanları yok etmeye çalışanlara yardım eden, birini mi görüyorsun?
Yoksa; haksızlıklara karşı direnen kişilerle birlikte olan, vijdana ve namusa sahip, Kafkasya kökenli bir yiğiti mi görüyorsun?
Yoksa; haksızlıklara karşı direnen kişilerle birlikte olan, vijdana ve namusa sahip, Kafkasya kökenli bir yiğiti mi görüyorsun?
Kafkasya kökenli canım kardeşim!
Sözün ve davranışın, senin ve ailenin, geleceğini belirleyecektir!
KAFKASYALILAR BİRLİĞİ
Sözün ve davranışın, senin ve ailenin, geleceğini belirleyecektir!
KAFKASYALILAR BİRLİĞİ
21 ŞUBAT 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder