Kafkasya’daki yüzlerce yıldır verilen, haklı ve meşru mücadelemizi, XIX.Yüzyıl’da, Alman ve İngiliz basınından takip edip öğrenen Karl MARX, çok etkilenmiş ve 1848 tarihinde, insanlığa şöyle seslenmişti;
“ÖZGÜRLÜĞÜN VE ÖZGÜR OLMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU ÇERKESLERDEN ÖĞRENİNİZ. ÖZGÜR YAŞAMAK İSTEYENLERİN NELERE MUKTEDİR OLDUKLARINI, KAFKAS DAĞLILARINDAN GÖRÜNÜZ, MİLLETLER ONLARDAN DERS ALINIZ“
Karl MARX, yaklaşık 4000 kilometre uzaktan, herhangi bir Çerkes Vatanseveriyle karşılıklı olarak görüşmediği halde, haklılığımızı anlamıştı.
XX.Yüzyıl Türkiye’sinin, Trabzon şehrinin, karşı sahilinde, 1992-1993 yılları arasında cereyan eden ve yine haklı olan direnişimizi, Türkiye ve Avrupa’da görüştüğümüz bazı “Devrimciler“ ise, bir türlü anlayamamışlardı !..
Bizler, “bunlara“ Gürcü Faşistleri tarafından işgal edilen anavatanımız Abhazya’da; “yok edilmemek için savaşıyoruz” diye, defalarca anlattığımız ve yazdığımız halde, “ezilen ulus milliyetçiliği, ilerici karakter taşır, en azından bu nedenle mücadelemizi destekleyin” tarzında ki, tüm yaklaşımlarımıza rağmen, bizi desteklemediler..
İmza kampanyası sırasında, Kitap fuarında yanına gidilen TİMURLENK, Abhazyalı direnişçileri; “Rus emperyalizminin kullandığı, mikro-milliyetçiler“ olarak nitelendirdi.
Hadi ULUENGİN isimli eski Mao’cu, şimdinin ”Türkiye Türklerindir” gazetesinin köşe yazarı, Abhazya-Gürcüstan savaşının sonuçlarını çarpıtarak, Abhazyalıların zaferini küçültmeye kalkıştı..
Türkiye’de; Kır gerillasını ilk başlatanlardan olan, arkadaşlarla da konuşuldu. Durumumuz onlara uzun uzun anlatıldı. Sözlerimiz bittiğinde, milli mesele konusunda Stalin’den alıntılar yaparak, bize ders vermeye kalkıştılar. Sinirlendik.. Tekrar anlattık, yine anlamadılar!.
Yaptığımız taban çalışmalarının sonucunda, onlardan ayrılıp, Abhazya’ya gelip, savaşa katılan Çerkes Devrimcileri oldu. Fakat konuştuğumuz bu arkadaşlar, bir süre sonra çıkarttıkları gazetelerinin, ilk sayısının, birinci sayfasına sanki bize inat; ŞEVARDNADZE’nin yazısını koydular! Belki de “Arnavutluk’tan sonra, Gürcüstan’la da dostluk kurarız“ diye, düşünmüşlerdir!
1986 sonbaharından beri Avrupa üzerinden ilişkili olduğumuz, 1989’dan beri de; Türkiye’de Dr. Baran üzerinden haberleştiğimiz ve bizimle yüz-yüze konuşmak istediğini bildiğimiz amca ile, 1993 Ocak ayının ilk günlerinde, ilk defa “yüz-yüze konuşmak” kararı verildi. Bunun üzerine; Türkiye ve Avrupa temsilcilerimiz üzerinden, amca’ya haber gönderildi. “Onunla hemen buluşmak” istediğimiz bildirildi. Fakat köylü kurnazları Gürcüstan’daki kendi çalışmalarını ve Gürcü yöneticileriyle aralarında var olan iyi ilişkileri bozmamak için, “ulaşamıyoruz” taktiğine! başvurdular.
“ÖZGÜRLÜĞÜN VE ÖZGÜR OLMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU ÇERKESLERDEN ÖĞRENİNİZ. ÖZGÜR YAŞAMAK İSTEYENLERİN NELERE MUKTEDİR OLDUKLARINI, KAFKAS DAĞLILARINDAN GÖRÜNÜZ, MİLLETLER ONLARDAN DERS ALINIZ“
Karl MARX, yaklaşık 4000 kilometre uzaktan, herhangi bir Çerkes Vatanseveriyle karşılıklı olarak görüşmediği halde, haklılığımızı anlamıştı.
XX.Yüzyıl Türkiye’sinin, Trabzon şehrinin, karşı sahilinde, 1992-1993 yılları arasında cereyan eden ve yine haklı olan direnişimizi, Türkiye ve Avrupa’da görüştüğümüz bazı “Devrimciler“ ise, bir türlü anlayamamışlardı !..
Bizler, “bunlara“ Gürcü Faşistleri tarafından işgal edilen anavatanımız Abhazya’da; “yok edilmemek için savaşıyoruz” diye, defalarca anlattığımız ve yazdığımız halde, “ezilen ulus milliyetçiliği, ilerici karakter taşır, en azından bu nedenle mücadelemizi destekleyin” tarzında ki, tüm yaklaşımlarımıza rağmen, bizi desteklemediler..
İmza kampanyası sırasında, Kitap fuarında yanına gidilen TİMURLENK, Abhazyalı direnişçileri; “Rus emperyalizminin kullandığı, mikro-milliyetçiler“ olarak nitelendirdi.
Hadi ULUENGİN isimli eski Mao’cu, şimdinin ”Türkiye Türklerindir” gazetesinin köşe yazarı, Abhazya-Gürcüstan savaşının sonuçlarını çarpıtarak, Abhazyalıların zaferini küçültmeye kalkıştı..
Türkiye’de; Kır gerillasını ilk başlatanlardan olan, arkadaşlarla da konuşuldu. Durumumuz onlara uzun uzun anlatıldı. Sözlerimiz bittiğinde, milli mesele konusunda Stalin’den alıntılar yaparak, bize ders vermeye kalkıştılar. Sinirlendik.. Tekrar anlattık, yine anlamadılar!.
Yaptığımız taban çalışmalarının sonucunda, onlardan ayrılıp, Abhazya’ya gelip, savaşa katılan Çerkes Devrimcileri oldu. Fakat konuştuğumuz bu arkadaşlar, bir süre sonra çıkarttıkları gazetelerinin, ilk sayısının, birinci sayfasına sanki bize inat; ŞEVARDNADZE’nin yazısını koydular! Belki de “Arnavutluk’tan sonra, Gürcüstan’la da dostluk kurarız“ diye, düşünmüşlerdir!
1986 sonbaharından beri Avrupa üzerinden ilişkili olduğumuz, 1989’dan beri de; Türkiye’de Dr. Baran üzerinden haberleştiğimiz ve bizimle yüz-yüze konuşmak istediğini bildiğimiz amca ile, 1993 Ocak ayının ilk günlerinde, ilk defa “yüz-yüze konuşmak” kararı verildi. Bunun üzerine; Türkiye ve Avrupa temsilcilerimiz üzerinden, amca’ya haber gönderildi. “Onunla hemen buluşmak” istediğimiz bildirildi. Fakat köylü kurnazları Gürcüstan’daki kendi çalışmalarını ve Gürcü yöneticileriyle aralarında var olan iyi ilişkileri bozmamak için, “ulaşamıyoruz” taktiğine! başvurdular.
Bu nedenle de Amca’yla istediğimiz zamanda buluşamadık!.. Bu arada gazetelerinde bizlere ”ayrılıkçı Abhazlar” demeye, devam etmekteydiler. Bunun üzerine; H.K. isimli avukat’a ulaşıldı. Ona; Abhazlara yönelik ayrılıkçı suçlaması ve Abhazya’ya bakışlarının yanlışlığı çok sert ifadeler kullanılarak anlatıldı!.. Onun cevabı; “Ben bu işlerden anlamam, ben PKK’li değilim, bu konularla ilgili olarak, siz gidin gazeteyle ve HEP’le görüşün”oldu.
Bir süre sonra, gazetelerinde Abhazya lehine yazılar ve ropörtajlar yayınlanmaya başladı. Halkın Emek Partisi de bizden yana tavır içine girdi. Halkın Emek Partisi Van Milletvekili Remzi KARTAL, TBMM`de “Abhazya’nın yanında”olduklarını dile getiren, uzun bir konuşma yaptı. Arkasından H.DİCLE de, basına namuslu açıklamalarda bulundu..
..Fakat Kafkasya kökenliler için artık bunları yapmaları pek önemli değildi. Çünkü solcuların akılları başlarına gelinceye kadar, Ersin TARANOĞLU, Bülent ECEVİT, Mehmet Vehpi DİNÇERLER, Cavit Şadi PEHLİVANOĞLU gibi kişiler ve bazı dindarlar bile; Parlamento’da Türkiye ve Zaman gazetelerinde, Abhazya’dan yana tavır koymuşlardı bile..
Türk ve Kürt Devrimcilerinin ABHAZYA sorununa, dogmatik veya pragmatik yaklaşımları; “5 milyonu aşkın Kafkasya Kökenli insanın, demokrasi cephesine kazanılma fırsatını, heba etmiştir.”
Türk ve Kürt Devrimcileri, “Bağımsız Türkiye” “Bir parça özgür vatan toprağı” veya “Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” dediklerinde, “ayrılıkçı” olmazlar. “Türk Devrimcisiyim” veya “Kürt Devrimcisiyim” dediklerinde, “milliyetçi” olmazlar. Fakat bizler öldürülmemek için savaşınca, ulusal kimliğimize ve tarihsel vatanımıza sahip çıkmak isteyince, başlıyorlar konuşmaya “ayrılıkçı, mikro-milliyetçi, Bund’çu, Rus emperyalizminin maşası” v.b...
Bir süre sonra, gazetelerinde Abhazya lehine yazılar ve ropörtajlar yayınlanmaya başladı. Halkın Emek Partisi de bizden yana tavır içine girdi. Halkın Emek Partisi Van Milletvekili Remzi KARTAL, TBMM`de “Abhazya’nın yanında”olduklarını dile getiren, uzun bir konuşma yaptı. Arkasından H.DİCLE de, basına namuslu açıklamalarda bulundu..
..Fakat Kafkasya kökenliler için artık bunları yapmaları pek önemli değildi. Çünkü solcuların akılları başlarına gelinceye kadar, Ersin TARANOĞLU, Bülent ECEVİT, Mehmet Vehpi DİNÇERLER, Cavit Şadi PEHLİVANOĞLU gibi kişiler ve bazı dindarlar bile; Parlamento’da Türkiye ve Zaman gazetelerinde, Abhazya’dan yana tavır koymuşlardı bile..
Türk ve Kürt Devrimcilerinin ABHAZYA sorununa, dogmatik veya pragmatik yaklaşımları; “5 milyonu aşkın Kafkasya Kökenli insanın, demokrasi cephesine kazanılma fırsatını, heba etmiştir.”
Türk ve Kürt Devrimcileri, “Bağımsız Türkiye” “Bir parça özgür vatan toprağı” veya “Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” dediklerinde, “ayrılıkçı” olmazlar. “Türk Devrimcisiyim” veya “Kürt Devrimcisiyim” dediklerinde, “milliyetçi” olmazlar. Fakat bizler öldürülmemek için savaşınca, ulusal kimliğimize ve tarihsel vatanımıza sahip çıkmak isteyince, başlıyorlar konuşmaya “ayrılıkçı, mikro-milliyetçi, Bund’çu, Rus emperyalizminin maşası” v.b...
Türkiye’yi yönetenler; Bulgaristan ve Yunanistan’dan; orada yaşayan Türkler için “kendi dillerinde eğitim yapabilmeleri için okul, örgütlenme ve parti kurma hakkı” isterler. “Türklerin isimleri değiştiriliyor, asimile ediliyorlar, baskı görüyorlar” diye, dünyayı ayağa kaldırırlar. Kıbrıs’lı 100 bin Türk için “Bağımsız devlet” istemini destekleyerek, demokrat bir tavır sergilerler.
Peki, Türkiye’de ve Abhazya’da neden tam tersini yaparlar?
Bu şu demektir: “Çıkarıma uyarsa demokrat olurum, uymuyorsa demokratlığı kabul etmem.” Sözün kısası, herşey kendilerine hak’tır.
Türk ve Kürt ”solcusu” için de; kendilerinin de talebi olan hakları, başkalarının istemesi; ayrılıkçılıktır, şovenizmdir, mikro-milliyetçiliktir ve hatta işçi sınıfının birliğini bozmaktır!
Soruyoruz şimdi; Faşistlerle, ”bunların” arasında, olayların tahliline yaklaşımda mantık farkı var mı?
Bizler;
ABHAZYA Gürcü Faşistleri tarafından işgal edildiğinde “hepimizi öldürsünler“ diye, beklemedik!.
Faşistleri ülkemize saldırtan; ŞEVARDNADZE, YELSİN ve DEMİREL gibilere; “lütfen, katliamları durdurunuz” diye yalvarıp, oturup beklemedik!
Devrimci geçinen “salon züppeleri” ve “Don Kişotlarla”; “Marx, Engels, Lenin, Stalin, Mao demişti ki” diye, başlayacak, tartışmalara girmedik! Çünkü onların “NE” olduklarını çok iyi anlamıştık!.
Tarih sahnesinden silinmememiz için yapılacak olan tek şey vardı, SAVAŞMAK..
..Abhazya’da; düne kadar misafir! olarak gördüğümüz, yıllardır bizim ülkemizde birlikte yaşayan, Gürcü ve Migrel komşularımızın bir kısmı da, Gürcistan’dan gelen işgalci Faşist güçlerle birleşerek, tecavüz, yağma, yakıp-yıkma ve katliam olaylarına katıldılar.
Bu hiç beklemediğimiz Faşist işgal ve ihanet üzerine; “önce yaşlılarımızı ve çocuklarımızı, ele geçirilmemiş dağlık bölgelere götürdük. Sonra da aktif savunma durumuna geçerek, kadın-erkek dağlardan, şehirlere doğru başladık akmaya!.” 14 ay savaştık ve KAZANDIK..
..Türkiye’de; evvelden içlerinde veya yanlarında yer aldığımız Türk ve Kürt solunun söyledikleri ve yazdıklarına hep inanmıştık. Türk ve Kürt Devrimci Örgütlerini; gerektiğinde, gereğini yapacak olan, yapılar olarak bilmiştik!
Bu şu demektir: “Çıkarıma uyarsa demokrat olurum, uymuyorsa demokratlığı kabul etmem.” Sözün kısası, herşey kendilerine hak’tır.
Türk ve Kürt ”solcusu” için de; kendilerinin de talebi olan hakları, başkalarının istemesi; ayrılıkçılıktır, şovenizmdir, mikro-milliyetçiliktir ve hatta işçi sınıfının birliğini bozmaktır!
Soruyoruz şimdi; Faşistlerle, ”bunların” arasında, olayların tahliline yaklaşımda mantık farkı var mı?
Bizler;
ABHAZYA Gürcü Faşistleri tarafından işgal edildiğinde “hepimizi öldürsünler“ diye, beklemedik!.
Faşistleri ülkemize saldırtan; ŞEVARDNADZE, YELSİN ve DEMİREL gibilere; “lütfen, katliamları durdurunuz” diye yalvarıp, oturup beklemedik!
Devrimci geçinen “salon züppeleri” ve “Don Kişotlarla”; “Marx, Engels, Lenin, Stalin, Mao demişti ki” diye, başlayacak, tartışmalara girmedik! Çünkü onların “NE” olduklarını çok iyi anlamıştık!.
Tarih sahnesinden silinmememiz için yapılacak olan tek şey vardı, SAVAŞMAK..
..Abhazya’da; düne kadar misafir! olarak gördüğümüz, yıllardır bizim ülkemizde birlikte yaşayan, Gürcü ve Migrel komşularımızın bir kısmı da, Gürcistan’dan gelen işgalci Faşist güçlerle birleşerek, tecavüz, yağma, yakıp-yıkma ve katliam olaylarına katıldılar.
Bu hiç beklemediğimiz Faşist işgal ve ihanet üzerine; “önce yaşlılarımızı ve çocuklarımızı, ele geçirilmemiş dağlık bölgelere götürdük. Sonra da aktif savunma durumuna geçerek, kadın-erkek dağlardan, şehirlere doğru başladık akmaya!.” 14 ay savaştık ve KAZANDIK..
..Türkiye’de; evvelden içlerinde veya yanlarında yer aldığımız Türk ve Kürt solunun söyledikleri ve yazdıklarına hep inanmıştık. Türk ve Kürt Devrimci Örgütlerini; gerektiğinde, gereğini yapacak olan, yapılar olarak bilmiştik!
Abhazya savaşı sırasında, “bunların” üzerlerine düşeni yapmadıklarını görünce, şaşırdık. Hayali sükuta uğradık ve onlara çok kızdık.
Bugün ise; Türklerin ”Bir musibet, bin nasihatten iyidir” atasözünden yola çıkarak söylersek; biz artık “bu Devrimci örgütlerin“ pratikte, “NE” olduklarını gördüğümüz ve çok iyi anladığımız için, artık onlara kızmıyoruz bile!..
Bu nedenle de;
1 Ekim 1993’de, İstanbul Bağlarbaşı’nda yaptığımız zafer mitinginde, dağıtılan bildirimizi, şöyle bitirmiştik;
“Düşünüyoruz, ’bu da geçer ve geçecektir’ diyoruz.
Semir gitti, Avukat Hüseyin Yıldırım gitti,
Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit gitti,
Terzi Cemal, Kör Cemal gitti.
Şimdi de Selim Çürükkaya gitti...
Gitmesi gerekenlerin sonu gelince;
’halkların örgütlü buluşmasına artık sıra gelecektir’ diye, ümit ediyoruz.
Örgütlenen, direnen ve savaşan halkımız,
Faşistlere ve onlara destek verenlere,
ders üzerine ders vererek, Abhazya’yı kurtarmıştır.
Molotof kokteylleriyle
Faşist Gürcü Tanklarını, Zırhlılarını ele geçiren
ve onları tüm zorluklara karşı yenerek, kovan,
Abhazlar herkese örnek olmalıdır...
SELAM OLSUN ABHAZYA DİRENİŞİNE KATILAN KARDEŞLERİMİZE !
SELAM HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE !
KAHROLSUN DÖNEK ŞEVARDNADZE VE ONU DESTEKLEYENLER !
YAŞASIN KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’NİN ABREKLERİ ! „
..Bizlerin artık “palavracılarla” ve entel geçinenlerle işimiz yoktur!.
..Bizler, sadece söylediğinin arkasında duracak mert insanlara önem veririz!.
..Bizimle olmaktan “kaçınanlar ise” bizi artık hiç ilgilendirmemektedir!.
VURAL ABAZA
11 Mayıs 2005
Bugün ise; Türklerin ”Bir musibet, bin nasihatten iyidir” atasözünden yola çıkarak söylersek; biz artık “bu Devrimci örgütlerin“ pratikte, “NE” olduklarını gördüğümüz ve çok iyi anladığımız için, artık onlara kızmıyoruz bile!..
Bu nedenle de;
1 Ekim 1993’de, İstanbul Bağlarbaşı’nda yaptığımız zafer mitinginde, dağıtılan bildirimizi, şöyle bitirmiştik;
“Düşünüyoruz, ’bu da geçer ve geçecektir’ diyoruz.
Semir gitti, Avukat Hüseyin Yıldırım gitti,
Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit gitti,
Terzi Cemal, Kör Cemal gitti.
Şimdi de Selim Çürükkaya gitti...
Gitmesi gerekenlerin sonu gelince;
’halkların örgütlü buluşmasına artık sıra gelecektir’ diye, ümit ediyoruz.
Örgütlenen, direnen ve savaşan halkımız,
Faşistlere ve onlara destek verenlere,
ders üzerine ders vererek, Abhazya’yı kurtarmıştır.
Molotof kokteylleriyle
Faşist Gürcü Tanklarını, Zırhlılarını ele geçiren
ve onları tüm zorluklara karşı yenerek, kovan,
Abhazlar herkese örnek olmalıdır...
SELAM OLSUN ABHAZYA DİRENİŞİNE KATILAN KARDEŞLERİMİZE !
SELAM HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE !
KAHROLSUN DÖNEK ŞEVARDNADZE VE ONU DESTEKLEYENLER !
YAŞASIN KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’NİN ABREKLERİ ! „
..Bizlerin artık “palavracılarla” ve entel geçinenlerle işimiz yoktur!.
..Bizler, sadece söylediğinin arkasında duracak mert insanlara önem veririz!.
..Bizimle olmaktan “kaçınanlar ise” bizi artık hiç ilgilendirmemektedir!.
VURAL ABAZA
11 Mayıs 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder