ÖZGÜR GÜNDEM: Son dönemde Çerkesler'de bir hareketlenme görülüyor. Bu konuda bizlere biraz açıklama yapar mısınız?
V.ABAZA: Memnuniyetle. Eskiden, yani 1960'lı yıllara gelininceye kadar "büyüklerin" çoğunluğu Kafkas Kültür Derneklerinde ana dilimizi öğretme ve insanlarımıza ulusal bilinç vermek isteyen Çerkes Vatanseverlerine "Derneğimizi kapattıracaksınız, başımızı belaya sokacaksınız, bütün bunlara ne gerek var" diyerek, karşı çıkarlardı. "Bizim anavatanımız Kafkasyadır" diyenlere, "hayır, Vatanımız Türkiyedir ve esas Türk biziz" diye çıkışırlardı. Hatta bir zamanlar "Doğduğun yer değil, doyduğun yer Vatanındır" diyenler, bile vardı. 14 Ağustos 1992 'de başlayan işgale karşı direniş savaşından beri ise, eskiden Kafkasyanın adını ağzına almayanlar bile, şimdi Abhazya için ayağa kalkmıştır. insanlarımız Abhazya için elinden gelen herşeyi yapmaya çalışmakta ve hatta çocuklarını savaşa göndermektedirler.
ÖZGÜR GÜNDEM: Peki nasıl oldu da Çerkeslerde böylesine bir değişim gerçekleşti?
V.ABAZA: Türklerin bir atasözü vardır. “Bir musibet bin nasihattan iyidir'" diye. Dünya genelinde ve Türkiye özelindeki gelişmelerin üzerine birde Abhazya işgali gündeme gelince, işte bu bilinç sıçraması ortaya çıktı. Tabii ki insanlarımız bir anda bu noktaya gelmedi. Bunun arkasında yıllardır sabırla ve zorluklarla sürdürülen çalışmaların etkisini görmek gerekir.
Türk "kurtuluş savaşı" sırasında ortaya çıkan Çerkes halkına yönelik baskılar, Atatürk öldükten sonra da devam etmekteydi. Halkımız ülkeye Demokrasiyi getireceğini propoganda eden Celal BAYAR'ın kurduğu, Demokrat Partiyi destekliyerek, yeminli düşmanımız İNÖNÜ'nün 1950 yılında iktidardan düşürülmesine katkıda bulunmuştu. Bu nedenle de Kafkasya kökenliler üzerindeki baskılar hafifletildi. 1953 'den itibaren Kafkas Kültür Dernekleri adıyla tekrar örgütlenilmeye başlandı. Toplumumuzun içinden çıkan kimileri, daha radikal sonuçlar elde etmek için, 27 Mayıs, 21 Şubat ve 21 Mayıs askeri darbe ve teşebbüslerine katıldılar. Bunların içinden bazıları asıldı, sürgün edildi, ordudan atıldı. Bu durum, Kafkasya kökenlilerin bir kısmının politik çalışmalardan ayrılmasına, kimilerinin ise daha da çok siyasetin içine girmesine sebep oldu. 1961 anayasasının getirdiği kimi kolaylıklar ve seçim kanunundaki değişiklikler DiSK, TİP, FKF ve TÖS gibi örgütlerin kurulmasına olanak sağlamıştı. Bunların içinde Kafkasya kökenli Milelvekili ve yöneticiler de vardı. Ulusal ve sosyal planda ezilen ve sömürülenlerin haklarını savunmak ve onlara kurtuluş yolunu göstermek için çalışan Türkiye işçi Partisi ve DiSK kısa zamanda gelişti. Parlamento içinde ve dışında etkinliğini arttırdı. Sendikalarda, meslek odalarında, öğrenci gençlik içinde, derneklerde taraftarlarının sayısı hızla çoğalmaya başladı. Köy ile bağı olan işçilerin, öğrencilerin ve memurların ve diğer yurtsevererin çabalarıyla bilinçlenen ve örgütlenen köylüler de hak arama ve alma mücadelesine katıldılar. Ürettiklerinin Devlet, Tüccar ve aracılar tarafından değerinden az fiyata alınmasına karşı direnmeye başladılar. Ağaların el koyduğu kimi toprakları ve otlakları onlardan, zor kullanarak geri aldılar. Devletin jandarması Ağalardan, Tüccardan, ve Komisyonculardan yana oldu. Bu eylemlere katılan Köylüler Hapishanelere dolduruldular. Şehirlerde ise, hayat pahalılığını protesto edenlere, grev yapan işçilere Polis ve Patronların fedaisi MHP'Ii faşıstlerin beraberce saldırmaları günlük olaylar haline geldi. "Türkiye'yi Amerikan askerlerine genelev yaptırtmayacağız" diyerek, Amerikan 6.Filo askerlerini Dolmabahçe'de denize döktükten sonra, "Bağımsız Türkiye" sloganıyla yürüyen vatanseverlerin üzerine, 1965'den beri iktidarda olan Demirel, Dinci geçinen şarlatanları ve Faşistleri, Polisin bilgisi ve korumasında saldırtarak o eyleme katılanlardan üçünü katlettirdi. Meclisin içinde ve dışında TİP'li milletvekillerine saldırılar düzenletti. Üniversitelerde gençler öldürülmeye başlandı. Bunun üzerine Devrimciler ve Vatanseverler bu düzenin polisinden, jandarmasından, Türkeş'in faşist katillerinden ve Amerikan maşası yobazların saldırılarından kendilerini korumak ve Türkiyeyi bu kötü insanlardan kurtarmak için, Türkiye işçi Partisi'nin dışında yeni arayışlara ve gizli örgütler oluşturmaya yöneldiler. Hükümet yaptığı türlü katliam ve baskılara rağmen gelişen Devrimci mücadeleleri bastıramadı, engelleyemedi. Bu gelişmelerden korkan ABD "Türk ordusuna" 12 Mart 1971'de askeri müdahale yaptırdı. DEMiREL, iktidarı askerlere devretti. Generaller tüm ülkede sıkı yönetim ilan ettiler. Parlamentoyu dağıtıp, Anayasayı ortadan kaldırdılar. Generallerin yaptıkları Anayasal bir suçtu ve bunun cezası idamdl. Oysa bu Generaller, kendilerinin işledikleri suçu, gençler işlemedikleri halde, “Millet Meclisini ve Anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiler" diyerek, onları astılar. Kurşuna dizdiler, Zindanlara doldurdular. Tüm bu gelişmelerden Türkiyede yaşayan TC vatandaşı olan Kafkasya kökenli kitle de etkilenmeye başladı. Bunlar oturdukları bölgeye, ilişki içinde oldukları çevreye, aldıkları eğitime ve karakterlerine uyan akımları benimseyerek taraf olmaya başladılar. Bu dönemde halkın çıkarına politikaları benimseyenler, haksızlıklara karşı duranlar, tüm halkların kardeşçe yaşayabileceği bir Türkiye yaratmak isteyeler Devrimci oldular. Devletin baskılarından çekinenler, "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diye, düşünerek kendi işine bakanlar, TC devletinin karşı devrimci propogandalarına inanarak ve Çarlık Rusyası ile aramızda geçenlerin intikamını Devrimcilerden almak için Faşistlerle birlikte hareket edenler, islamlığın etkisinde kalarak ulusal kimliğine önem vermeyerek ümmetçiliği savunanlar, gerçek Kafkasyalı kimliğe yakışmayan yerde saf tuttular. "Sadece Çerkeslik meselesiyle i1gilenelim. Türkiye'deki gelişmeler bizi i1gilendirmemelidir, bu işlere karışmayalım" diyenler de, Çerkes toplumunun Politik olarak geri kalmasına neden oldukları için, dolaylı olarak kitlemizin Faşist hükümetlerin etkisinde kalmalarına neden olmuşlardır. Böylelikle halkımızın büyük bir bölümünün şerefsizlerin arkalarına takılmalarına, halkımızın bölünmesine ve kötü insanlarca kullanılmalarına sebep olmuşlardır. 12 Mart 1971 'den sonra, mazlumların hakları için mücadele eden tüm namuslu insanlarla birlikte, Çerkes Vatanseverleri de baskılara uğradılar. Kafkasya kökenli bu insanlarımız tüm olumsuz koşullara rağmen yine da halkımızı uyarmak için yapmaları gereken bilinçlendirme çalışmalarını bazen gizli, bazen açıkça devam ettirdiler. Çıkardıkları yayınlarla, verdikleri konferans ve seminerlerle toplumumuzun birliğini sağlama yönünde çalışmalarınci devam ettiler. Askeri darbenin üzerinden bir süre geçtikten sonra TC devleti sınırları içinde yaşayan insanların demokratik, ekonomik ve sosyal plandaki baskılara karşı tekrar örgütlenmeleri ve baş kaldırmalarına, bir de Dünya demokratik kamu oyunun Demokratik Parlamenter sisteme geçilmesi yolunda TC 'ye yaptıkları politik ve ekonomik baskıları da eklenince, Faşist generaller Genel seçimlere izin verdiler. 1973'de yapılan genel seçim de, Yurtsever ve Devrimci insanların çabaları ve oylarıyla CHP iktidara geldi. Başbakan olan ECEViT, halkın beklentilerine cevap vereceğine "benim kimseye diyet borcum yok" diyerek, onu umut olarak görenleri terk etti. Darbeci Generalleri yargılatacağına, Faşist katillerden hesap soracağına, kendisine rakip gördüğü Devrimci örgütlere saldırmaya ve onları kapatmaya başladı. Sosyal Demokratların tarihsel olarak her ülkede yaptıkları ihanetleri Türkiye halkı ve Devrimcileri de böylelikle görmüş oldular. Bu saldırılara Türk solu cevap veremedi. Çünkü kendi aralarında birlik oluşturacakları yerde, görüş ayrılıkları nedeniyle birbirlerini de düşman olarak görmeye başlamışlardı. Türk solunun bu dağınıklığı Çerkes devrimcileri ve vatanseverleri arasında da ayrılıklara ve hatta kırgınlıklara neden olabiliyordu. Bu nedenden dolayı da, Derneklerimizdeki çalışmalar, yönetimi ele geçirme "savaşımına" indirgenmişti. Bu durum kitlenin bölünmesine, bazılarının derneklerden uzaklaşmasına sebep oldu. Politik birlik sağlanamadığı için ve birbirimizle uğraşmaktan Kafkasya kökenliler içinde çalışmaya zaman kalmadığı için, Kitlemizin Demirel, Erbakan, Türkeş, Ecevit gibi politika kalpozanlarının etkisi altında kalmalarının devamına neden olmuştuk. Ecevit 1974 Kıbrıs çıkartmasından sonra artık kendini "Tek ve Vazgeçilmez Lider" olarak görmeye başlamışdı. O nedenden dolayı da, daha da rahat hareket etmeye ve sürekli hatalar yapmaya başladı. Sonuç olarak Demokrasi güçlerinin güvenini ve giderek desteğini de yitirdi. Yaptığı bir taktik hata sonucunda, iktidarı Demirel'e kaptırdı. Demirel oluşturduğu “milliyetçi Cephe“ adı verilen koalisyon hükümetleri vasıtasıyla, Devletin tüm güçlerini halka karşı seferber etti. Devlet kadrolarına Faşistleri ve yobazları doldurdu. Demirel, Erbakan ve Türkeş bu canileri, Halka ve Devrimcilere karşı saldırtmaya başladı. Maraş, Çorum ve Taksim meydanında katliamlar gerçekleştirdiler. Bu korkunç Devlet Terörüne rağmen, Devrimciler ve demokrasi güçleri boyun eğmedi. Yüzbinlik grevler, yürüyüşler, boykotlar, miting ve protesto eylemleri sergilediler. Diyarbakır ve Fatsa gibi yerlerde belediye başkanlığı seçimlerini Devrimci adaylar kazandı. Yapılan tüm baskı ve katliamlara rağmen Devrimci, Demokratik muhalefetin gelişmesi ve Faşist devlet tarafından engellenememesi, bu ahlaksızlık ve soygunculuk düzenini savunanları tekrar korkutmaya başladı. Bu gelişmeleri Devrimci örgütlerin silahlı mücadele ve cezalandırma eylemleriyle de desteklemeye başlamalarına, bir de 1978 Kasımında kurulduğu açıklanan Kürdistan işçi Partisi (PKK) 'nin güçlenmesi de eklenince, Hırsızlık ve namussuzluk rejimini DEMiREL'in savunamayacağı endişesine kapılan ABD ve TC'deki işbirlikçileri, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'de bir askeri darbe daha yaptırdılar. "Türk Ordusu" CiA 'nın yazdığı senaryoyu, uygulamaya koydu. Faşist Cunta sıkıyönetim ilan etti. Parlamentoyu ve var olan gerici Anayasaya bile tahammül edemediği için, onu da iptal etti. Tüm Partileri ve Demokratik kitle örgütlerini kapattı. Türkiyede bildikleri ne kadar Devrimci, Vatansever, namuslu insan varsa tutuklamaya başladılar. Hırsızlık ve namussuzluklara karşı çıkan onbinlerce işçi, memur, Profösör, doktor, Mühendis, Avukat, Öğrenci, Yazar, Subay ve Polis gözaltına alındı. Binlerce kişi işlerinden atıldı. Yüzlerce insan sokak ortasında Devlet tarafından öldürüldü.. DİSK'li sendikacılar, Barış Derneği yöneticileri bile idam istemiyle yargılandılar. Diyarbakır, Mamak, Elazığ, Metris, Sağmalcılar gibi cezaevleri Hitlerin toplama kamplarından beter hale getirildi. Türkiye'deki cezaevlerinde, onbinlerce insan işkence tezgahlarında sorgulandı. Bu Tutuk evlerinde de yüzlerce insan işkence ile öldürüldü. Yüzlercesi sakat bırakıldı. Askeri ve Sivil Cezaevlerindeki bu uygulamalara, Devrimciler kendilerini yakarak ve Ölüm orucunda Şehit düşerek karşı çıktılar. Bu eylemlere katılanlar, Devrimcilerin hiçbir zaman yenilemiyeceğini ispatlayarak, Zindandaki ve dışarıdaki diğer Devrimcilere moral verdiler.
Çok az sayıda insan da, Hapishanelerden veya Türkiyeden kaçarak ülke dışına çıktı ve mücadelelerini oradaki Türkiyeli kitle içinde sürdürmeye devam ettiler. Bunlar bir süre sonra biraraya gelerek Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi adlı örgütü kurdular.
FKBDC'ne katılanlar, Türkiye'nin kurtuluşunun silahlı mücadele ile gerçekleşeceğini savunan örgütlerdi. Bu örgütlerin içinde yer alan PKK yaptığı hazırlık çalışmalarını iki yıl içinde bitirdi ve 15 Ağustos 1984 'den itibaren Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla Gerilla savaşını başlattı. PKK 'nin sekiz yılı aşkın bir süredir sürdürmekte olduğu silahlı mücadele, Türkiye ve tüm ortadoğuyu sarstı. Bu gelişmeler kitleyi ve Devrimcileri yeniden hareketlendirdi. Okullarda. ve Fabrikalarda tekrar örgütlenme ve direnişler başlatıldı.
1985’lere gelindiğinde, Kafkasya kökenli Devrimciler ve Vatanseverler de PKK'nin ayrı örgütlenme ve mücadele biçimlerinden etkilenmeye başlamışlardı. Bunun sonucunda bazı Abhaz ve Çerkes Devrimcileri, içinde oldukları Türk "solunun" Parti ve örgütlerinin kendi içlerindeki yetmezliklerini ve değiştirilemeyeceklerini de görerek, onlardan ayrılıp, Kafkasya kökenlilerin içinde yapılan çalışmalara katılma kararı aldılar. Bu kişiler önce Akrabalık ve dostluk ilişkilerinden yararlanarak, Türk Devleti tarafından deşifre edilmemiş kişilere, sonraki dönemde ise, ayrı örgütlenmeye inanan militan kadrolara ve Vatanseverlere ulaştı. Tanıştırılma, tanışma, tanıma, anlatma ve anlama süreci tamamlandı. İleri sürülen düşüncelerin tartışması, gözden geçirmeler, inanılan büyüklere danışmalar, Türk ve Kürt Devrimcilerinden alınan öneri ve eleştiriler de bitirildi. Bu çalışmalar yaklaşık iki yıl sürdü. Kuruluş bildirgesi, 21 Mayıs 1989 tarihinde KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin ilk Kongresinde son şeklini alarak kabul edildi. Türkiye Diyaspora'sında yapılan 125.Yıl etkinliklerinin bitiminden sonra, KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin kurulduğu kamu oyuna duyuruldu. KB'yi kuranlar, gizlilik ve disipline çok önem vererek, örgütsel gelişim için gerekenleri yapmaktadır. Müttefik olarak görülenlerle ilişkiler kurulmaktadır. Mali ve Teknik sorunları çözmek için Avrupa'daki dostlar görevlendirilmiştir. Kadroların iç eğitimine önem verilerek, militanların nitel durumu eşitlenmeye çalışılmaktadır. İşte tüm bu tarihsel süreç içinde yapılan çalışmalar ve pratikte görülüp, yaşananlar, bugün Kafkasya kökenli insanlarımızın çok büyük bir bölümünü Abhazya direnişini destekler duruma sokmuştur.
ÖZGÜR GÜNDEM: Bugün Kafkasya Kökenlilerin ve KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin bulunduğu durumu kısa olarak anlatır mısınız?
V.ABAZA: Kafkasyalılar Birliği Kafkasya kökenliler tarafından kurulmuştur. Türkiye 'de Sosyalizmi kurmak isteyenlerin dostudur. Bunun için elinden gelen herşeyi yapmak istemektedir. Ancak bugün KB'nin düşüncelerinin namuslu insanlarımızın üzerinde etkili olmaya başlaması, TC yöneticilerinin ve çıkarları nedeniyle onlara uşakça bağlı kimi "Çerkeslerin" ve Çerkesliği; Çerkes oyunu tertiplemek ve gevezelik yapmak için kullananların hiç işine gelmemektedir. Bunlar Türkiye'de Türkten çok Türk, Suriyede Arapdan çok Arap milliyetçisidirler. Bulundukları ülkelerdeki düzeni savunurlar. Devletin verdiği her görevi gözlerini kapayarak yaparlar. Onlar için tek önemli "şey" Kariyer ve Paradır. O nedenle de, bu işbirlikçiler ve onların desteğini alan derneklerimizdeki uzantıları, biz Devrimcilere ve Vatanseverlere karşı el altından çalışmalar yapmaktadırlar. Bunlar, bizlerin Abhazya ve özellikle de Türkiye, Almanya ve Hollanda da, kitlemiz içinde kök salmamızdan ve Türk hükümetinin Abhazya düşmanı politikasını ortaya sermemizden çok rahatsız olmaktadırlar. Çerkes Devrimci ve Vatanseverlerinin önderlik ettiği açlık grevi, miting gibi eylemleri, askere gitmeme çalışmalarını engellemek için çok uğraştılar. Bizleri kitleden soyutlamak için, dedikodu ve karalama kampanyalarına başvurdular. Bütün bunlar Türkiye'de ve Avrupa'da aynı anda ve sonrası Kafkasyadaki sorumlular da, "yanlış bilgilendirilmelerinden dolayı" Faşist, Gerici, Düzenin adamı veya işin ciddiyetini kavrayamayan kimselerle birlikte olma hatasına düşmüşlerdr. Bunlar aldıkları yanlış bilgiler ışığında, Politikacılık adına, ulusal onuru ve ilkeleri bir yana ittiler. iki sene evveline kadar Sovyetler Birliği'ne ve yönetimine bağlılık yeminleri ederlerken, Türkiye ve Avrupa alanında geçmişin tüm değerlerini red eden konuşmalar yaptılar. “Faşist Türk yöneticilerine ve kanşık ve de karanlık kişilere" methiyeler düzerek, kendilerini kabul ettirip, onların desteğini olabileceklerini hesap ettiler. Biz bu politikanın yanlışlığını onlara savaştan evvel anlatmıştık. Çünkü DEMiREL Amerikanın isteği dışında hareket etmezdi. Erdal iNÖNÜ ise genetik olarak halkımızın düşmanı ve bir sosyal-demokrat olduğu için, o hiç yardımcı olmazdı. Abhazya yönetimi, bizim dediklerimizin doğru olduğunu, yaşadıktan ve gördükten sonra kabul etti ve tekrar doğru politikaya döndü.
ÖZGÜR GÜNDEM: Peki, tüm bu gelişmelere karşı KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin görüşlerinde bir değişiklik oldu mu?
V.ABAZA: Teorik olarak olmadı. Ancak öncelikler sıralamasında değişiklikler yapıldı. Bugün KAFKASYALILAR BiİRLİĞİ 'nin anavatanımız Kafkasya'daki görevi; Gerçek Vatansever ve Devrimci önderlerle birlikte, ulusal ve sosyal kurtuluş için çalışanlara destek vermektir. Türkiye Diyaspora'sındaki görevimiz ise; PKK ve Türk Devrimci ve demokratlarıyla, beraber hareket etmek. Parlamenter mücadelede, şimdilik HEP'i destekleyerek, TBMM.'de güçler dengesini halktan yana değiştirebilme çalışmalarına katkıda bulunmak. Türk devletinin demokratikleşmesi için verilen her türden mücadele biçimini desteklemektir.
Türkiyenin demokratikleşmesi veya Devrimcilerin erki ele geçirmesi, Anavatanımız Kafkasya için, Ekonomik, Politik, Askeri ve Kültürel alanlardaki ilişkiler açısından büyük bir kazanım olacaktır. Bu nedenle de bizler, Türkiye'deki Demokrasi ve Devrim mücadelenin dostuyuz.
ÖZGÜR GÜNDEM: Son olarak Gazetelerimiz aracılığıyla Çerkes toplumuna ve Devrimcilere söyleyecekleriniz nedir?
V.ABAZA: Her yerde Çerkes halkını ve onun çıkarlarını sonuna kadar sadece Devrimciler korur. Bu gerçek artık iyice bilinmelidir. Çerkes Devrimcilerinin bu çok yönlü görevleri başarabilmesi için, Çerkes toplumunun Diaspora'daki tek DEVRiMCi örgütü olan KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için de, en kısa zaman içinde 2. Kongrenin toplanması şarttır. O nedenle kardeşlerimizin daha hızlı çalışmasını ve halkımızdan, bize verdiği desteği arttırmasını istiyoruz.
Son olarak da, bizlere gösterilen dostluktan dolayı, ÖZGÜR GÜNDEM, YENi ÜLKE, KURTULUŞ, DEVRİMCİ PROLETERYA Gazetelerine, DEVRiM ve TOPLUMSAL KURTULUŞ Dergisi taraftarlarına teşekkür ediyor ve selamlarımızı sunuyoruz.
18 Aralık 1992
V.ABAZA: Memnuniyetle. Eskiden, yani 1960'lı yıllara gelininceye kadar "büyüklerin" çoğunluğu Kafkas Kültür Derneklerinde ana dilimizi öğretme ve insanlarımıza ulusal bilinç vermek isteyen Çerkes Vatanseverlerine "Derneğimizi kapattıracaksınız, başımızı belaya sokacaksınız, bütün bunlara ne gerek var" diyerek, karşı çıkarlardı. "Bizim anavatanımız Kafkasyadır" diyenlere, "hayır, Vatanımız Türkiyedir ve esas Türk biziz" diye çıkışırlardı. Hatta bir zamanlar "Doğduğun yer değil, doyduğun yer Vatanındır" diyenler, bile vardı. 14 Ağustos 1992 'de başlayan işgale karşı direniş savaşından beri ise, eskiden Kafkasyanın adını ağzına almayanlar bile, şimdi Abhazya için ayağa kalkmıştır. insanlarımız Abhazya için elinden gelen herşeyi yapmaya çalışmakta ve hatta çocuklarını savaşa göndermektedirler.
ÖZGÜR GÜNDEM: Peki nasıl oldu da Çerkeslerde böylesine bir değişim gerçekleşti?
V.ABAZA: Türklerin bir atasözü vardır. “Bir musibet bin nasihattan iyidir'" diye. Dünya genelinde ve Türkiye özelindeki gelişmelerin üzerine birde Abhazya işgali gündeme gelince, işte bu bilinç sıçraması ortaya çıktı. Tabii ki insanlarımız bir anda bu noktaya gelmedi. Bunun arkasında yıllardır sabırla ve zorluklarla sürdürülen çalışmaların etkisini görmek gerekir.
Türk "kurtuluş savaşı" sırasında ortaya çıkan Çerkes halkına yönelik baskılar, Atatürk öldükten sonra da devam etmekteydi. Halkımız ülkeye Demokrasiyi getireceğini propoganda eden Celal BAYAR'ın kurduğu, Demokrat Partiyi destekliyerek, yeminli düşmanımız İNÖNÜ'nün 1950 yılında iktidardan düşürülmesine katkıda bulunmuştu. Bu nedenle de Kafkasya kökenliler üzerindeki baskılar hafifletildi. 1953 'den itibaren Kafkas Kültür Dernekleri adıyla tekrar örgütlenilmeye başlandı. Toplumumuzun içinden çıkan kimileri, daha radikal sonuçlar elde etmek için, 27 Mayıs, 21 Şubat ve 21 Mayıs askeri darbe ve teşebbüslerine katıldılar. Bunların içinden bazıları asıldı, sürgün edildi, ordudan atıldı. Bu durum, Kafkasya kökenlilerin bir kısmının politik çalışmalardan ayrılmasına, kimilerinin ise daha da çok siyasetin içine girmesine sebep oldu. 1961 anayasasının getirdiği kimi kolaylıklar ve seçim kanunundaki değişiklikler DiSK, TİP, FKF ve TÖS gibi örgütlerin kurulmasına olanak sağlamıştı. Bunların içinde Kafkasya kökenli Milelvekili ve yöneticiler de vardı. Ulusal ve sosyal planda ezilen ve sömürülenlerin haklarını savunmak ve onlara kurtuluş yolunu göstermek için çalışan Türkiye işçi Partisi ve DiSK kısa zamanda gelişti. Parlamento içinde ve dışında etkinliğini arttırdı. Sendikalarda, meslek odalarında, öğrenci gençlik içinde, derneklerde taraftarlarının sayısı hızla çoğalmaya başladı. Köy ile bağı olan işçilerin, öğrencilerin ve memurların ve diğer yurtsevererin çabalarıyla bilinçlenen ve örgütlenen köylüler de hak arama ve alma mücadelesine katıldılar. Ürettiklerinin Devlet, Tüccar ve aracılar tarafından değerinden az fiyata alınmasına karşı direnmeye başladılar. Ağaların el koyduğu kimi toprakları ve otlakları onlardan, zor kullanarak geri aldılar. Devletin jandarması Ağalardan, Tüccardan, ve Komisyonculardan yana oldu. Bu eylemlere katılan Köylüler Hapishanelere dolduruldular. Şehirlerde ise, hayat pahalılığını protesto edenlere, grev yapan işçilere Polis ve Patronların fedaisi MHP'Ii faşıstlerin beraberce saldırmaları günlük olaylar haline geldi. "Türkiye'yi Amerikan askerlerine genelev yaptırtmayacağız" diyerek, Amerikan 6.Filo askerlerini Dolmabahçe'de denize döktükten sonra, "Bağımsız Türkiye" sloganıyla yürüyen vatanseverlerin üzerine, 1965'den beri iktidarda olan Demirel, Dinci geçinen şarlatanları ve Faşistleri, Polisin bilgisi ve korumasında saldırtarak o eyleme katılanlardan üçünü katlettirdi. Meclisin içinde ve dışında TİP'li milletvekillerine saldırılar düzenletti. Üniversitelerde gençler öldürülmeye başlandı. Bunun üzerine Devrimciler ve Vatanseverler bu düzenin polisinden, jandarmasından, Türkeş'in faşist katillerinden ve Amerikan maşası yobazların saldırılarından kendilerini korumak ve Türkiyeyi bu kötü insanlardan kurtarmak için, Türkiye işçi Partisi'nin dışında yeni arayışlara ve gizli örgütler oluşturmaya yöneldiler. Hükümet yaptığı türlü katliam ve baskılara rağmen gelişen Devrimci mücadeleleri bastıramadı, engelleyemedi. Bu gelişmelerden korkan ABD "Türk ordusuna" 12 Mart 1971'de askeri müdahale yaptırdı. DEMiREL, iktidarı askerlere devretti. Generaller tüm ülkede sıkı yönetim ilan ettiler. Parlamentoyu dağıtıp, Anayasayı ortadan kaldırdılar. Generallerin yaptıkları Anayasal bir suçtu ve bunun cezası idamdl. Oysa bu Generaller, kendilerinin işledikleri suçu, gençler işlemedikleri halde, “Millet Meclisini ve Anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiler" diyerek, onları astılar. Kurşuna dizdiler, Zindanlara doldurdular. Tüm bu gelişmelerden Türkiyede yaşayan TC vatandaşı olan Kafkasya kökenli kitle de etkilenmeye başladı. Bunlar oturdukları bölgeye, ilişki içinde oldukları çevreye, aldıkları eğitime ve karakterlerine uyan akımları benimseyerek taraf olmaya başladılar. Bu dönemde halkın çıkarına politikaları benimseyenler, haksızlıklara karşı duranlar, tüm halkların kardeşçe yaşayabileceği bir Türkiye yaratmak isteyeler Devrimci oldular. Devletin baskılarından çekinenler, "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diye, düşünerek kendi işine bakanlar, TC devletinin karşı devrimci propogandalarına inanarak ve Çarlık Rusyası ile aramızda geçenlerin intikamını Devrimcilerden almak için Faşistlerle birlikte hareket edenler, islamlığın etkisinde kalarak ulusal kimliğine önem vermeyerek ümmetçiliği savunanlar, gerçek Kafkasyalı kimliğe yakışmayan yerde saf tuttular. "Sadece Çerkeslik meselesiyle i1gilenelim. Türkiye'deki gelişmeler bizi i1gilendirmemelidir, bu işlere karışmayalım" diyenler de, Çerkes toplumunun Politik olarak geri kalmasına neden oldukları için, dolaylı olarak kitlemizin Faşist hükümetlerin etkisinde kalmalarına neden olmuşlardır. Böylelikle halkımızın büyük bir bölümünün şerefsizlerin arkalarına takılmalarına, halkımızın bölünmesine ve kötü insanlarca kullanılmalarına sebep olmuşlardır. 12 Mart 1971 'den sonra, mazlumların hakları için mücadele eden tüm namuslu insanlarla birlikte, Çerkes Vatanseverleri de baskılara uğradılar. Kafkasya kökenli bu insanlarımız tüm olumsuz koşullara rağmen yine da halkımızı uyarmak için yapmaları gereken bilinçlendirme çalışmalarını bazen gizli, bazen açıkça devam ettirdiler. Çıkardıkları yayınlarla, verdikleri konferans ve seminerlerle toplumumuzun birliğini sağlama yönünde çalışmalarınci devam ettiler. Askeri darbenin üzerinden bir süre geçtikten sonra TC devleti sınırları içinde yaşayan insanların demokratik, ekonomik ve sosyal plandaki baskılara karşı tekrar örgütlenmeleri ve baş kaldırmalarına, bir de Dünya demokratik kamu oyunun Demokratik Parlamenter sisteme geçilmesi yolunda TC 'ye yaptıkları politik ve ekonomik baskıları da eklenince, Faşist generaller Genel seçimlere izin verdiler. 1973'de yapılan genel seçim de, Yurtsever ve Devrimci insanların çabaları ve oylarıyla CHP iktidara geldi. Başbakan olan ECEViT, halkın beklentilerine cevap vereceğine "benim kimseye diyet borcum yok" diyerek, onu umut olarak görenleri terk etti. Darbeci Generalleri yargılatacağına, Faşist katillerden hesap soracağına, kendisine rakip gördüğü Devrimci örgütlere saldırmaya ve onları kapatmaya başladı. Sosyal Demokratların tarihsel olarak her ülkede yaptıkları ihanetleri Türkiye halkı ve Devrimcileri de böylelikle görmüş oldular. Bu saldırılara Türk solu cevap veremedi. Çünkü kendi aralarında birlik oluşturacakları yerde, görüş ayrılıkları nedeniyle birbirlerini de düşman olarak görmeye başlamışlardı. Türk solunun bu dağınıklığı Çerkes devrimcileri ve vatanseverleri arasında da ayrılıklara ve hatta kırgınlıklara neden olabiliyordu. Bu nedenden dolayı da, Derneklerimizdeki çalışmalar, yönetimi ele geçirme "savaşımına" indirgenmişti. Bu durum kitlenin bölünmesine, bazılarının derneklerden uzaklaşmasına sebep oldu. Politik birlik sağlanamadığı için ve birbirimizle uğraşmaktan Kafkasya kökenliler içinde çalışmaya zaman kalmadığı için, Kitlemizin Demirel, Erbakan, Türkeş, Ecevit gibi politika kalpozanlarının etkisi altında kalmalarının devamına neden olmuştuk. Ecevit 1974 Kıbrıs çıkartmasından sonra artık kendini "Tek ve Vazgeçilmez Lider" olarak görmeye başlamışdı. O nedenden dolayı da, daha da rahat hareket etmeye ve sürekli hatalar yapmaya başladı. Sonuç olarak Demokrasi güçlerinin güvenini ve giderek desteğini de yitirdi. Yaptığı bir taktik hata sonucunda, iktidarı Demirel'e kaptırdı. Demirel oluşturduğu “milliyetçi Cephe“ adı verilen koalisyon hükümetleri vasıtasıyla, Devletin tüm güçlerini halka karşı seferber etti. Devlet kadrolarına Faşistleri ve yobazları doldurdu. Demirel, Erbakan ve Türkeş bu canileri, Halka ve Devrimcilere karşı saldırtmaya başladı. Maraş, Çorum ve Taksim meydanında katliamlar gerçekleştirdiler. Bu korkunç Devlet Terörüne rağmen, Devrimciler ve demokrasi güçleri boyun eğmedi. Yüzbinlik grevler, yürüyüşler, boykotlar, miting ve protesto eylemleri sergilediler. Diyarbakır ve Fatsa gibi yerlerde belediye başkanlığı seçimlerini Devrimci adaylar kazandı. Yapılan tüm baskı ve katliamlara rağmen Devrimci, Demokratik muhalefetin gelişmesi ve Faşist devlet tarafından engellenememesi, bu ahlaksızlık ve soygunculuk düzenini savunanları tekrar korkutmaya başladı. Bu gelişmeleri Devrimci örgütlerin silahlı mücadele ve cezalandırma eylemleriyle de desteklemeye başlamalarına, bir de 1978 Kasımında kurulduğu açıklanan Kürdistan işçi Partisi (PKK) 'nin güçlenmesi de eklenince, Hırsızlık ve namussuzluk rejimini DEMiREL'in savunamayacağı endişesine kapılan ABD ve TC'deki işbirlikçileri, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'de bir askeri darbe daha yaptırdılar. "Türk Ordusu" CiA 'nın yazdığı senaryoyu, uygulamaya koydu. Faşist Cunta sıkıyönetim ilan etti. Parlamentoyu ve var olan gerici Anayasaya bile tahammül edemediği için, onu da iptal etti. Tüm Partileri ve Demokratik kitle örgütlerini kapattı. Türkiyede bildikleri ne kadar Devrimci, Vatansever, namuslu insan varsa tutuklamaya başladılar. Hırsızlık ve namussuzluklara karşı çıkan onbinlerce işçi, memur, Profösör, doktor, Mühendis, Avukat, Öğrenci, Yazar, Subay ve Polis gözaltına alındı. Binlerce kişi işlerinden atıldı. Yüzlerce insan sokak ortasında Devlet tarafından öldürüldü.. DİSK'li sendikacılar, Barış Derneği yöneticileri bile idam istemiyle yargılandılar. Diyarbakır, Mamak, Elazığ, Metris, Sağmalcılar gibi cezaevleri Hitlerin toplama kamplarından beter hale getirildi. Türkiye'deki cezaevlerinde, onbinlerce insan işkence tezgahlarında sorgulandı. Bu Tutuk evlerinde de yüzlerce insan işkence ile öldürüldü. Yüzlercesi sakat bırakıldı. Askeri ve Sivil Cezaevlerindeki bu uygulamalara, Devrimciler kendilerini yakarak ve Ölüm orucunda Şehit düşerek karşı çıktılar. Bu eylemlere katılanlar, Devrimcilerin hiçbir zaman yenilemiyeceğini ispatlayarak, Zindandaki ve dışarıdaki diğer Devrimcilere moral verdiler.
Çok az sayıda insan da, Hapishanelerden veya Türkiyeden kaçarak ülke dışına çıktı ve mücadelelerini oradaki Türkiyeli kitle içinde sürdürmeye devam ettiler. Bunlar bir süre sonra biraraya gelerek Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi adlı örgütü kurdular.
FKBDC'ne katılanlar, Türkiye'nin kurtuluşunun silahlı mücadele ile gerçekleşeceğini savunan örgütlerdi. Bu örgütlerin içinde yer alan PKK yaptığı hazırlık çalışmalarını iki yıl içinde bitirdi ve 15 Ağustos 1984 'den itibaren Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla Gerilla savaşını başlattı. PKK 'nin sekiz yılı aşkın bir süredir sürdürmekte olduğu silahlı mücadele, Türkiye ve tüm ortadoğuyu sarstı. Bu gelişmeler kitleyi ve Devrimcileri yeniden hareketlendirdi. Okullarda. ve Fabrikalarda tekrar örgütlenme ve direnişler başlatıldı.
1985’lere gelindiğinde, Kafkasya kökenli Devrimciler ve Vatanseverler de PKK'nin ayrı örgütlenme ve mücadele biçimlerinden etkilenmeye başlamışlardı. Bunun sonucunda bazı Abhaz ve Çerkes Devrimcileri, içinde oldukları Türk "solunun" Parti ve örgütlerinin kendi içlerindeki yetmezliklerini ve değiştirilemeyeceklerini de görerek, onlardan ayrılıp, Kafkasya kökenlilerin içinde yapılan çalışmalara katılma kararı aldılar. Bu kişiler önce Akrabalık ve dostluk ilişkilerinden yararlanarak, Türk Devleti tarafından deşifre edilmemiş kişilere, sonraki dönemde ise, ayrı örgütlenmeye inanan militan kadrolara ve Vatanseverlere ulaştı. Tanıştırılma, tanışma, tanıma, anlatma ve anlama süreci tamamlandı. İleri sürülen düşüncelerin tartışması, gözden geçirmeler, inanılan büyüklere danışmalar, Türk ve Kürt Devrimcilerinden alınan öneri ve eleştiriler de bitirildi. Bu çalışmalar yaklaşık iki yıl sürdü. Kuruluş bildirgesi, 21 Mayıs 1989 tarihinde KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin ilk Kongresinde son şeklini alarak kabul edildi. Türkiye Diyaspora'sında yapılan 125.Yıl etkinliklerinin bitiminden sonra, KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin kurulduğu kamu oyuna duyuruldu. KB'yi kuranlar, gizlilik ve disipline çok önem vererek, örgütsel gelişim için gerekenleri yapmaktadır. Müttefik olarak görülenlerle ilişkiler kurulmaktadır. Mali ve Teknik sorunları çözmek için Avrupa'daki dostlar görevlendirilmiştir. Kadroların iç eğitimine önem verilerek, militanların nitel durumu eşitlenmeye çalışılmaktadır. İşte tüm bu tarihsel süreç içinde yapılan çalışmalar ve pratikte görülüp, yaşananlar, bugün Kafkasya kökenli insanlarımızın çok büyük bir bölümünü Abhazya direnişini destekler duruma sokmuştur.
ÖZGÜR GÜNDEM: Bugün Kafkasya Kökenlilerin ve KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin bulunduğu durumu kısa olarak anlatır mısınız?
V.ABAZA: Kafkasyalılar Birliği Kafkasya kökenliler tarafından kurulmuştur. Türkiye 'de Sosyalizmi kurmak isteyenlerin dostudur. Bunun için elinden gelen herşeyi yapmak istemektedir. Ancak bugün KB'nin düşüncelerinin namuslu insanlarımızın üzerinde etkili olmaya başlaması, TC yöneticilerinin ve çıkarları nedeniyle onlara uşakça bağlı kimi "Çerkeslerin" ve Çerkesliği; Çerkes oyunu tertiplemek ve gevezelik yapmak için kullananların hiç işine gelmemektedir. Bunlar Türkiye'de Türkten çok Türk, Suriyede Arapdan çok Arap milliyetçisidirler. Bulundukları ülkelerdeki düzeni savunurlar. Devletin verdiği her görevi gözlerini kapayarak yaparlar. Onlar için tek önemli "şey" Kariyer ve Paradır. O nedenle de, bu işbirlikçiler ve onların desteğini alan derneklerimizdeki uzantıları, biz Devrimcilere ve Vatanseverlere karşı el altından çalışmalar yapmaktadırlar. Bunlar, bizlerin Abhazya ve özellikle de Türkiye, Almanya ve Hollanda da, kitlemiz içinde kök salmamızdan ve Türk hükümetinin Abhazya düşmanı politikasını ortaya sermemizden çok rahatsız olmaktadırlar. Çerkes Devrimci ve Vatanseverlerinin önderlik ettiği açlık grevi, miting gibi eylemleri, askere gitmeme çalışmalarını engellemek için çok uğraştılar. Bizleri kitleden soyutlamak için, dedikodu ve karalama kampanyalarına başvurdular. Bütün bunlar Türkiye'de ve Avrupa'da aynı anda ve sonrası Kafkasyadaki sorumlular da, "yanlış bilgilendirilmelerinden dolayı" Faşist, Gerici, Düzenin adamı veya işin ciddiyetini kavrayamayan kimselerle birlikte olma hatasına düşmüşlerdr. Bunlar aldıkları yanlış bilgiler ışığında, Politikacılık adına, ulusal onuru ve ilkeleri bir yana ittiler. iki sene evveline kadar Sovyetler Birliği'ne ve yönetimine bağlılık yeminleri ederlerken, Türkiye ve Avrupa alanında geçmişin tüm değerlerini red eden konuşmalar yaptılar. “Faşist Türk yöneticilerine ve kanşık ve de karanlık kişilere" methiyeler düzerek, kendilerini kabul ettirip, onların desteğini olabileceklerini hesap ettiler. Biz bu politikanın yanlışlığını onlara savaştan evvel anlatmıştık. Çünkü DEMiREL Amerikanın isteği dışında hareket etmezdi. Erdal iNÖNÜ ise genetik olarak halkımızın düşmanı ve bir sosyal-demokrat olduğu için, o hiç yardımcı olmazdı. Abhazya yönetimi, bizim dediklerimizin doğru olduğunu, yaşadıktan ve gördükten sonra kabul etti ve tekrar doğru politikaya döndü.
ÖZGÜR GÜNDEM: Peki, tüm bu gelişmelere karşı KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin görüşlerinde bir değişiklik oldu mu?
V.ABAZA: Teorik olarak olmadı. Ancak öncelikler sıralamasında değişiklikler yapıldı. Bugün KAFKASYALILAR BiİRLİĞİ 'nin anavatanımız Kafkasya'daki görevi; Gerçek Vatansever ve Devrimci önderlerle birlikte, ulusal ve sosyal kurtuluş için çalışanlara destek vermektir. Türkiye Diyaspora'sındaki görevimiz ise; PKK ve Türk Devrimci ve demokratlarıyla, beraber hareket etmek. Parlamenter mücadelede, şimdilik HEP'i destekleyerek, TBMM.'de güçler dengesini halktan yana değiştirebilme çalışmalarına katkıda bulunmak. Türk devletinin demokratikleşmesi için verilen her türden mücadele biçimini desteklemektir.
Türkiyenin demokratikleşmesi veya Devrimcilerin erki ele geçirmesi, Anavatanımız Kafkasya için, Ekonomik, Politik, Askeri ve Kültürel alanlardaki ilişkiler açısından büyük bir kazanım olacaktır. Bu nedenle de bizler, Türkiye'deki Demokrasi ve Devrim mücadelenin dostuyuz.
ÖZGÜR GÜNDEM: Son olarak Gazetelerimiz aracılığıyla Çerkes toplumuna ve Devrimcilere söyleyecekleriniz nedir?
V.ABAZA: Her yerde Çerkes halkını ve onun çıkarlarını sonuna kadar sadece Devrimciler korur. Bu gerçek artık iyice bilinmelidir. Çerkes Devrimcilerinin bu çok yönlü görevleri başarabilmesi için, Çerkes toplumunun Diaspora'daki tek DEVRiMCi örgütü olan KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için de, en kısa zaman içinde 2. Kongrenin toplanması şarttır. O nedenle kardeşlerimizin daha hızlı çalışmasını ve halkımızdan, bize verdiği desteği arttırmasını istiyoruz.
Son olarak da, bizlere gösterilen dostluktan dolayı, ÖZGÜR GÜNDEM, YENi ÜLKE, KURTULUŞ, DEVRİMCİ PROLETERYA Gazetelerine, DEVRiM ve TOPLUMSAL KURTULUŞ Dergisi taraftarlarına teşekkür ediyor ve selamlarımızı sunuyoruz.
18 Aralık 1992
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder