2008/09/01

(2.) V.ABAZA ile söyleşi

KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’nin basın sözcüsü
V.Abaza ile yapılan söyleşi(11 Eylül 1996)

Özgür Gündem "Kendi halkını sevmeyen, başka halkları sevemez" sözü, bugün­lerde sıkça kullanılmaya baş­landı. Bu söz, sizler için ne ifade ediyor, bize anlatır mısı­nız?

Vural Abaza: Bizler, Resul HAMZATOV 'un bu cümlesine benzer "sözleri" yetmiş küsur yıldır söyleyenlerle beraber olanlardanız.
Biz gençler, 15/16 Haziran 1970 olaylarına kadar; ODTÜ'dekilere, Ada­pazarı ve İstanbul 'daki TİP içinde ki Kafkasya Kökenli Devrimcilere bunları çok anlatmıştık. Ancak onlar bizi Şöve­nistçe düşünmekle suçlamışlardı. Oysa bizler hiçbir zaman ırkçı olmadık. Hep Devrimci mücadelenin içinde veya yanında yer aldık. Yıllarca Türk Devrimcileriyle beraber Türkiye'nin Bağımsızlığı ve namusu için çalıştık. Karşılaştığımız tüm zorluklara ve iha­netlere göğüs gerdik. Ama birgün öyle bir zaman geldi ki, Vatanları Türkiye ve Türk Halkı için ölen Devrimcilere ve Ulusal onurlarına sahip çıkmayan, Türk Halkından iğrenmeye başladık. Sonra “Bu Millet için ölmeye değmez" diyerek, Eylül 1986'da Türk soluyla organik bağımızı kopardık. Bu olayın arkasından daha bir ay geçmeden Kürt Dostlara gidip, konuştuk. "Türkiyeli Kişiler" olarak, onlara destek vermek istiyorduk. çünkü; Kürt Halkı, haksızlıklara karşı mücadele eden çocuklarıyla birlikteydi.
Bu süreçte; Kürt dostlarımızın yarattığı gelişmenin nedenlerini daha yakından izleme ve anlama imkanına sahip olduk. Onlardan öğrendiklerimiz bizi -bir süre sonra- tekrar 1970'de bıraktığımız çizgimize getirdi. Biz de "Halkımızın yanın da olmalı, onlara hizmet ederek, onlarla birlikte hareket etmeliyiz" Böylelikle de öğrendiklerimizi mezara götürmekten kurtulmuş olacaktık.

Özgür Gündem:Halkınıza dönünce nasıl bir durumla karşılaştınız?

Vural Abaza:“Amerikayı yeniden keşfetmek“ gibi, bir durum olmadı. Çünkü sonuçda biz o halkın çocuklarıydık. Bu nedenle de fazla zorlanmadık. Önce, Halkımızın bulunduğu noktayı ve gelişmeleri öğren­mek için, büyüklerimizin ve kardeşleri­mizin o güne kadar çıkardıkları tüm yayınları bir araya topladık. Okuduk ve geçmişteki bilgilerimizin üzerine ekledik. Kafkas Kültür Derneklerine gittik. Eski DostlarımızIa buluştuk. Yeni kuşaktan yöneticilerle ve kimi üyelerle tanıştık. Onlara bazı şeyleri sorduk, onlardan öğrendik. Kafamıza yatmayan konular üzerine, soruşturma ve araştırmalar yaptık. Düşündük. Yeniden sorduk.Tar­tıştık. Anlamaya, yorumlamaya çalıştık. Türk, Kürt ve diğer Dostlarımızdan öğ­rendiklerimizle, birleştirdik. Düşünsel ve Pratik sonuçlar çıkardık.
Artık somut olarak, Kafkasya Kökenli Kitlenin durumunu biliyorduk. Tespitle­rimize göre Diaspora'da, Kafkasya kö­kenlilerin en teşkilatlı oldukları yer Türkiye idi. 50 Dernek ve Vakıf 'da ör­gütlenilmişti. 12 Mart ve 12 Eylül Askeri darbelerinden sonra yaşanan olaylar, Kitleye bazı Yurtsever ve Devrimci kişileri, Lider olarak kabul ettirmişdi. Dinci ve Faşist Partileri destekleyen "Çerkesler", Kafkas Kültür Dernekle­rinin yaptıkları çalışmalara karşı ilgisiz­di. Her yerde Yurtsever ve Devrimciler yönetimlerde ağılıktaydılar. 1987 yazın­da, Derneklerimizde iki hakim güç vardı. Onlar Dönüşçü ve Kalışçılar olarak, bilinmekteydi. Fakat her iki düşünceye mensup olanların da iç disipline sahip bir örgütlenmesi yoktu.
Dönüşçüler, Kafkasya Kökenlilerin ulusal sorunlarının kesin çözümünün, Anavatana dönmekle, orada ancak mümkün olabileceğini savunuyorlar ve “diaspora’daki politik gelişmeler de taraf olmamız kitlemizi böler. TC’nin saldırıları da yılların çalışması sonucu yaratılan birikimi yok edebilir. Bu sebebpden dolayı da, Türkiye ve Kürdüstandaki gelişmeler bizim için önemli olmamalı, anavatana dönüş çalışmaları bizim için herşey olmalıdır“ diyorlardı. Bu nedenle de sadece dönüş düşüncesini propoganda edip, dönüşü sağlamak için uğraş veriyorlar ve “bu çalışma için Devrimci Bir örgüte gerek yoktur“ diyorlardı. Dönüş taraftarları dernek içinde birlikte hareket etmekteydiler. Fakat dışarıda öyle değildi. Herkes özgürdü. Diaspora’daki siyasi gelişmeler konusunda, Halktan yana politikalar üzerine bilgilendirilerek, birleştirilmedikleri için, dernek çalışması dışındaki zamanlarda kişiler kendisinin içinde bulunduğu çevrenin ve başka faktörlerin etkisiyle, farklı siyasi partilerde, sendikalarda, meslek odalarında ve öğrenci derneklerinde görev alıyorlardı. Böylelikle de Kafkasya kökenliler; MHP-ANAP-CHP-DYP-RP gibi düzen partilerinin veya “sol“ örgütlerin emrine giriyor, kısa bir süre sonra da sadık ve militan olmaları nedeniyle, yönetici duruma geliyorlardı. Devrimci veya sağcı radikal partilere girenler, “Kıraldan çok kralcı“ kesilerek, Türkiye’nin çeşitli yerlerine giderek veya gönderilerek, karşı görüşten olan hiç tanımadıkları insanları -bu arada bilmeden- kendi kardeşlerini de vuruyorlardı.
Kalışçılar ise; Kafkasya kökenlilerin ulusal sorunlarının çözümünü Türkiye Devriminin gerçekleşmesine bağlıyarak, ulusal problemlerimizle ilgili yerine getirilmesi gereken görevleri, Türkiye Devrimi sonrasına erteliyorlar, “işçinin vatanı yoktur“ sözüne inanarak, “BAĞIMSIZ TÜRKİYE“ sloganı arkasından ölüme koşmayı çok iyi beceriyorlardı. Bu kardeşlerimiz, anavatana dönüş düşüncesini hayal olarak niteliyor, anavatana dönme düşüncesinin “kişisel tercih meselesi olduğunu ve buna karışmayacaklarını“söylüyorlardı. Onlar Türkiye’de Devrimin gerçekleştirilmesi için, “Kafkasya kökenlilerin, herhengi bir Türk Devrimci örgütüyle çalışmasının, namus borcu olduğunu“ savunuyor, “ulusal temelde ayrı örgütlenmek enternasyonalizme düşmanlıktır. Mikromilliyetçilik ve Yahudi bundçuluğudur“ diyorlardı.
Biz ise, her iki düşünce taraftarlarının da işin bir başka yanını öne çıkardıklarını görüyorduk. Türklerin kurtuluş savaşı döneminde kafkasya kökenli; Ethem Nejat, Hakkı Behiç, Kuşçubaşı Eşref, Çerkes Ethem, Reşit bey, Rauf Orbay, Bekir Sami ve Anzavur gibi kişilerin ve halkımızın başına gelenlerden hiç ders çıkartmayan bu kalışçı kardeşlerimiz; Kariyer için Babasını, Oğlunu, Kardeşini ve Dostlarını öldürenleri, rahmetle anan ve ahlaki düşkünlükleri, Dünya alem tarafından bilinen bir halkı kurtarmaya çalışan! ama bu arada Devrimci insanları “Hain, Goşist, Oportonist, Sosyal-faşist, Maocu-bozkurt“ ilan edip, kurşunlayan, elliyi aşkın sol örgütten birine katılmayı, halkımıza dayatıyorlardı..
Bizler bir süre sonra, Dönüşcü ve kalışçı kardeşlerimizle aramızdaki ayrılıkları yazılı ve sözlü olarak ortaya koyarak, Dönüşcü düşünceyi savunanları “sağ sapma,“ Kalışcı düşünceyi savunanları da “sol sapma“ olarak değerlendirdiğimizi bildirdik.

Özgür Gündem: Bu eleştiriler, aranızda soğukluğa neden oldu mu?

Vural Abaza:Hayır, olmadı. Çünkü düşüncelerimizi, küçük düşürücü biçimde değil, saygı, sevgi, anlayış ve dostluk temelinde anlatmıştık. Bundan sonra tekrar uzun görüşmeler, yazılı çalışmalar ve değerlendirmeler, kopma, dolaylı destek ve açık taraf olma dönemleri yaşandı. Sonuçda; Kalışçı ve Dönüşçülerden bazılarıyla, Türk devrimci örgütlerinden tamamen ayrılanlar, “günün koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun bir konsepti“ 21 mayıs 1989’da onayladılar. Herhangi bir provakasyona neden olmamak için, evvelden hazırlıkları Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği merkezli olarak yapılmış olan, 125.Yıl etkinliklerinin bitmesi beklendi. Sonra bu konsept, Demokratik kamuoyuna KAFKASYALILAR BİRLİĞİ(KB)’nin kuruluş bildirgesi olarak açıklandı.

Özgür Gündem: Sizle bundan evvel yaptığımız söyleşi 18 Temmuz 1992’de YENİ ÜLKE’de yayınlanmıştı. O zamandan itibaren ki gelişmeleri ve Kafkasyalılar Birliği’nin dünü ve bugünü üzerine bilgi verir misiniz?

Vural Abaza:Memnuniyetle. Bildiğiniz gibi KB yani Kafkasyalılar Birliği; Diaspora’da Kafkasya kökenlilerin kurduğu ilk Devrimci örgüttür. Türkiye, Almanya, Hollanda, İsviçre, Suriye, Kafkasya ve Rusya’da taraftarları vardır.
KB. Heryerde özellikle de Türkiye’de, TC’nin antidemokratik yasaları ve uygulamaları nedeniyle, gizli çalışmak zorundadır.
KB’nin 1989 Konseptindeki stratejik hedefi, Diaspora’daki Kafkasya Kökenlilerin Sosyalist Anavatana dönüşünü sağlamaktı. KB’nin taktik hedefleri içinde ise; özellikle dört temel mücadele alanının altı çizilmekteydi. Bu mücadelelere katılmak şarttı. Çünkü TC’nin Demokratik veya Sosyalist bir ülke olması, Dünya sosyalist sistemi ve dolayısıyla da anavatanımız Kafkasya için bir kazanım olacak, bölgede barış ve halklar arasındaki dostluk gelişecek, Türkiye’de, sömürü ve ulusal baskılar ortadan kalkacak, kendi dilimizde eğitim veren okullarımız olabilecekti. Böylelikle Türkiye diasporasındaki kardeşlerimiz, bu sonuçdan çok yönlü yarar sağlamış olacaklardı.(Eğer Türkiye demokratik veya Sosyalist bir ülke olsaydı, Emperyalistlerin adamı Şevardnadze, 1992’de ABHAZYA’ya saldırmak için Türkiye’den destek alamazdı) KAFKASYALILAR BİRLİĞİ, günü ve geleceği bilimsel bir bakışla irdeleyebildiği için, Diaspora’daki Kafkasya kökenlilerin genel olarak görevlerini daha 1989 yılında “bulunulan tüm ülkelerde Barış, Demokrasi, Sosyalizm ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren kişi ve kuruluşlarla, Ulusal çıkarlarımıza uygun olarak, birlikte hareket etmek, Genel ve mahalli seçimlerde, Demokratik kitle örgütlerinin genel kurullarında, dostlarımızla birlikte, beraberce tespit edilecek olan Parti, isim ve listeleri desteklemek“ olarak belirtmekteydi.
Sosyalist anavatana dönüş hedefi için ise; “bütün bu çalışmalar sırasında kendini ispatlamış kişiler ancak, yakınlarıyla birlikte, sosyalist anavatana gidebilirler“ denilmekteydi.
KB’nin kuruluş bildirgesini yayınlayanlar; Konsepti yaşama geçirmek üzere, gönülü olarak çalıştılar. Bir süre sonra “herkes önderdir“ süreci bitti. Hiyerarşik yapı, Kakasya’da yapılan bir toplantıda belirlenerek, onaylandı. O dönemdeki en önemli görev, Kafkasya kökenli en iyi unsurların KB’ye katılmasının sağlanmasıydı. Bu konuda yapılan çalışmalarda değişik problemlerle karşılaşıldı. Kafkasya kökenli kardeşlerimize “gelin bu konsept çerçevesinde örgütlenelim. Biraz da kendi halkımız ve Vatanımız için çalışalım“ dediğimizde, “Şöven olmakla, Yahudi bundçuluğu“ yapmakla suçlandık. Bazıları bize “enternasyonalizm dersi“ vermeye kalkıştı. Kimileri “aranızda şu kişiler var mı? Onlar yoksa biz de yokuz“ dediler. Bir kısmı da “böyle bir örgüt, bizim haberimiz olmadan nasıl kurulabilir?“ dediler. Öyle ilginçtir ki, aynı zaman diliminde, ama farklı bir yer de ise -çeşitli zorluklar içinde- birliği sağlamak için uğraşan bazı kardeşleri­miz bizleri "fazla demokratik“ davrandı­ğımız için, eleştiriyorlardı. Bugün artık herkes, o dönemin koşulları, nasıl davra­nmamızı emrettiyse, ondan dolayı öyle yapıldığını, bilmektedir. “Tüm çalışmala­rımız karşılıklı Güven, Saygı, Sevgi, Hedef ve İlkelerde birlik" zeminine oturtulmuştur.

Özgür Gündem: KB’nin örgütsel gelişmesini, Kafkasya bağlantılı olarak, ana hatlarıyla anlatırmısınız?

Vural Abaza:Abhazya'nın Tarihi Lıhnı köyünde, 18 Mart 1989 'da yapılan toplantıdan dört ay, KB'nin kuruluşunun açıklan­masının üzerinden ise birbuçuk ay geçmişti. Eski alışkanlıklarımızın ve Feodal ilişkilerimizin olumlu yanlarını kullanarak, örgütsel yapıyı adım-adım, ilmik-ilmik örüyorduk. Ancak çalışmalar için gerekli paraları bulmak, Kadro yetiştirmek ve Diasporada ki müttefiklik ilişkilerini geliştirme çalışmaları, bazı nedenlerden çok ağır ilerliyordu. Derken 14-16 Temmuz 1989 olayları patlak verdi. Bin kadar örgütlü Faşist Gürcü, ABHAZYA'nın başkenti SOHUM'da "işgale çanak tutma amaçlı" bir provakasyon başlattı. Çıkan çatışmalar­da bazı kişi1er öldü. Abhazlar duruma hakim oldular. KAFKASYALILAR BİRLİĞİ, Kamuoyunu bilgilendirme a­macıyla, 21 Temmuz da Adapazarı'nda iki bildiri çıkardı. Bu gelişmeler, tanıdık kimi dostları bize yakınlaştırdı. Onların katılmasıyla çalışmalarımız, daha geniş bir çevreye yayıldı.

Özgür Gündem: Polis, bu çalışmalarınız esnası ve sonrasında size saldırmadı mı?

Vural Abaza:O dönemde, Adapazarı Emniyet Müdürü Meşhur İşkencecibaşı Kemal YAZICIOĞLU idi. Bu nedenle de, KB. Bildirilerin dağıtılmasından sonra, bili­nen Kafkasya kökenli Devrimcilerin, hemen Polisce tutuklanabileceğini hesap­lamış, bu nedenle B. adını almış olan gu­rubu, aktif savunma yapmak için, o böl­geye göndermişti. Fakat beklenilen saldırı olmadı. Polis bildirilerimizi gör­memezlikten, Propoganda çalışmalarımı­zı duymamazlıktan geldi. KB'nin yaptığı durum muhakemesi sonucunda "TC 'nin tavır koymama tavrı" deşifre edildi. "Durum" taraftarlarımıza açık­landı. "TC. Kürt sorununun üzerine, bir de ÇERKES meselesini eklemekten kaçınıyordu!" Ardından beklediğimiz oldu. "Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneğinden çok çektim, onun için burada ki derneğin açılmasına izin ver­mem" diyerek, Valiyi bile baskı altında tutabilen, Kemal YAZICIOĞLU'na rağ­men(!) Adapazarı Kafkas Kültür Derne­ği üzerinde ki, 12 Eylül 1980 'den itiba­ren konmuş olan, yasak kalktı!..
Bizi meydana çekip, kadroları tesbit etmek istiyorlardı. Dernek açıldı ve legal çalış­malar başladı. Örgütsüz insanlar, Folk­lor, Seminer ve ABHAZCA OKUMA-­YAZMA kursu, çalışmalarının sorumlu­luğunu üstlendiler. O dönemden, bugü­ne kadar da orada, hiç kimsemiz tutuk­lanmadı! Sonradan tabiiki MİT'e bilgi veren kişiler de dernek yönetimlerinde görev aldı.. Ancak bunlar Türkiye'de olağan şeylerdi. Bu insanları tanıyorduk ve bunlar bize kötülük yapamazlardı. Çok eskiden Süleyman Saba’da MİT'de çalışmışdı, ancak halkımıza hiçbir zaman zararı dokunmamıştı. Nitekim sonradan, onun yeğeni SIBA EFKAN’da ABHAZYA'daki direniş sava­şına katılmış ve Vatanımız ABHAZYA için savaşırken şehit düşmüştü. Önemli olan; MİT 'le, Orduyla, Polisle ilişkili ol­mak değil, önemli olan o meslekdeki kişilerimizin Ulusumuza ye Vatanımıza karşı, Hainlik yapmamaları ye buna kültürümüzün izin vermemesidir.

Özgür Gündem: Abhazya’nın işgalinden sonraki gelişmelerden, bahseder misiniz?

Vural Abaza: Faşist Gürcü yönetimi, Abhazya’yı işgal ettirmeden önce, Diaspora’yı legal ve illegal alanda temsil eden Kafkasya Kökenli Vatanseverler, Abhazya’da bazı yetkililerle görüşmeler yapmıştı. Bu toplantılarda; birçok konu üzerine öneri ve eleştiriler sözlü ve yazılı olarak gündeme getirilip, onlara Türkiye anlatılmıştı. Ancak o dönemde istenilen sonuçlar alınamamıştı.. Çünkü artık Sosyalist Sistem ve Sovyetler Birliği yoktur. Bu nedenle de Türk sağ Partileriyle dirsek teması olan kişilerin düşünceleri, Biz Devrimcilerin düşüncelerinden daha mantıklı! Bulunmuştu... Çerkes iş çevreleri ve onların taşeronluğunu üstlenen kimileri, biz Diaspora’da toparlanıp ABHAZYA’ya gidinceye kadar, orada belli mevzileri elde etmişlerdi. Bu kişiler, “Keskin Devrimci” bizlere karşı mesafeli duruyorlardı. Onların “yanlış politik bilgilendirmeleri ve etkisiyle” Abhazya’nın bağımsızlığının ilan edilişinin ertesi günü, yani 24 Temmuz 1992’de Abhazya Devlet Başkanı Wiladislav ARDZINBA ve bazı yöneticiler “görüşme sözü alınmış” TC. Devletinin yetkilileriyle buluşmak üzere, Türkiye’ye gittiler. TC Devleti, Türklerin “meşhur misafirperverliğini” Abhazya’dan gelen misafirlere göstermedi. ÖZAL, DEMİREL, İNÖNÜ ve Hikmet ÇETİN, Abhazya devlet başkanı ve beraberindeki heyetle görüşmeyi kabul etmedi. Üstüne üstlük, hemen Gürcüstan devletbaşkanı ŞEVARDNADZE’yi Türkiye’ye davet ederek, onunla toplantılar yapıp, Dostluk ve İşbirliği antlaşmaları imzaladılar. GAP’ın açılış törenlerine gittiler. Şewardnadze ükesine döndükten sonra, DEMİREL Tiflis’e uçtu ve orada TC ve Gürcüstan devletleri arasında altı yeni antlaşma daha imzalandı. Bütün bu hızlı trafik sürecinde TC. Abhazya’nın durumunu bir koz olarak kullanıp, Tiflis Hükümetinden tavizler kopardı. Buna karşılık olarak, TC Abhazya meselesine karışmayacaktı. Çünkü; Türkiye Uluslararası hukuka, dolayısıyla “AGİK’in sınırların değişmezliği kararına” saygılıydı. Gerçi TC ve tüm Dünya; AGİK’e rağmen; Slovenya, Hırvatistan, Makedonya, Litvanya, Estonya, Letonya, Slovakya gibi ülkelerin bağımsızlığını tanımıştı ama ABHAZYA meselesi başkaydı!.. Çünkü ABHAZLAR “bölücü ve ayrılıkçıdır.” “ABHAZLAR yamyamdır”. “ABHAZ diye bir ulus ve ABHAZYA denilen bir ülke yoktur.” “ABHAZYA GÜRCÜSTAN’ındır.” Bu bilimsel açıklamaları, büyük demokrat ŞEVARDNADZE yaptığına göre, ona inanılmalıdır. “Abhazya meselesi, Gürcüstanın iç işidir” Bu nedenle de ŞEVARDNADZE, Abhazlara istediği herşeyi yani; işkence, katliam, tecavüz, yakıp-yıkma, talan ve soykırım yaptırabilir.. Bu onun en doğal hakkıdır. Bu Faşist mantığı hep doğru bulmuş olan DEMİREL ve İNÖNÜ, ABHAZLARIN aleyhine olan herşeye “evet” dediler. Bunlar KAFKASYA KÖKENLİLER’den politikalarına hiçbir karşı tepki beklemiyorlardı. “Kafkasya kökenliler kendilerini Türklerden üstün görürler ama, Türklerin devletinden ödleri kopar.” Bu doğru saptama nedeniyle, TC devletini yönetenler, milyonlarca Kafkasya kökenliden hiç çekinmeden, ŞEVARDNADZE’nin arkasında olduklarını açıkca gösterebildiler.
Wiladislav ARDZINBA, ABHAZYA’ya döndükten sonra, Abhazya ile Gürcüstan arasındaki anlaşmazlıkların masa başında çözülebilmesi için, ŞEWARDNADZE’ye, SOHUM şehrinde 14 Ağustos 1992’de toplanma çağrısı yaptı. Fakat ne yazık ki o tarihte, bu buluşma gerçekleşmedi. Çünkü Türkiye’yi arkasına alan ŞEWARDNADZE, ordu ve paramiliter çapulcu güçlerini o gun, ABHAZYA’ya; havadan, karadan ve denizden saldırttı. Bizler, 14 ay süren savaşın arkasında, Demirel ve İnönü’nün olduğunu hiç bir zaman unutmayacağız.

Özgür Gündem: TC’nin bu oyunları, Kafkasya Kökenlileri nasıl etkiledi?

Vural Abaza:TC’nin bu oyunları ve ABHAZYA KURTULUŞ SAVAŞI, bazı insanlarımızın politik olarak uyanmasına, DYP, SHP ve MHP gibi partilerden ayrılıp, yurtseverlerin arasına katılmasına neden oldu.
Türk Devrimci ve “sol” partilerdeki Kafkasya kökenliler ise önce şaşırdılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Kendi örgütleri dahil olmak üzere, hiçbir Türk veya Kürt Devrimci veya “sol” örgütü gündemlerinin ilk maddesine ABHAZYA “meselesini” getirmedi. O örgütler için bu, bir seksiyo-nun uğraşacağı “iş” idi! Ve onlar Enternasyonalist temelde ellerinden geleni yaptılar. “Mikro-milliyetçiliğin tehlikeleri” üzerine dikkatlerimizi çektiler. Ustalardan alıntılarla süsledikleri, büyük teorik çözümlemeleri ve aktardıkları tecrübeleriyle, masa başı katkılarını üst düzeyde sundular. Vaad ettikleri “şeyler” yerine, akıl verdiler. Böylelikle de Faşist Şewardnadze ve TC devletiyle söylemde ve pratikte aynı noktada buluşma saadetine eriştiler.
ABHAZLAR, kardeşleri ve onların gerçek dostları ise ABHAZYA için kahramanca savaştılar. Faşistlerin Tanklarını, zırhlı araçlarını molotof kokteylleriyle patlattılar. Demir çubuk ve İngiliz anahtarlarıyla düşmanın Tank, Zırhlı araç ve diğer silahlarını ele geçirdiler.
Türk Kanal 6 televizyonu bunları görüntüleyip duyurdu. ABHAZ’ların savaşı kazanacağı ihtimali! ortaya çıkınca, TC ile birlikte, demokratik güçler de, üsluplarını değiştirdiler. AYRILIKÇI kelimesini kullanmaktan hemen vazgeçtiler..
Savaşın sürdüğü dönem içerisinde ”ayrı örgütlenmenin gereğini” kabul edenlerin ve “ABHAZYA’da savaş başladığından beri ben ABHAZ’ım” diyen Devrimcilerin sayısı çoğaldı. Devrimci kardeşlerimizden bazıları kendi imkanlarını zorlayarak ABHAZYA’ya savaşmaya gittiler. İçlerinden Şehit düşenler, yaralananlar oldu. Türkiye’de ekonomik ve politik olarak “sıfır” olmuş bazı kişiler de oraya geldi. Milli heyecana kapılıp, “şehitlik mertebesine ulaşmak” düşüncesiyle ABHAZYA’ya gidenler de vardı. MHP’li iki Türk bile ABHAZLARIN hakkını savunmak ve savaşmak için oraya gelmişti. Özel Tim’de Asteğmen olarak PKK’ye karşı savaşmış bir Ubıh’da geldi. Çok önemli bir vazifeyi yerine getirmek için görev aldı. O zaman Dostlarımızın! kulaklarını epey çınlatmıştık….
KAFKASYALILAR BİRLİĞİ, savaş sürecinde çok şey yaşadı. Öğrendi ve sessizce yürüdü. Kahramanlıklara saygı duydu. Yüklendiği görevleri yerine getirmeye çalıştı. KB taraftarları alkış ve ünvan için “bir adım öne hiç çıkmadı”
KB öğrenmişti ki, “ABHAZYANIN ÖNDERLERİ ve GERÇEK SAHİPLERİ, BUGÜNE KADAR ABHAZYA’YI KORUMUŞ OLANLAR VE ONLARIN NESLİYDİ.”
Savaş başladıktan sonra Türkiye’de meydana getirilen KAFKAS ABHAZYA DAYANIŞMA KOMİTESİNDE ve sonradan oluşturulan ŞEHİR komitelerinde “herkes” vardı. Halkımız genel olarak birleşmişti. Fakat Kafkasya kökenli Devrimciler ise birleşmeyi bir türlü beceremiyordu. Herkes Lenin, Stalin, Deniz veya Mahir’di. Aralık 1992 İstanbul ve Şubat 1993 Ankara görüşmelerinde bile hala, “ayrı örgütlenmenin enternasyonalizme tersliği” ve “örgüt içindeki işçi sınıfı hegomanyası” gibi konular üzerine olan soruları ve altı çizilen “endişeleri” sabırla dinliyor ve örgütlü çalışmamıza zarar vermeyecek biçimde, cevaplamaya çalışıyorduk.
Bu arada ABHAZYA’da savaş devam ediyor, Diaspora’da da çalışmalar herşeye rağmen sürdürülüyordu.
Almanya’da çalışma yapan dostlarımızdan da haberler geliyordu. “Abhaz ve adigeliği bizlere kaptırmaktan! korkan bazıları, yılbaşı eğlencesi ve Paris’e gezi düzenleme zevklerinden vaz geçmiyorlar. 300 bin mark’a ev satın alabilen bir kişi, bağış kampanyasında 100 mark’ına kıyabildi. Alman devletinden aldığı yardım parasıyla geçinmeye çalışan bir ilticacı ise 300 Mark bağış yaptı.”
İşin bir başka ilginç yanı da; Türkiye ve Almanya’da vatanı için ciddi olarak çalışmak isteyen özverili kişilerin, duyarsız ve kimi hastalıklı unsurlar tarafından kıskanılması ve planlanan çalışmaların, çeşitli ayak oyunlarıyla engellenmek istenmesiydi.
Aynı zaman diliminde, İstanbul’da da başka rezillikler yaşanıyordu. ABHAZYA İÇİN ÖLMEK ÜZERE TOPLANAN SAVAŞÇILAR, buz gibi bir yerde, çay ve çorba’ya talim ettirilerek bekletiliyor, her halleriyle savaşçı oldukları belli olan bu Abrekler(Gerillalar) “daha ucuza mal olur” denilerek, Gürcü denetimindeki Gemiler ve Turist pasaportlarıyla ABHAZYA’ya gönderiliyordu.
Komite’deki sorumlular ise, Türkiye içinde yapılan toplantıya bile uçakla gidiyor, Moskova ve Soçi’de en lüks Otellerde kalıyorlardı.
Bu sırada öyle terslikler yaşanıyordu ki, örneğin 70 yılı aşkın bir süredir ABHAZYA için canını dişine takıp, her türlü maddi ve manevi sıkıntıya göğüs gererek koşan gerçek THAMATE(Büyük)’lerin sözü yerine, “Para bağışlayan yatırımcılar” saygıya şayan görülüyor, “bizim canını vereceklere değil, Para vereceklere ihtiyacımız var” denilerek, KAFKAS ulusal kültürü ve ahlaki değerleri alt-üst ediliyordu..
..14 ay süren, ABHAZYA KURTULUŞ SAVAŞI KB’yi de doğal olarak, çok yönlü olarak etkiledi. Abhazya kökenlilerin örgüt içindeki sayısı arttı. Yaşanılanlar KB’lileri çelikleştirdi, derinlere indirdi. Bu arada bazı olumsuzluklar da yaşandı.
Müttefiklik ilişkilerinde aksamalar ve tıkanmalar oldu. Dost olarak kabul ettiklerimizin, pragmatik politikaları onlara olan güvenimizi, büyük oranda sarstı. Bütün bunların sonunda “özgücün arttırılması için, her yöntemi ve ilişkiyi devreye sokmak” kararı alındı. İmkanların ve yeteneklerimizin sınırları zorlandı. KB gittikçe daha merkezi ve daha sert bir yapıya dönüştü. İşte tam bu tarihsel moment’de kimi dostlarımız; KB’nin uç noktalara gittiğini, bazı olaylar sırasında, fazla sekter davranıldığı için, bu tür sorumlulukları artık paylaşmak istemediklerini, fakat KB’nin genel politikasını dışarıdan desteklemeye devam edeceklerini -ancak- yetkilerini teslim etmek istediklerini bildirdiler. Bu kardeşlerimizin istekleri, savaş bittikten sonra kabul edildi.

Özgür Gündem: 1989 ile 1996 yılları arasında politikanızda değişiklikler oldu mu?

Vural Abaza:Tabiiki birçok konuda değişmeler oldu. KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’nin kuruluş bildirgesinin onaylandığı, 1989’dan bu yana Dünya genelinde ve Kafkasya özelinde ortam ve görevlerin bir kısmı değişmiştir.
Bugün Sosyalist sistem ve Sovyetler Birliği yoktur. “Tek ülke, tek sınıf ve tek parti ilkesi“ bizim durumumuza uymuyor. Kafkasya’da “Çerkes“ kelimesi, Diaspora’da kullanıldığı anlamda kullanılmıyor. Kafkasya’daki “Çerkes Cumhuriyetlerinin“ iç ve dış politikaları, yönelimleri, müttefiklik ilişkileri gibi birçok konuda aralarında benzerlikler görünmüyor. Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail, Almanya, Amerika, Fransa, İsviçre, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde yaşayan Kafkasya kökenlilerin ortak çıkarları nasıl korunacak? Bu ükelerde yaşayan Kafkasya Kökenlilere düşen görevler nelerdir? Bu ve daha başka birçok sorun, bize yeniden “Ne yapmalı, Neden yapmalı, Neyle yapmalı, Kimlerle yapmalı ve Nasıl yapmalı?“ sorularının çözümünü dayatmıştır. İşte bu nedenlerden dolayı, 1989 konsepti, 1996 mayıs’ında değiştirilmiş, amaca uygun araç için, gereken yeni Tüzük ve Hiyerarşik yapı kabul edilmiştir.
..Savaş sürecinde, Abreklere ve Dostlarımıza iletilen “Ulusal Kurtuluş Savaşı Mutlaka Kazanılacaktır. Ancak zaferden sonra da, gereken kazanımları korumak ve geliştirme mücadelesi durdurulmamalıdır. Bu nedenle bize yürümeye devam edebilecek kadrolar gereklidir. Öldürün, ama ölmeyin. Önder kişiliğinizi çevrenize kabul ettirin. Örnek kişiler olarak gösterilmek için, herkes kendisini çok yönlü olarak geliştirmelidir“ sözleri, Abhazya’da ve Diaspora’da şimdi de geçerliliğini korumaktadır.
KB. yeni konsept’de belirlenen dönemeçler için gereken hazırlıklarını, her yerde, her yöntemi ve aracı kullanarak devam ettirmektedir.
KAFKASYALILAR BİRLİĞİ, savaşın tekrar çıkmaması için; belli yerleri uyarmıştır. ABHAZYA’ya tekrar saldırılırsa B ve M gurupları, düşmana ve onları destekleyeceklere karşı, açıklanmış eylemleri yapmak üzere hazırdırlar. Askeri çalışmanın dışında, Diaspora’da yapılması gereken siyasi ve ekonomik birçok görev var. Bunlar gündemimizdedir. Bugün Abhazya’nın ekmeğe, işe, ilaca, ülkenin savunulabilmesi için silah’a ve hertürlü ihtiyaç maddesine gereksinimi var. Bunların sağlanması, siyasi ve ekonomik ablukanın delinmesi ve kaldırılması, sorunların masa başında çözülmesi için, her yöntemin devrede olması gerekmektedir. Bunun için de herkes çalışıyor ama adam yetmiyor. TC bile aldığı “duyumlar“ nedeniyle, bu çalışmalara karşı durmak ve “istediği biçimde etkileyebilmek ve yönlendirebilmek için“ kendine yeni birimler kuruyor. MİT Türkiye’de, Almanya’da, Hollanda’da ve İsviçre’de Kafkasya kökenlilerin içerisinden "adamlar“ satın almak için uğraşıyor. Bu arada bazı oyunlar çevirerek “başkalarını üstümüze salarak“ bizi pasifize etmeye çalışıyor. TC devleti yakında Çeçenistan’dan getirilecek olan Şeriatçıları, belli yerlere iskan ederek, onları, Türk ve Kürt Gerillalarına ve de bizlere karşı kullanmayı planlıyor.

Özgür Gündem: Bu gelişmelere karşı siz, hangi önlemleri almaktasınız?

Vural Abaza:Bu gelişmelere karşı biz, “halkın çıkarı için herkesden ve her olanakdan yararlanılmalıdır“ deneyine sarılıyoruz. Bunu sizlerin pratiğine bakarak, rahatça görmek, anlamak ve öğrenmek mümkün. Örneğin; LUMMER, PERİNÇEK, BARZANİ, Mahir KAYNAK ve Mafia Babası Hüseyin BAYBAŞİN’le gerçekleştirilen görüşme ve röpörtajlar “halkın TC devleti ile ilgili bazı gerçekleri daha iyi görebilmesine, haklı istemlerin, başka kesimler tarafından da, duyulabilmesine ve böylelikle her kesimin kazanılmasına yardımcı olacağı“ düşünüldüğü için yapılmıştır, yaptırılmıştır..
Prof.Yalçın KÜÇÜK’den de, hepimizin öğrenmesi gereken çok “şeyler“ vardır. “Hain kime denir?“ konusu da bunlardan biridir. O, bu konuyu Med-Tv’de ne kadar da güzel dile getirmişti. Prof.Yalçın KÜÇÜK, Süleyman DEMİREL’in hain olmadığını, onun eli kanlı Vijdansızın biri olduğunu, ancak KARAYALÇIN, Hikmet ÇETİN ve Onur KUMBARACIBAŞI’ya “Hain“ denebileceğini, nedenlerini de sıralayarak bir güzel anlatmıştı..

Özgür Gündem: Siz konuyu (T.Ü) meselesine mi getirmek istiyorsunuz?

Vural Abaza:Evet. Çünkü bu konu, (T.Ü)’i de, bizi de ilgilendiriyor. (T.Ü) ve Dündar KILIÇ kimdir? Dündar KILIÇ uzun yıllar MİT ile beraber çalışmış bir Mafia Babasıdır. Uğur Mumcu’nun ve H.BAYBAŞİN’in, D.KILIÇ hakkında aynı şeyleri söyledikleri biliniyor.
ABHAZYA kökenli (T.Ü) ve başka Kafkasya kökenli kişiler de, “Ekmek parası elde etmek için” girdikleri o dünya’da sivrilmeye başlayınca, pazara hakim olma ve Liderlik meselesi, D.KILIÇ’la (T.Ü)’in arasını açtı. Aralarında çıkan sorunları, bazı çevreler kangrenleştirdi. Sonra oyun kurallarına! göre oynandı. Karşılıklı silahlı çatışma­lara girildi. Ölen, yaralanan ve hapse düşenler oldu.(T.Ü) iyice güçlendi. 12 Eylül döneminde, Bürokraside yeri olan bazı Kafkasya kökenli kişiler de (T.Ü)'in tarafını kayırınca, Faşist A. ÇAKICI 'nın Kayınpederi, Dündar KILIÇ yenildi.. Özel Harp Dairesi ve MİT ilişkili, Mafia Babası H.BAYBAŞİN'e "Hain" demeyen Kürt Dostların, H.BAYBAŞİN'le ortak olmadıklarını ve “ondan" korkmadıklarını biliyoruz. Peki H.BAYBAŞİN’e Kürt Dostlar, ni­çin, “Hain” demiyorlar? Bunun cevabı yu­karıda verilmiştir. Ayrıca onlar, “Hain“ kelimesinin öyle hemen kolayca kullanıla­cak bir kelime olmadığını, birçok can­lar pahasına öğrenmişlerdir.. (T.Ü)'e “Hain“ demek için; yeterli ve doğ­ru bilgiye sahip olmak gerekir. Aksini ancak, ŞEWARDNADZE veya TC 'nin ABHAZYA düşmanı politikalarına hiz­met edenler, iddia edebilir.
ABHAZYA savaşında, İşgalci Faşist güçlere karşı bizimle birlikte savaştığı için, Şamil BASEYEV'i de ŞEWARDNADZE Hain ilan etmiş ve kellesini getirene, büyük ö­dül vaad etmişti.. (T.Ü) 'de Abhazya için yapılan çalışma­lara destek vermiş biridir. Ayrıca Kardeşleri, Akrabaları ve Dostları da, ABHAZYA ve DİASPORA'da, halen Anavatan için uğraşmaktadırlar. Halkın çıkarı için, ağzını açıp iki kelime söyleyecek kişiye bile, ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, "mücadeleye katkısı olan insanları karalamak“ fazla bir lükstür.. Anavatanımızda ve bulunulan ülke­lerde istediğimiz yarının kurulması için, çalışanlara ve onlara destek verenlere karşı, saygılı olunmalı ve onlar korunmalıdır.
Siz, Kürt Dostlarımızın, Koruculuk müessesesine karşı koyduğu tavır da çok öğreticidir. Kürt Halkına karşı silah kullanan korucuları ve ailelerini “Hain“ deyip kestirip atmadınız. Onları da müca­deleye kazanmak veya enazından nötr hale getirebilmek için, defalarca "AF" çıkardınız. Bu Politikanızın sonunda, bir bölümü saflarınıza katıldı, bir kısmı silah bıraktı. Böylelikle TC 'nin Korucu­luk Politikasının etkisi kırıldı..
Bizim de, bazı konularda söyleyemedikle­rimiz oluyor. Biz bunları, yüzyüze geldi­ğimiz yerde, yani memlekette yapıyoruz. Kafkasya Kökenli Devrimciler için, Dünya artık çok küçülmüştür. Orada, konuşmak istemeyenler, heryerde, her­kezle konuşmak ve "işçinin Vatan'ı yok­tur" diyerek, başkalarının “Cennet Vatanında“ enternasyonalist temelde, çalışma yapmak, özgürlüğüne tabii ki sahiptirler. Eğer kişiler, geçmiş politik yaşamdan ge­nel ve özel dersler çıkaramadıysa, geliş­meleri bu nedenden dolayı, doğru biçim­de kavrayamıyorlarsa, o kişilere kızılamaz. Onlara doğru anlatılmalıdır. Ancak genel doğru bulunmuş ve onaylanmışken; halkın önüne, defalarca denenmiş, olan mo­deli, yeniden koymak yanlıştır..

Özgür Gündem: Son olarak, Kafkasya Kökenli okuyucularımıza iIeteceğiniz mesajınızı rica edeyim.

Vural Abaza; Bugün, ABHAZYA ve DİASPORA 'da, Kafkasya Kökenlilerin Ulusal ve Sınıfsal görevlerini başarabilmesi için, çok sayı­da insana ihtiyaç var. Biz kendimizi Hal­kımızın hizmetine sunduk. Kendini Dev­rimci gören her Kafkasya Kökenliden de, bu tavır beklenmektedir.
KB'nin, 1 Ekim 1993, Bağlarbaşı meydanında yapılan Zafer Mitinginde ve Aralık 1995’de dağıttığı bildiriler, KAFKASYALILAR BİRLİĞİ'nin Tarih­sel anlamda vitesi büyüttüğü momentlerin belgeleridir. KB'nin bu bildirileri, o dönemde Kürt ve Türk Dostlara da iletilmişti. Bunları okumak, düşünmek, sorgulamak ve anlamak gerekiyor. "SOSYALİST TÜRKİYE" ve "ÖZGÜR BİR PARÇA VATAN TOPRAĞl" gibi, slogan ve mücadelelerden öğrenerek ve de üzerinde düşünerek, ÖNCE ABHAZYA şar­tı, ABHAZYA KÖKENLİ DEVRİMCİLER tarafından, artık anlaşılmalıdır..

ABZİYERAZA
(11 EYLÜL 1996)

Hiç yorum yok: