2008/09/01

(39.)28.02.2008.AKP HÜKÜMETİ, GÜRCÜ FAŞİSTLERİYLE OMUZ-OMUZA

Gürcü Recep, Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının, Rusya federasyonu tarafından tanınmasına karşı çıkarak, Abhaz ve Oset düşmanı bir Faşist olduğunu, bir daha göstermiştir..

“Türkiye’yi satmakla mükellefim“ diyen Faşist Gürcü Recep ve Hırsızlık sanığı Gül A, Televizyonların karşısına çıkıp, Faşist Gürcü yönetiminin yanında olduklarını açıklamaya devam etmekteler..

Bizler, “İt’in, İt’i ısırmayacağını“ yıllardır, boşuna mı söylemekteyiz..

Türkiye’yi yönetenlerin namussuzluklarına karşı mücadele edenlerden olduğumuz için, Bizleri; “akıllarınca“ “aşırı“ diye tanımlayan kişiler, şimdi utanmıyorlar mıdır?!..

Abhazya’yı, Fettullahçılara satmayı başaramayan kimileri ise; Rusya Federasyonu’nun bağımsızlığımızı tanımasının hemen ardından, taktik değiştirmişlerdir.. Bu türlerin; CIA, ve Fettullahçılar’dan ekonomik destek alarak -uzun vade’de- Anavatanımız Abhazya’yı, Türkiye’ye “benzetme“ planı yapmakta oldukları öğrenilmiştir.. O kafa’dakileri son olarak uyarıyoruz.. Neler yapabileceğimizi ve nasıl pervasız olduğumuzu unuttuysanız, hatırlayınız!.. Ve bilmeyenlere de anlatınız!. Şimdiden sonra da “paşa” gibi yaşamak istiyorsanız, akıllı olun!. Kendinizi “Domuz ahırına” gömdürtmeyin!.

Türkiye’ye ve Abhazya’ya düşmanlığa devam eden AKP hükümeti üyelerinin önünde düğme ilikleyenler, “Gürcüstan’ın içinde, genişletilmiş otonomi” fikrini Abhazya yönetimine kabul ettirmeye çalışan kişiler, Amerika, Almanya, Hollanda ve Türkiye’de ki aracılar, yaptıkları “yanlışlık“ için yazılı öz-eleştiri verirlerse, mesele kalmayacaktır.. Biz bu yanlışlıkları kenarda tutup, “unutmaya“ hazırız..

Kimilerinin AKP karşıtı olduğunu sandığı CHP de, AKP’nin Abhaz ve Oset düşmanı politikasını desteklemektedir..
Hep anlattık..Anlatmaya da devam ediyoruz.. AKP’liler ile CHP yönetimi arasındaki tek fark birinin “Yılan, yani şeytanın neslinden,“ diğerinin ise “Çakal, yani Köpek“ kökenli olmasıdır.. O nedenle mayalarında; vijdan, namus, şeref gibi nitelikler yoktur.. Bunlar, 9 yaşındaki kız çocuklarını yatağına alanların ve Atatürk’ün Türkiye’sini satan İnönü’lerin kopyalarıdır..
Türkiye’nin ahlaksal ve ekonomik çöküntü içinde olması, CHP yönetimini hiç ilgilendirmemektedir. CHP, Türk Vatanseverlerinin tutuklanmasına da ses çıkartmamakta, hatta sevinmektedir.. CHP yönetiminin tek derdi, AKP gibi, örgütlü hırsızlık yapamamasıdır.. Çünkü CHP’nin tabanındaki insanlar, hırsızlıklara karşıdır. Siyasi partiler kanunundaki anti-demokratik maddeler, yönetimdeki namussuzların devamlı başta kalmalarını sağladığı için, tabandaki namuslu insanlar CHP’nin yönetimine gelememektedir..
Namussuz yöneticiler, bu maddelerin değiştirilmesini o nedenle istememekte ve seçimlerde ki baraj uygulamasını da sürdürmektedirler.. Bunlar; halkın oylarının mecliste en adil şekilde temsilini sağlayan, nispi seçim ve beraberinde uygulanan milli bakiye sistemine karşıdırlar..
CHP yönetimi de, AKP gibi, ABD ve AB ülkelerinin politik uşağıdır. Yani Türkiye satıcısıdır.. 1946’dan itibaren, ABD’yi Türkiyenin başına musallat eden kişi, İ..İnönü’dür.. (Kafkasyalılar Birliği’nin sitesinde, bu konular uzun-uzun anlatılmaktadır..)
Türkiye’de yaşayanlar, Osetya katliamını destekleyen AKP-CHP-MHP gibi partilerin gerçek yüzlerini görmüşlerdir.. Bu partiler, bağımsızlığımızın tanınmasına karşı çıkmaktadırlar..
Türkiye’de, her 5 kişiden 4’ü isteyerek veya çeşitli biçimlerde ikna edilerek, namussuzların yönettiği partilere oy vermektedir..
Abhaz Vatanseverlerin söyledikleri yapılmazsa, Abhazlar, Adigeler ve diğer namuslu insanlarımız, oy verenlerin çoğunluğunun desteklediği namussuz hükümetlerin yönetiminde ve onları desteklemeye devam eden namussuzlarla, yan-yana yaşamaya devam etmek zorunda kalacaklardır..

Abhaz ve Adigelerin önünde üç yol vardır..
1. Anavatana dönüp, ülkemizin kalkınmasına ve güvenliğine katkı sunarak, mutlu ve refah içinde yaşamak..
2. Şerefsizlerin emrinde yaşamamak için, Türk Vatanseverleri ile ilkeli birlikler yaratıp; tüm “riskleri“ göze alıp, mücadele ederek, namussuzları Türkiye’den silmek ve sonra da, İktidara getirdiğimiz namuslu insanların hükümetini, Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın müttefiki yapmak..
3. Son seçenek ise; Üç Maymunu oynayarak, namussuzların yönetmesine izin vererek, Anavatana yaptıkları düşmanlıkları sineye çekerek, şerefsizce “yaşamaktır..“Başka yol yoktur..
Bizler; “iki arada, bir derede kalanlara,“ artık “karar vermenin zamanı, gelmiştir“ diyoruz.. Gençlerimiz; Vatanseverleri, Hainleri, dinci geçinen Şeytanın çocuklarını ve “milliyetçileri“ tanımıştır..

Bizim dostlarımız kimlerdir? Dindar geçinen AKP’li Allahsızlar mı? “Sosyal-demokratız“ diyen mıymıntılar mı? Milliyetçi ve mukaddesatçı geçinenler mi? Bu “pis“ düzeni savunan diğer partilerin yandaşları mı? ABD ve AB ülkeleri mi?..

Bizler; Dostlarımızın kimler olduğunu biliyoruz...


Ajönba Kırgız

(42.)14.8.2008.ABHAZYA, FAŞİSTLER TARAFINDAN 16 SENE EVVEL BUGÜN İŞGAL EDİLMİŞTİ

16 sene evvel bugün, Gürcü faşistleri Abhazya'yı işgal etmişti. Havadan, denizden ve Karadan -aynı HİTLER'in Polonya'ya yaptığı gibi- bir baskınla, Abhazya'ya girmişti. Yıllardır Abhazya'da yaşayan Gürcüstan göçmeni birçok Gürcü de, işgalcilerle beraber katliamlara katılmıştı!..

O zaman, Rusya yönetiminin başında Yeltsin, Gürcüstan'ın başında ise Şevarnadze vardı.. Türkiye Demirel-İnönü koalisyon hükümetiyle yönetiliyordu.. Bunların hepsi, biribirini aratmayacak ölçüde "namussuzlukta" yarışa çıkmış kişilerdi..

O nedenle de; "Gürcüstanın toprak bütünlüğüne saygılıyız" denilerek, Gürcü Faşistlerinin katliamları, yakıp-yıkmaları suskunlukla geçiştirilmiştir.. Savaş, bunun için 14 ay sürmüştür.. Kimse Faşist Gürcülerin katliamlarına "dur" dememişdir.. Hiç bir devlet, yardımımıza gelmemiştir..

Gerilla savaşı başlatan Abhazyalılara, sadece kardeş halklardan ve diaspora'dan gelen gönüllüler destek vermişlerdir. Abhazya kuvvetleri önce, Abhazya'nın kuzeybatı bölgesini işgalcilerden "temizledi." Kurtarılmış topraklarda, hızla ordulaşarak, düşmanı işgal ettiği şehirlerde kuşatarak, ele geçirilen sivil Gürcüleri, "Şehirlerde kalan Abhazların canlarına karşılık rehin" tutarak, açık alanlardaki Faşist Gürcüleri ve Ukraynalı paralı "askerleri" imha ederek, zaferi kazandılar..
Bugün de; Gürcü Recep'in desteklemeye devam ettiği, Faşist Gürcü Şakaşvili'nin Faşist birlikleri, Güney Osetya'nın başşehri Tshinvali'yi bombardımanla harebeye çevirmiştir.. 2000 civarında sivil Osetyalı, bu saldırıların sonunda yaşamlarını kaybetmiştir..

Abhazya savaşı sırasında Demirel-İnönü koalisyonu "Gürcüstan'ın toprak bütünlüğüne büyük önem veriyoruz" diyerek, Gürcü Faşistlerini desteklemişdi.. Şimdi Anti Kemalist Parti hükümeti, aynı "herzeyi" yiyor.. İnsanlarımızı katleden Faşist Gürcü Sakaşvili'yi, "yarım ağızla" bile olsun eleştirmiyor.. Çünkü, dünya'nın her yanında Faşistler böyledir.. "İt, İt'i ısırmaz!."

Gürcü faşistlerine, hertürlü askeri desteği veren Anti Kemalist Parti hükümeti, kardeşlerimizin dökülen kanlarının sorumlusudur.

Bir zamanlar Mehmet Ağar, "Bin operasyonun içinde oldum" diye övünüyordu.. Sonra ne oldu? Döktüğü kanların hesabını, evlatlarının Mezarları başında ağlayarak, bu dünya'da vermeye başladı..

Anti Kemalist Partililer de vergilerimizi, "Abhazları ve Osetleri öldürsünler" diye, Gürcü Faşistlerine hibe etmişlerdir.. "Bunlar" da çocuklarının cesetleri başında, birgün mutlaka uluyacaklardır..

Batı; Stalin'e "milyonlarca muhalifini yok etmiştir. Demokrasi düşmanıdır" diyerek karşıdır.. Türkler ise; "Türkiye'den toprak talep ettiği için" Stalin'e düşmandır.. Fakat Stalin'e düşman ve karşı olanlar, konu Abhazya'nın ve Güney Osetya'nın bağımsızlık meselesine gelince, hepsi "keskin Stalinci!" kesiliyorlar.. Güney Osetya'yı ve Abhazya'yı zorla Gürcüstan'a hediye eden Stalin'in yolundan gidiyorlar. (Stalin, Çeçenlerden, Azerilerden ve Ermenilerden de toprak alıp Gürcüstan'a bağlamıştı) Bugün Batı'nın ve Türkiyenin var gücüyle "korumaya" çalıştığı, "Gürcüstan'ın üniter yapısı" böyle, meydana getirilmiştir. Stalin'e karşı olan tüm Batı; Stalinin şövenist uygulamaları sonucunda yaratılan Gürcüstan'ın, sınırlarının değiştirilemezliğini, savunmaktadır.. Bu bir ironidir.. Trajikomiktir.. Sahtekarlıktır.. Ahlak eksikliğidir..
Bazıları, "Rusya, Gürcüstan'ı işgal etti" diye yırtınıyor.. Kimileriyse "yaşasın birleşik bağımsız kuzey kafkasya kahrolsun amerikan ve rus uşakları" diyor.. Bunlar düşman veya ajan değillerse -bilmediklerinden dolayı- ABD ile, Rusya'yı aynı kefeye koyarak söylüyorlarsa, onlara empati yapmalarını öneriyoruz..

Sizler Güney Osetya'da yaşayan, 100 bin civarında ki Osetden biri olsaydınız, Genosid yapmak kararında olan, Faşistlerin yönetimde olduğu bir ülke, tanklarıyla, toplarıyla, zırhlı araçlarıyla ve uçaklarıyla vatanınıza saldırsaydı, Başşehrinizi ve diğer yerleşim yerlerinizi bombalasaydı, Binalarınızın yandığını, İnsanlarınızın öldürüldüklerini görseydiniz, sokaklarda kopmuş kollar, ve bacaklara rastlasaydınız, annenizin, babanızın, karınızın, kızlarınızın, oğullarınızın, akrabalarınızın ve komşularınızın; öldürülme ve tecavüze uğrama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bilseydiniz, ne yapardınız? Bu Faşist Gürcülerin 1992'de Abhazya'yı işgal ettiklerinde, insanların kulaklarını ve burunlarını keserek, yakarak, delik deşik ederek öldürdüklerini ve bazılarına da tecavüz ettiklerini, videolardan izlemiş olanlardansanız, bütün bunları bilmekte ve bu tehlikeyle karşı karşıya olan ve de yaşamakta olan siz olsaydınız, ne yapardınız?. Sizden askeri olarak çok güçlü bu Faşistlere karşı, mecburen savaşırdınız değil mi?. Aynı anda da; mutlaka kardeşlerinizden ve dostlarınızdan da yardım isterdiniz..
Güney Osetyalılar da öyle yaptılar. Savaştılar.. Savaşırken, kardeşlerinden ve dostlarından yardım istediler.. Kuzey Osetyadaki kardeşler ve Ruslar geldiler..

Oset kardeşlerimize yardım edenlere; ABD, AB ülkeleri, Faşist Gürcü Recep ve Gül A, çok kızdı.. Çünkü bunların vijdanı yoktur..

ABD, Irak'daki 2000 Gürcü askerini, ABD uçaklarıyla, çatışma bölgesine katliamlar devam etsin düşüncesiyle taşıtmıştır.. Busch utanmazca, Faşist Gürcüler, "engellendiler" diye kızıyor, köpürüyor, "Rusya'nın müdahalesi kabul edilemez" diyor..

Fidel Castro, KÜBA'dan yaptığı açıklamada "Gürcistan hükümeti, Bush ile önceki temasları olmadan anayasal düzeni yeniden sağlamak adı altında 8 Ağustos şafağında silahlı kuvvetlerini Güney Osetya Otonom Cumhuriyeti’nin başkentine asla göndermezdi.“ “Güney Osetya’da konumlandırılan Rus birlikleri oraya uluslararası olarak kabul edilmiş bir barış göreviyle gönderildiler“ açıklamasını yapıyor.. Ve Küba devletinin de “20 yıl boyunca, yüzbinlerce savaşçısını Afrika'ya göndererek, sömürgeciliğe ve ayrımcılığa karşı bağımsızlık mücadelesi verenlere destek olmuştur“ diyor..

"Güney Osetyalılar yok edilmesin" diyerek, yardım çağrısına olumlu yanıt vererek yardıma gelen Rusya'ya, sizler neden kızıyorsunuz?

1990'lı yıllarda; Güney Osetya ve Abhazya'da Faşist Gürcülerin yaptığı katliamlar dünya'dan saklanmıştı.. Şimdi de yalan, yanlış bilgilerle, halklar kandırılmaya çalışılıyor.. Rus ordusu ve Kuzey Osetya silahlı kuvvetleri, Osetlerin tamamen yok edilmesini engellemek ve korumak üzere gelmişlerdir.. Ayrıca "Sovyet kızıl ordusunun, Faşist Almanya'nın göbeğine kadar girmesi gibi, gerektiği yere kadar da girmesinde, biz hiçbir sakınca görmüyoruz.."

Biz, Güney Osetya'nın yardımına koşanları kutluyoruz.. Selamlıyoruz.. Saygılar sunuyoruz.. Onlar kardeşlerimizi kurtardılar..

"Rusya, bizi yutacakmış!." "Onları sonra kovamazmışız!." Sizler, Bize akıl vermeye kalkışacağınıza, akıllıysanız, "milliyetçiyseniz," "Türkiye'yi satmakla mükellefim" diyen Gürcü Recep'e ve onun hükümetine bakın!.

Türk vatanseverlerini katledeceğinize, biraz namusunuz kaldıysa, "BOP eşbakanıyım" diyen Gürcü Recep'e karşı çıkın! Hiç birşey yapamıyorsanız onları, sandık'da gömmek için uğraşın.. Güney Osetyalıları ve Abhazları yok etmek için, Faşist Gürcü yönetimine askeri eğitim ve destek veren Anti Kemalist Parti hükümetine "erkeklik" yapın..

Yine kıyaslayabilmek adına, geçmişten bir hatırlatma yapalım..1974'de askeri darbe yapan Rum Faşisti Samson, Kıbrıs'da iktidara el koymuştu.. Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak isteyen bu Faşist ve ona bağlı kuvvetler ve diğer EOKA'cılar, Kıbrıs'daki Türkleri katletmeye başlamıştı.. Oradaki TMT(Türk Mukavemet Teşkilatı), Türkiye'den yardım istedi.. Orada yaşayan Türkleri yok edilmekten, korumak için, Türk Askeri çıkartma yaptı.. Samson'un işi bitirildi.. Bu yenilginin hemen ardından, Kıbrıs'daki Rum Faşistlerini destekleyen "Albaylar cuntası" denen, Faşist Yunan hükümeti de yıkıldı..

Şimdi ki Güney Osetya olayın da ise; Türk askerlerinin yerini Rus askerleri ve Faşist Rumların yerini ise, Faşist Gürcüler almışlardır.. Abhazların ve Osetlerin Dostları, Güney Osetya'nın yardım çağrısı üzerine ve Rusya vatandaşı olan Osetlerin yok edilmesine karşı çıkmak üzere gelmiş ve Faşist Gürcü ordusunu ve Hırsızlar güruhunu Gürcüstan'a doğru kovalamışdır..

Buna neden kızıyorsunuz? Namuslu liderler ve namuslu insanlar, hep ezilenlerin yanında yer alırlar..

ABD, AB ve onların uşağı, Anti Kemalist Parti hükümeti "gürcüstanın toprak bütünlüğü" diyor, "Petrol" diyor, "Tren yolu" diyor, "Karadeniz Ekonomik işbirliği" diyor, "çıkarlarımız" diyor, velhasıl sadece parayı düşünüyorlar..
Peki, Medvedev ve Putin, olaya nasıl bakıyorlar? Onlar "Gürcüstan'ı devlet olarak tanıyoruz ama, Güney Osetya ve Abhazya'nın tarihsel olarak onlara ait olduğu tezini kabul etmiyoruz. Abhazlar ve Osetler Gürcüstanın sınırları içinde olmak istemiyorlar. Gürcüstan'la birlikte olup-olmamaları onların kararına bırakılmalıdır" diyor.. Ve MEDVEDEV, 13 Ağustos gününü Rusya Federasyonu'nda Güney Osetya'da ölenler için "YAS GÜNÜ" ilan etmiştir.. Ülkede asılı olan tüm bayraklar, gemilerde ki bayraklar bile yarıya indirilecek. Televizyon ve Radyo yayınlarında ki magazin ve eğlence programları iptal edilecek. Yaşanan dramla ilgili programlar yayınlanacak..
“Kimler insan ve Dost?" AKP'liler mi?.

Avrupa'da son 15 yılda, 12 yeni devlet kurulmuştur.. Bunların "bağımsızlıkları" ABD ve AB ülkeleri tarafından hemen tanınmıştır.. ABD, AB ve Türkiye, Yugoslavya Devleti'nin altıya bölünmesine hiç karşı çıkmamışlardır.. Onların "toprak bütünlüğünü" hiç konu etmemişlerdir. Tam tersine "parçalanmaya destek sunmuşlardır." Bunu yapmalarının "sebepleri" nelerdir?

Bu "gerekçelerin" kat-kat fazlası, biz Abhazlarla Faşist Gürcüler arasında, Osetlerle, Faşist Gürcüler arasında da vardır.. Neden bizlerin katledilmesine karşı çıkılmıyor? Neden katliamcı Faşistler destekleniyor? 1200 yıllık devlet geleneğimiz niçin umursanmıyor?

Namussuzlar, bizlere karşı örgütlenmiş durumdadır.
Kafkasya kökenli vatanseverler de -diaspora'da- siyasi alanda birleşerek, teşkilatlanmalıdırlar..

Bunun için Türk ve Kürt örgütlerindeki "sağcı" solcu, tüm kadrolar, "oradaki arkadaşlarıyla helalleşerek" halkımızın safına, halkımız için geri gelmelidir..

İçinde bulunulan hiçbir örgüt, Abhazya veya Güney Osetya için kımıldamamıştır. Kımıldamaz da..

Onlara göre BİZLER, ancak haber değeri olduğumuzda ve onların "örgütlerine" hizmet edersek varızdır..

Onların içinde ve "tepelerinde" yer alan Bülent, Merih, Musa, Kemal, Vural, Emrah, Duran, Yaşar, Hikmet, Metin, Şenol, Cemil, Ethem ve DİĞER önderler!

Kafkasyalılar için, Kafkasya kökenlilerin arasına geliniz!.

Kafkasya'nın ve "Diaspora'daki vatanseverlerin" size ihtiyacı var..



Ajönba Kırgız
14 Ağustos 2008
had-der@web.de
www.hamburgabhazyadostlukdernegi.blogspot.com

(41)9.8.2008.KİM GAVUR? RUSLAR MI, YOKSA GÜRCÜ RECEP Mİ ?

GÜRCÜ RECEP’İN DESTEKLEDİĞİ FAŞİST GÜRCÜSTAN YÖNETİMİ, GÜNEY OSETYA’YA SAVAŞ AÇTI. AKP'LİLER DÜŞMAN SAF'DA!. RUSYA İSE KARDEŞLERİMİZİN SAFINDA!.. SORUYORUZ, KİM GAVUR?
Namusunu korumaya devam etmekte olan Abhaz ve diğer Kafkasya Kökenli kardeşlerimiz!
21 mayıs 1989’dan beri diaspora'daki "durum" ve “ne yapılmalı” konuları, Kafkasyalılar Birliği olarak, yazılmaya başlanılmış ve anlatılmaya devam edilmektedir.
O günden bugüne, Türkiye'den Abhazya'ya, Adige'den Çeçenistan'a, Suriye'den Bulgaristan'a, Moskova'dan Avrupa'nın çeşitli şehirlerine kadar olan, geniş bir coğrafya'ya ulaşılmıştır. Türk ve Kürtlerle ve diğer ülkelerin devrimci örgütleriyle de görüşülmüş ve dostluk ilişkileri kurulmuştur. Diaspora'da ki çalışmalarımızın büyük bir bölümü (politika ve örgütlenme önerilerimiz) 1990'dan başlanarak, "birileri" eliyle, “Anavatana” iletilmişti.. Fakat bu bilgiler, "aracılar" tarafından kendi çıkarları için kullanılmış, yazılarımız gerçek yetkililere ulaştırılmamış ve "sümenaltı" edilmiştir!. Daha sonra ki süreç de ise; diaspora'dan alınan yanlış, eksik ve "çıkar gruplarının verdiği bilgilere" göre hareket edilmiş, diaspora’da halkımızın çıkarına olmayan, perspektifi yanlış pragmatik politikalar ve “suni yapılar” geliştirilmiştir.. Abhaz ve Adige vatanseverleri, bütün yanlışlıklara rağmen, "söylenenleri, saygısızlık sayılmasın, elaleme rezil olunmasın” diye yapmışlardır.. Bizler o nedenlerden dolayı, "diaspora'daki yapıları" düşünsel ve örgütsel planda “ezip geçmedik." Sonuç da ne oldu? Örgütsüzlüğe ve ulusal politikasızlığa "mahkum edilen" Kafkas diasporası, "Türkiye'yi satmakla mükellefim" diyen, bir Faşist Gürcünün peşine takılarak, ona oy vermeye itildi.. Ve bugün AKP hükümeti, politik olarak "zavallı" olanların bu "taktiklerinden!" dolayı, milyonlarca oy'a sahip, Kafkasya Kökenliden hiç çekinmemekte ve o nedenle de, Faşist Gürcü yönetimini desteklemeye devam etmektedir..
Bütün bu geçmiş olaylardan ve şu anda Güney Osetya'ya yapılan saldırılardan sonra, sıra Abhazya’ya da gelmesin diye; “artık yanlış yapanlara, sabır gösterme zamanı bitmiştir” diyoruz.
“Korkaklardan, politik bilinci yerlerde sürünenlerden, hayatı boyunca emirkulu olmaya alışık kişilerden, Türkiye'yi de satmakta olan AKP hükümetine ses çıkartamayanlardan ve hatta onlarla birlikte hareket edenlerden, Anavatanımız Abhazyadır diyemeyenlerden yönetici de olamaz, Thamate de olamaz” diyor ve Diaspora'daki tüm korkak ve işbirlikçileri HAİN ilan ediyoruz.. Ve onlara diyoruz ki; "gidin Bodrum'da veya Arabistan'da -benzeştiklerinizle- onlar gibi yaşayın!. Abhaz ve Adige kelimelerini de, bir daha ağzınıza almayın..
Bizler; Çarlara da, Osmanlıya da, Staline de Kafa tutanların torunlarıyız.. Örgütlenmeyi de, örgütlemeyi de, intikam almayı da çok iyi bilenlerdeniz.. Bizim dedelerimiz, göbeğinden "hırsızlık düzenine" bağlı olanlardan değillerdi.. Dedelerimizin kaybetmekten korktukları Milletvekillikleri, Müdürlükleri, Emekli maaşları, ayrıcalıkları, Fabrikaları, Otelleri, Firmaları, Apartmanları, "kariyerleri" yoktu. Onların sadece Vatanları, şerefleri ve namusları vardı. Tüm yaşamları, bu değerleri korumakla geçmiştir.. Şimdi ki Thamate diye, ortalıkda "dolaşanların" çok azı, dedelerimizin sahip çıktığı değerlere maliktirler!.
Abhazya’da, Türkiye’de ve Avrupa’da yıllardır yaşanan olaylar, bizlere çok “şeyler” öğretmiş ve bunlar da, ulusal ve sınıfsal kinimizin daha da keskinleşmesine sebep olmuştur.. O nedenle de "kaypaklar, korkaklar, pasifistler, düğün abazaları ve düşmanlarımız" bizi sert ve sekter bulmaktadırlar.. Oysa dostlarımız bizleri, "fazla demokrat" olduğumuzdan dolayı devamlı uyarmaktadırlar!.
Bizler sömürüye, hırsızlara ve ahlaksızlara karşı olan, ilkelerine ölümüne sadık, kararlı ve cesur insanları örnek almaktayız.. Bizim saygı duyduğumuz kişiler, bedel ödemeye de, ödetmeye de hazır olanlardır. Bize, doğru ve somut hedefleri gösterenler, önem verdiğimiz kişilerdir.. Baş düşmanımız AKP hükümeti ve onun birebir desteklediği Gürcüstan'ın Faşist yönetimidir. Bunların ismini açıkça söylemeyenlere, onlarla hareket eden kişileri yönetimlere alıp, destekleyenlere Biz, işbirlikçi HAİN diyoruz..
Ve bizim insanlarımız, doğru bir şey duyduğunda KORKMAZ. Tam tersine sevinir. Kendisine yanlış bilgi vererek, kandıranlara ise kızar. Kendisinden tecrübeliler için “Benden daha ileride” diye düşünüp, kıskanmazlar. Küçüklük kompleksine de kapılmazlar. Doğru olarak kabul ettiğini, içselleştirir ve ona göre davranır. Tanıdıklarını da aydınlatmaya çalışır ve namuslu insanları örgütler. "İkiyüzlü ve korkak kişiler ise, özde değil, sözde Abhazdırlar."
O nedenle bunlar, mücadelenin hangi zorlukları ve tehlikeleri bünyesinde taşıdığını, öğrendiğinde; ulusal-demokratik içerikli çalışmaların, bir hobi olarak yapılamayacağını anladığında korkar ve hemen kaçarlar. Korkaklığını gizlemek için de, sağa sola çamur atar veya türlü bahaneler ileri sürerler.. Bu "kişiler" asimile olmuş Mutantlar veya geçici yol arkadaşlarıdırlar.. Yiğit kişiler, namuslu olanlarla birlikte, namussuzlara karşı dikilir.
Namussuzlar, cesur insanlarımızın yanında görünmekten bile korkarlar. Bunlar zaten bizden değildir. Onlar çok eski zamanlarda başka milletlerden esir alınıp asimile edilerek köle yapılanların devamıdır.. Ve "Köle Dedelerinin kişiliksizleştirilmeleri" sonucunda oluşan, yüzlerce yıllık tavır alışkanlıklarını, iradeleriyle bastıramadan, taşımaya devam edenler, dün birine, bugün başkasına, yarın da diğer kişiye biat ederler ve bu davranışları çok doğaldır." Köle; güçlü gördüğünün emirine girendir.. Köle; şerefini ve namusunu paraya satabilendir.. Köle; "doyduğum yer, vatanımdır" diyen "Vatansızdır." Köle korkaktır..Onun için BİZ; "sadece vatanı için savaşan ve vatanı için kalbi çarpanları, Asil" olarak kabul etmekteyiz..
Bizler, kanımızda var olan -bütün iyi nitelikleri- pratik yaşamında "koruyan" ve yaşatmaya devam eden kardeşlerimizle birlikte olmaktan gurur duyanlardanız..Bizler, diaspora'daki tüm namuslu kalmayı becerebilmiş Kafkasya Kökenlilerle omuz-omuz'ayız.. Dünyadaki tüm namuslu insanların da dostuyuz. Bizler, Abhazya’ya ve Güney Osetya'ya düşmanlık yapmaya devam eden AKP'lilerin, soyguncu partilere insanlarımızı peşkeş çekmeye devam edenlerin ve hainlerin ise, karşısındayız..
Anavatanımız Abhazya ve Güney Osetya’nın Faşist Gürcü yönetimlerine karşı nihai başarısı, içimizdeki hainlere karşı uygulanacak olan teşhir, tecrit ve tenkil'e bağlıdır..
Diaspora -hainlerden arındırılıp- sülalelerin birliği bazında toplanmalıdır.. Bu birliğin hiyerarşik yapısı; ekonomik, siyasi ve örgütsel olarak, Kafkasya kökenlileri temsil eden legal güç'ünü yaratmalıdır..
Bu güç, genel ve mahalli seçimlerde, sivil toplum kuruluşlarının kongrelerinde bağımsız adaylar koyarak veya demokrasi güçleriyle üzerinde anlaştıkları kişilerle seçimlere katılacaktır.. Bu yöntemle elde edilen mevziler sayesinde, Anavatanımıza yönelik "istediğimiz düzeyde" beklenen siyasi, ekonomik ve kitle desteğinin yolu da, açılmış olacaktır..
Gerici-Faşist ve sahtekarların doluştuğu partilerin Türkiye'yi ve Bizleri "satma" çabalarına son verilmesi için, bizim de örgütlü olarak siyaset sahnesinde ve hayatın her alanında olmamız gereklidir.. Çünkü Türk devletinin, Türk Vatanseverlerince yönetilmesini sağlamak, büyük ve güçlü bir devletin "bizimle" birlikte olması demektir..
Bu durumun yaratılması, Abhazya'nın ve Güney Osetya'nın geleceği açısından çok önemlidir ve ŞARTTIR.. Çünkü,Türkiye'nin yardım etmeyeceği, Faşist Gürcü yönetimleri, hiçbir zaman ülkelerimize saldırmaya cesaret edemeyecektir..
Türkiye, Türk vatanseverleri eliyle, Atatürk zamanında olduğu gibi, saygınlığı olan bir Devlet kimliğine tekrar kavuşturulduğunda, ABD ve AB ülkeleri de, güçlü Türkiye'ye saygılı olacaklar ve onun tercihlerine karşı çıkamayacaklardır..
Bu görevlerimiz gündemdeyken, şimdi, Güney Osetyalı kardeşlerimize yapılan Faşist Gürcü saldırılarına da, cevap vermeye başlamak zorundayız. Bunları; Vatanımıza ve kardeşlerimize olan borcumuzdan dolayı yapmak mecburiyetindeyiz..Parmağında, tetik veya Bombanın pimini çekebilecek gücü olan her yaştan kadın-erkek, genosid amacı güden Gürcü Faşistlerini ve yandaşlarını geriletmek, sindirmek veya cezalandırmak için, harekete geçmelidir.
Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının “garantilenmesi” için, “önerilen plan” şudur:
1. Maddi ve özel durumu müsait olan Gönüllüler, savaşa katılmak üzere Güney Osetya’ya gitmelidir. Gönüllü olduğu halde, parası olmayanlar, Abhaz ve Adige geçinen para babalarından gerek duydukları kadar ALMALIDIRLAR!. Güney Osetya'ya gidemeyenler, derneklerimiz ve diğer kurumlarımızla birlikte çalışmalıdır..
2. TÜRKİYE'nin ve ABHAZYA’nın düşmanı, AKP hükümeti yıkılmadan, Faşist Gürcülerin saldırıları bitmeyecektir.. Bu tespitten yola çıkılarak, Türkiye’deki tüm vatansever güçlerle, AKP karşıtı eylem planları yapılmalıdır.. 3. Gürcüstan’a askeri, ekonomik ve siyasi alanlarda yardım etmeye devam ederek, kardeşlerimizin ve çocuklarımızın katledilmesine sebep olan, bütün AKP'lilere, "Kafkasyalı şiddet" tattırılmalıdır..
4. AKP'lilerin Okulları, Öğrenci yurtları, Dershaneleri, İşyerleri, Televizyon ve Radyoları, gazete ve Dergileri, Matbaaları, Bankaları, Firmaları, Fabrikaları, Mağaza ve dükkanları, Evleri, Arabaları, Kamyonları, Benzin istasyonları, Gemileri, Uçakları, Otelleri ve diğer tesisleri "çalışamaz hale" getirilmelidir.5. Gürcüstan’a mal götürüp- getiren TIR’lara "ambargo" konmalı, işe devam etmeye kalkışan TIR'cılar "ikna" edilmelidir..
6. Gürcüstan bayraklı Tankerlerin, Boğazlardan "geçmesi" önlenmelidir..7. Gürcüstan’a para kazandıran veya kazandıracak olan, Petrol ve Doğalgaz boru hatlarının, Demiryollarının, Havaalanlarının ve Limanlarının işlemesi, "engellenmelidir.."
Bu eylemler; AKP hükümetinin, Gürcüstan’a vermekte olduğu desteklerden vazgeçtiğini açıklayıp, “Abhazya ve Güney Osetya ile derhal barış” teklifimizin, Faşist Gürcü yönetimince de kabul edilerek, antlaşma imzalandığı zaman, durdurulmalıdır..
Litvanyalılar, Letonyalılar, Estonyalılar, Çekler, Slovaklar, Hırvatlar, Bosnalılar, Slovenler, Makedonyalılar, Kosovalı Arnavutlar ve Kıbrıslı Türkler devletlerini kurmuşlardır..
Irak'da Kürtler "katledilmesin" diye, korunmuşlar ve şimdi de devletlerini yaratmalarına yardımcı olunmaktadır..
Abhazya'lıların ve Güney Osetya'lıların yok edilmemek için savaşmaları ve kendi devletlerinin bağımsızlıklarının kabul edilmesi için verilen mücadeleleri neden "ayrılıkçılık" olarak suçlanmakta ve bağımsızlıkları neden kabul görmemektedir?.
"Gürcüstan'ın toprak bütünlüğü" saçmalığını ileri sürerek, dün Abhazya'yı ve bugün de Güney Osetya'yı kana bulayan Faşist Gürcü yönetimini destekleyen AKP hükümetinin başı Gürcü Recep, Sırbistan'ın da, kendi "toprak bütünlüğünü tekrar sağlamak" adına, Tanklarla Kosova'ya girip, şehirleri bombalayarak, işgal etmeye kalkışması halinde, Sırbistan'ın da "toprak bütünlüğünün korunmasından" bahsedecek midir?
Demokrasi ve insan haklarından bahsedenler; hiçbir devlet geleneği olmayan Kosova'yı , bağımsız devlet olarak kabul edip, tanımıştır..
1200 yıllık Devlet geleneğine sahip Abhazya ve Güney Osetya devletleri de, "ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı" ilkesinden yola çıkarak, bağımsızlıklarını ilan etmişdir.. Bu devletlerin uluslararası camia'ca tanınmaması, haksızlıktır ve politik ahlaksızlıktır..
Bu devletler, Faşist Gürcü yönetimince, katliama maruz bırakılan, Abhazya ve Güney Osetya halklarını destekleyeceklerine, Gürcü Faşistlerine yardım etmeye devam ederek, çifte standart uygulamaktadırlar..

Kafkasya Kökenli bütün namuslu insanlarımız! “Anavatanım Abhazyadır” diyen Yiğitler!
Gün, Faşist Gürcü yönetimine ve onların destekcisi AKP'lilere karşı, her yöntemi kullanma zamanıdır..

Eşref Abaza
(e.abaza@web.de)09.08.2008

(40,)2.4.2008.(Abhazya'nın düşmanlarından eskinin Mao'cusu, şimdinin "Türkiye Türklerindir" diyen, Gazetenin yazarlarından Hadi Uluengin'e CEVAP..)

José Marti Küba Dostluk Derneği Yönetim Kurulu’nun yazısı

Hadi Uluengin,
Bu metin, 1 Nisan 2008 tarihinde Hürriyet gazetesindeki "Fidel'e Destan Cehalet Bostan" başlıklı köşe yazınıza binaen kaleme alınmıştır. José Marti Küba Dostluk Derneği olarak söz konusu yazınızdaki tek isabetli unsurun cehalete dair vurgunuz olduğunu düşünüyoruz. Ancak ortada bir cehalet varsa, bu cehalet sizinkinden başkası değildir.Açıkçası kendi geçmişinize küfretmeniz, kendinizi inkâr etmeniz, hayatınızın bir dönemini cinnet ya da nöbet olarak adlandırarak cinnete/psikiyatrik nöbetlere olan meylinizi sık sık ifşa etmeniz bizi ilgilendirmiyor. Bu yöntem, ülkemizde sizin tarafınızdan ve bir dizi arkadaşınızca etkili biçimde kullanılan bir geçim kapısıdır. Ancak, Türkiye halkının büyük bölümünün oldukça anlaşılır ve sandığınızdan çok daha siyasal gerekçelerle Küba'ya hissettiği dostane duygulara karşı gösterdiğiniz tahammülsüzlük ve dünyanın bir diğer köşesinde eşitlik ve özgürlük temelinde kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülkenin inşasına uğraşan, tüm Latin Amerika halklarına ilham kaynağı olan milyonlarca insana karşı girişmiş olduğunuz terbiye yoksunu saldırı José Marti Küba Dostluk Derneği olarak bizi yakından ilgilendirmektedir.Uluengin,Türkiye halkı, Küba'ya baktığında ulusal egemenlik mekanizmalarını kendi eline almış, iç ve dış politikada bağımsız bir ülke görmekte, daha yakından bakanlar Küba'nın bu egemenlik mekanizmalarını tüm nüfusa yaydığını fark etmektedir.
Türkiye halkı, Küba'ya baktığında eşit ve parasız eğitim ve sağlık rüyasını gerçek kılmış bir ülke görmektedir. Biraz daha dikkatli bakılınca kıt kaynaklara sahip olan, üstüne üstlük ABD ablukasına direnen bir ülkenin dünyanın dört bir yanında on binlerce doktoruyla yoksul insanlara ücretsiz sağlık hizmeti sağladığı da görülebilmektedir.Türkiye halkı, Küba'ya bakınca tahayyül edemeyeceğimiz kadar ucuz ve sağlıklı konutlarda yaşamanın merkezi önemde bir sorun olarak ele alındığı, tüm yurttaşlarının bu hakka kavuşmasını öncelikli hedef olarak önüne koyan bir ülke görmektedir.
Okyanusların ötesinde bulunan, bugün bağımsızlığını kaybetmekle yüz yüze gelmiş bir halkın evlatları tarafından tüm bunların çıplak gözle bakıldığında görülebilmesi, yukarıdaki saptamaların, sizin gibi köşe sahiplerinin kara çalmaları ile üzerleri örtülemeyecek birer vakıa olduğunu göstermektedir. Bu durum Küba Devrimi'nin bütün insanlığı ileriye götürme, daha güzel, onurlu bir gelecek inşa etme uğraşında bugüne değin önemli başarılar elde ettiğinin bir göstergesidir.Hadi Bey,
Argümanlarımızın sizinkiler gibi "cehalet bostanı"nda yetişmediğini gösterebilmek adına birkaç veri vermek ve kimi bilgileri buraya aktarmak faydalı olacaktır. Ancak burada bilgi eksikliğinizi gidermek gibi bir amacımız olmadığını söylememiz gerekiyor. Tüm dünyada insanlığın soluk borularının emperyalist merkezler ve tekellerce tıkandığı, özgürlükten yalnızca sermayenin önündeki engelerin kaldırılmasının anlaşıldığı, insanlığın asırlardan bu yana biriktirmiş olduğu değerlerin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı ve nihayet tüm insanlığın korku, açlık, işsizlik gibi şantaj mekanizmaları ile onursuzluğa mahkûm edildiği böylesi bir dönemde tüm bunlara karşı ayakta duran ve insanlığın onurunu kurtaran küçücük bir adaya ağız dolusu küfürler etmek bilgi eksikliği ile değil ancak derin bir ahlaki yoksunluk ile açıklanabilir.
Küba hakkında netliğe kavuşturulması gereken noktalardan ilki özgürlük ve demokrasi ile ilişkili...
Küba'da özgürlükler, sosyal haklar ve ulusal egemenlik, 2002'de mevcut halini almış olan anayasa tarafından güvence altındadır. Küba Anayasası'nın 6. ve 7. bölümleri "eşitlik" ilkesinin hayata geçiş mekanizmalarının somutlanışı ile "temel hak ve hürriyetler"e ayrılmıştır. Kübalıların gelişmiş kapitalist ülke insanlarının dahi sahip olmadığı pek çok hakka sahip olduğunu ilk-gençlik yıllarınızda okumuş olduklarınızın üzerine bir şeyler koymak ihtiyacı hissettiğinizde hemen göreceksiniz. Bunun yanı sıra, demokrasi ve seçimler kapitalist dünyada çok kötü sergilenen bir temsil halini almışken ve söz konusu "demokratik" mekanizmalar uluslararası tekellerin çıkarlarının tasdikinden başka bir anlama gelmez durumdayken, Küba sosyalist demokrasinin en gelişkin biçimini hayata geçirme ve bunu mükemmelleştirme uğraşı içindedir. Küba demokrasisi, ülkemizin verili durumu içinde hayal dahi edemeyeceğimiz pek çok "yabancı" unsur taşımaktadır. Küba Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, 20 Ekim 2007 tarihinde soL gazetesindeki yazısında (http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=15317) Küba'daki demokratik katılım mekanizmalarını oldukça net bir biçimde anlatmaktadır. Özetleyecek olursak:
-Küba'da belediyeler düzeyinde doğrudan demokrasi benzeri bir sistem vardır. Belediye meclisi üyeleri mahalle toplantıları ile seçilmektedir.-Küba Komünist Partisi, bir seçim partisi değildir, halkın öncülüğünde oluşturulmuş bir siyasi güç olarak, toplumun rehberi ve yönlendiricisidir. Ne aday önermelerine ne de seçimlere müdahale etmektedir, tüm bunları doğrudan halk yapmaktadır.-Gizli ve doğrudan oy kullanılmakta ve oy kullanma işlemi zorunlu tutulmamaktadır.-16 yaşın üzerinde her vatandaş seçme ve seçilme hakkına sahiptir.-Temsilciler genelde halkın çıkarlarına cevap vermeyen bir sınıfı temsil eden, elit siyasi sınıf arasından ya da bunu amaçlayan herhangi bir parti tarafından seçilmezler.
-Küba'nın demokratik sistemi, seçilmiş bir adayın, görevlerini yerine getirmediği takdirde yine aynı seçmenler tarafından görevinden alınabilmesini sağlamaktadır. Ayrıca, seçilmiş temsilciler, yaptıklarının hesabını seçmenlerin önünde periyodik olarak vermek zorundadır.-Bir kişinin seçilmesi için parasının olması gerekmemektedir.-Milletvekilleri hiç bir imtiyaza sahip değildir. Seçilmeden önceki maaşlarını milletvekillikleri esnasında almaya devam etmektedirler.Küba'da son seçimler 2007'nin Ekim ayından başlayarak 2008 Ocak'ına dek sürmüştür. Bu seçimlerin son etabı olan genel seçimlerde katılım %96,89 oranında gerçekleşmiş, Fidel Castro %98,27 ve Raul Castro %99,37 gibi oldukça büyük halk desteği ile yeniden milletvekilliğine seçilmişlerdir. Bu seçimlerin ardından da Fidel, artık Devlet Başkanı görevini üstlenmeyeceğini açıklamıştır. Dolayısıyla Fidel Castro'ya dönük diktatör suçlamanızın hiçbir nesnel temeli yoktur. Eminiz ki; bu yazınızda değinmeseniz dahi bir sonrakinde mutlaka atlamayacağınız mesele Raul Castro'nun devlet başkanlığına seçilmesi olacaktır. Ona ilişkin söylenecek ise şudur: Fidel, hastalığı esnasında görevi kardeşine değil; anayasaya uygun biçimde Devlet Başkan Yardımcısı'na devretmiştir. Raul, bu görevi üstlendiği için Devlet Başkanlığı'na vekâlet etmiştir. Fidel'in Devlet Başkanlığı'na aday olmayacağını belirtmesinin ardından ise Devlet Başkanı milletvekilleri tarafından seçilmiştir. Raul, Fidel'in kardeşi olduğu için değil, Küba Devrimi'nin bir önderi ve Küba halkının sevgilisi olduğu için, sosyalist Küba'nın kazanımlarına sahip çıkacağına olan inançla devlet başkanlığına seçilmiştir.Raul'ün ardındaki halk desteğinin boyutları ise yukarıda aktardığımız oy oranlarından anlaşılmaktadır. Son dönem başka bir bağlamda ve ülkemiz özelinde yazılarınıza yansıyan "çoğunluk" merakınızla yapmış olduğunuz diktatör suçlaması çelişmemekte midir, Uluengin?Üstüne üstlük yazınızın son kısmında talihsizlik ya da kalem sürçmesi ile açıklanamayacak büyük bir skandala imza atmış durumda olduğunuzun farkında mısınız acaba? Devrim öncesi Küba topraklarını devrimcilerin ve yurtseverlerin kanları ile sulayan Batista, yalnızca Küba'da değil tüm insanlık nezdinde meşruiyetini kaybetmiş bir diktatör konumundaydı. Bunu ABD yanlıları da dâhil olmak üzere dönemin dünya basınının Küba Devrimi'ne ilişkin değerlendirmelerinde görmeniz gayet olasıdır. Batista'nın kanlı diktatörlüğünü sizin "ah nerede o eski güzel günler" olarak anmanıza neden olan ise Kübalı ve ABD'li emekçilerden çalınan paralarla inşa edilen kumarhane, fuhuş ve Küba'nın zenginliklerini sömüren tekellerin egemenliğine dayalı bir ekonomidir. Bunun güzellemesinin yapılması olsa olsa sizin üslubunuzla mümkün olabilirdi. Kaldı ki tablonun sosyal adalet, gelir dağılımı gibi başlıklarda sizin anlattığınız denli parlak olmadığına ilişkin verileri de talep ettiğiniz takdirde size iletebiliriz. Böylesi karanlık bir döneme ilişkin yürütülecek tartışmayı gündemimize almamızın bile "çukurlaştırıcı" bir etkisi olacağına inandığımız için bu verileri burada aktarmayı gereksiz buluyoruz.
Hadi Bey,
Sağlık ve eğitim konularında ise Küba'nın olağanüstü başarısı kapitalist merkezler ve uluslararası organizasyonlar tarafından dahi kabul edilmektedir. Bu başarılar esasen kimi rakamlara hapsedilemeyecek kadar büyük başarılardır. Küba'da sağlık sisteminin organizasyonu ve etkin işleyişi bilinmektedir. Bu organizasyonel başarının çıktıları ise sağlık istatistiklerine yansımaktadır. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2006 durum raporlarına göre Küba'da bebek ölüm oranı binde 7 iken ABD'de binde 8 Türkiye'de ise –ne yazık ki– binde 32'dir. Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz nokta ise Küba'nın kişi başına gayri safi yurtiçi hâsılasının yalnızca 4.500 $ olmasıdır. ABD'nin milli geliri bu meblağın 10 katından fazla iken, Türkiye de bu meblağı ikiye katlamaktadır. Bunun yanı sıra, dünyada tekellerin sosyal sorumluluk projeleri olarak parlatıp hayata geçirdikleri kimi göstermelik adımların kat be kat fazlasını Küba kendi başına yapmaktadır. Dünya üzerinde 73 azgelişmiş ülkede toplam 36 bin 578 Kübalı doktor çalışmaktadır. Bu yılsonuna kadar yardım edilen ülke sayının 81'e çıkması beklenmektedir.Eğitim konusunda söyleyeceklerimiz de bunlardan farklı değil. Küba'da herkese üniversiteye kadar eğitim imkânı sunulmakta. Ülkemizde 1 milyon çocuğun temel eğitimden dahi yoksun kaldığı düşünüldüğünde başarının boyutları ortaya çıkmaktadır. Sizin ezbere bilgileriniz arasında yer alıyor mu bilemiyoruz ancak Küba'nın eğitime ilişkin en özgün katkılarından bir tanesini "Evet Başarabilirim" isimli program oluşturuyor. Bu program kapsamında okuma yazma bilmeyen yetişkinlere onların sayılara olan aşinalıkları kullanılarak okuma yazma öğretiliyor. UNESCO, bu yöntemi tam beş kez ödüllendirmiş durumda. Küba'da bu yöntem okuma yazma bilmeyenlerin olmaması nedeniyle uygulanamıyor, ancak Latin Amerika ülkelerinde yaygın biçimde kullanılıyor. Bu da Küba'nın eğitimi yalnız binalar yapmaktan ibaret algılamadığını ve devrimci bir pedagojinin insanlığa çok şey vaat ettiğini gösteriyor. İşsizliğin yalnızca %2 olduğu ve sıfırlanmasının hedeflendiği Küba'da okulların işsizliği gizlemek için kullanılan bir paravan olmadığını bilmiyoruz söylemeye gerek var mı?Bütün dünyada sosyal devletin tasfiyesine gidilirken eğitim, sağlık, konut gibi pek çok başlıkta Sosyalist Küba Cumhuriyeti'nin ulaştığı başarılarla ilgili daha detaylı bilgiyi, Soğuk Savaş'tan kalan gözlüklerinizi çıkardığınız durumda siz bile kolaylıkla bulabilirsiniz.Hadi Bey,
Küba halkına ve bu halkın tarihsel kazanımlarına dönük saldırılarınız o denli düzeysiz ki yazınız derin ve irinli bir çukurdan yazılmış izlenimi uyandırıyor. O çukura inmeden size sesimizi duyurma gayretimizin arkasında, kaynakları arasında Küba sosyalizminin ve halkının kazanımları da olan terbiyemiz yatmaktadır. Küba'ya ilişkin her yazınızda, yazarlığınızın sınırlarını gösterir biçimde aynı sözcüklerle ifade ettiğiniz ve bir pedofili eğilimi intibası uyandıran Kübalı "küçücük kızlara" ilişkin gözlemlerinize layığıyla yapılacak bir değinmenin bahsettiğimiz terbiyemizin sınırlarını zorlama ihtiyacı doğuracağını biliyoruz. Bu nedenle yazınızın en irinli bölümlerine ilişkin değerlendirmemiz olarak söz konusu ifadeleri kişiliğinizin ve yazarlığınızın bir göstergesi kabul ettiğimizi söylemekle yetiniyoruz.Küba sosyalizminin elbette kimi sıkıntıları ve sorunları var. Küba'nın gücü bu sorunların insanlığın evrensel birikimi lehine çözme inadındadır. Elbette bu sorunları burada sizinle paylaşacak değiliz. Küba sosyalizminin size verilecek hesabı olmadığı kanaatindeyiz. Ama yine de tarihin mantığıyla barışık, devrimi daha ileri taşımak konusunda inançlı Küba'nın tüm insanlığa vermiş olduğu dersten sizin de nasibinize bir şeylerin düşeceğinden kuşkumuz yok.
José Marti Küba Dostluk Derneği Yönetim Kurulu

(38.)11.11.2007.KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’NİN AÇIKLAMASI

Bu Site; Kafkasyalılar Birliği’nin Türkiye ve Kafkasya üzerine, hangi konularda ve hangi tarihler’de neler söyleyip-yazdığını, bugüne ve yarına nasıl bakmakta olduğunu; ulaşılamayan insanlarımıza da, iletilebilinmesi için hazırlanmıştır.

Kafkasyalılar Birliği 21 mayıs 1989’da Diaspora’da, Anavatanımız ve Kafkasyalılık için gerekenleri yapmak üzere, Kafkasya Kökenli Devrimcilerin ve diğer Vatanseverlerin kurduğu ilk anti - faşist örgüttür. Amblemi, Kırmızı zemin üzerinde, iki ucu üzerinde duran siyah Yıldız'dır.Kafkasyalılar Birliği; 23 Temmuz 1992’den itibaren, çalışmalarının merkezine ABHAZYA’yı yerleştirmiştir. Bu nedenden dolayıdır ki, Kafkasyalılar Birliği’nde “ölüm hoş geldi, sefa geldi” diyen Abhazya kökenliler çoğunluktadır.

Kafkasyalılar Birliği; Türkiye’yi, ortak vatan olarak gördüğü için, Türkiye’nin bağımsızlığı, refahı, huzuru ve şerefi için mücadele eden, Türk vatanseverlerinin de yanındadır.

Kafkasyalılar Birliği; 1996 mayıs ayında yaptığı 2.Kongre’sinde, Dünya geneli ve ABHAZYA özelindeki gelişmeleri değerlendirerek, kuruluş bildirgesinde bazı değişiklikler yapmış ve bunlar, 3. ve 4. kongrelerinde alınan yeni kararlarla desteklenmiştir.

Kafkasyalılar Birliği’nin temel görevleri içindeki;

“Asimile olmamış Kafkasya kökenlileri, Diasporadaki her türden olumsuzluklardan korumak ve hayatın her alanında onları destekleyebilmek için, iç dayanışmayı örgütlemek ve layık olanların anavatanımız Kafkasya'ya geri dönebilmelerini sağlamak.

Kafkasya kökenlilerin kurdukları tüm Dernek, Federasyon, Vakıf, Kulüp, Konsey, Komite ve benzeri kuruluşların içinde görev üstlenmek. Gereken yeni kurumların oluşmasına katkıda bulunmak. Tüm sivil toplum kuruluşlarının, birlikte tavır koyabilmeleri için, üstüne düşenleri yapmak. Ulusal ve Sınıfsal bilince sahip Kafkasya kökenlilerin sorumluluk üstlenmelerini sağlamak.

Bulunulan ülkelerdeki; barış ve demokrasiden yana olan Parti ve demokratik kitle örgütlerinin içinde, ulusal ve demokratik hakların savunucuları ile birlikte hareket etmek.
Kafkasya kökenlilerin, bulunulan ülkelerin yerel yönetimlerine ve parlamentolarına seçilmesi için destek sunmak. Oralara seçilenlerin, ABHAZYA ile iyi ilişkiler geliştirme çalışmalarına, katkıda bulunmak.

Kafkas cumhuriyetlerinde barışın sağlanabilmesi amacıyla; Güçlü Demokratik bir Türkiye ve Demokratik bir Rusya'nın yaratılması ve bu iki ülkenin dost olması için uğraşan herkesle, ilişkiler geliştirmek.Anavatanımızdaki kardeşlerimizle her alanda birlikte çalışmak.Kafkasya Kökenlilerin başka kişilerle veya kendi aralarında olabilecek sorunları, her yöntemi kullanarak aştırmak.

Halkımıza zarar vermek isteyenleri; uyararak, ikna etmeye çalışarak veya dışlayarak, bu tür “unsurları” ABHAZ toplumundan uzak tutmak.Kafkasyalılar Birliği’nin kalıcılığını sağlayabilmek için, disipline önem vermek kararları,“ halen önemini korumaya devam etmektedir..
Kafkasyalılar Birliği
11.11.2007

(37.)14.9.2007.NAMUSLU İNSANLAR BİZİ SEVER. E.ABAZA

Mart 2005’den bugüne; Vural ABAZA, Aziz ABAZA, Kenan ABAZA ve ben Eşref ABAZA; http://www.yeniyol.org/, sitesine; ABHAZYA’nın tarihi ve bugünü, Türkiye Kurtuluş Savaşında ÇERKESLER ve Türkiye’yi acınacak duruma düşürenler hakkında yazılar göndermiştik..“Hırsızlardan, Ahlaksızlardan, Takiyyecilerden ve diğer hainlerden nasıl kurtulunur?” sorusuna da, çözüm önerilerimizi aktarmıştık.. Bu yazılarımızdan bazıları yayınlanmışdır..

..Aziz ABAZA; Attila İLHAN’a ve Katapulk isimli kişiye verdiği cevaplardan birisinin sonunda; “Herkes, gen’lerine uygun biçimde yaşar!” sözüne inanıyoruz.. Onun için, “laf ebelerine” ve “rüzgar güllerine” de, kızmıyoruz.. Yeter ki, “kulvarlarından” bize ”laf” atmasınlar” demişti.. Attila İLHAN’ın ölmeden evvel, “kulvarından” biz Çerkesler aleyhinde yazdığı yazıya, Abhazya kökenli J.Pilot Binbaşı Erol SOYSEVER 13.05.2005 tarihinde, Aziz ABAZA’da 10.06.2005’de, ona cevap verdikleri için, başka bir yazıya gerek duyulmamışdı..Yaklaşık 2 yıl sonra, bu sefer de Abdullah ÖCALAN “kulvarından,” biz Çerkeslere laf atmaya başladı.. Buna cevap yazma görevi de bana düştü..
A.ÖCALAN’nın bazı düşüncelerine “taktik yaklaşım” gösterenlerin dikkatini çekmek adına, sayın Ömer GÜRCAN’ın yazısından da alıntılar yaparak; A.ÖCALAN’ın avukatlarıyla yaptığı görüşme notlarının, bizlere hatırlattıklarını ve düşündürdüklerini aktaracağım. Umarım bu yazı yayınlanır....
Abdullah ÖCALAN, Roma’da olduğu sırada, Özgür politika gazetesi ile yaptığı ikinci röportajında, “Teslim olmaktansa kahramanlık eylemini tercih edeceğimi, bunu tereddütsüz yapacağımı herkes bilmelidir”diyor ve etrafına yiğitlik taslıyordu. Fakat Kenya’da yakalanıp, Türkiye’ye getirilirken, Uçak’da gözlerini açar-açmaz, korku ve panik içinde, Türk görevlilere; “benim anam da Türk.. fırsat tanınırsa hizmet etmeye hazırım“ diyerek, “nenesinin Türkmen” olduğunu açıklayarak, teslimiyetini ilan ediyordu..
TKP merkez komitesi üyesi Nazım HİKMET bir dizesinde.. “mesele esir düşmekte değil, mesele teslim olmamakta” demişti, Tabii ki Nazım HİKMET bu sözleri, Korkaklar için değil, Devrimciler ve diğer Vatanseverler için söylemişdi..
A.ÖCALAN, ”Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” devletini kurmak amacıyla PKK’yi oluşturmuştur. O zamandan bu yana da başındadır.. “Vatan-Millet-Bağımsızlık ve Şehitlik“ diyerek, Onbinlerce Kürt’ü ölüme göndermiştir. Şimdi ise; “30 yıldır yanlış yaptığını” söyleyerek, ”ayrı bir Kürt devletine karşıyım” diyerek, “şehit ailelerinden özür” dileyerek, nedamet getirmektedir.. Fakat çok ilginçtir, “Vatan-Millet-Bağımsızlık ve Şehitlik“ propogandasıyla etkileyip, ölüme gönderdiği, Kürt gençlerinin ailelerinden ise hiç özür dilememektedir!.. Ve de ne acıdır ki, Mehmetçiklerin ölmesine neden olan siyasetçilerden hesap sormayan şehit anneleri gibi, Kürt gençlerinin ölmesine neden olan APO’dan da Kürt anneleri, şikayetçi olmamakta ve “madem ki bir Kürt devleti kurmak istemi gerçekçi değildi, bizim çocuklarımızı niye ölüme gönderdin” diyerek, hesap sormamaktadırlar..

İnsanlarını ajite ederek, ölüme gönderen A.ÖCALAN; yakalandıktan sonra yaptığı yazılı açıklamada “İmha olacağına, sağ ele geçmek daha akıllıcadır. Bu teslim oluyoruz demek değildir. Ama karşı tarafta öldürenler var. Kışlalı’yı bile öldürmediler mi? Baktın öleceksin, temsilcini gönderip ‘ben sağ ele geçmek istiyorum’ demelisin.” (A.ÖCALAN. Politik Rapor, Mem yayınları. S:150) “tespitiyle,” korkaklığına ve rezilliğine kılıf geçirmeye çalışmaktadır.. Bu mantıkla hareket ettiği için de, sorgucularınca “bir tokat bile atılmasına gerek kalmadan, sayfalar dolusu itiraflarda bulunan, korkak birisi” diye nitelendirilmişdir.
İşte bu korkak ve İTİRAFÇI APO, şimdiye kadar yaptıklarından ve düştüğü durumundan hiç utanmadan, BİZ ÇERKESLERİ hainlikle suçlamaya kalkışmışdır...

Kendisinden ve kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi önemsemeyen İTİRAFÇIBAŞI; 1992’de de, Abhazya’yı işgal eden, Gürcü faşistlerine karşı çıkmamıştır.. Yok edilmemek ve Vatanımız ABHAZYA’yı korumak için, savaşan ve destek arayan bizlere, “ayrılıkçı Abhazlar” demiş, YELSİN, ŞEVARDNADZE, ÖZAL, DEMİREL ve İNÖNÜ ile, aynı cephe’de olmayı tercih etmişdir..

..Ve bu gün İTİRAFÇIBAŞI; avukatları aracılığıyla, ortalığa yeni inciler saçarak, Türklerin, Kürtlerin ve Çerkeslerin arasına kama sokmaya çalışarak, CIA ajanı SAKAŞVİLİ ve “Türkiye’yi Pazarlamakla mükellefim” diyen Takiyyeci Gürcü TAYYİB E ile birlikte, bize karşı savaş açmışdır..

İTİRAFÇIBAŞI; bunu yaparken “MED-TV’nin” devamlı konuklarından (1971’de yüzlerce vatanseverin işkence görmesinin müsebbibi) olan MİT ajanı Prof. Mahir KAYNAK’tan, Ömer Lütfi METE ve Hüseyin Nihal ATSIZ “gibi” kişilerden edindiği “bilgilerden” yararlanmakta ve Çerkes Ethem’e, İhtilalci Çerkes Kurmay Albay Telat AYDEMİR’e ve de kendisi gibi sandığı Biz Çerkeslere, çamur atmaya kalkışmaktadır..Takiyyeci Gürcü TAYYİB E‘nin Türkiye’yi, ABD ve AB’ye satma planlarına tepki ve-renlerden ve bu vatanseverleri destekleyen Bizlerden ve onun yanlışlarına karşı “Duran” Devrimcilerden nefret eden İTİRAFÇIBAŞI, yanlız değildir..

Onun “takımından” Ahmet KARAMAN da 23.5.2002 tarihli Özgür Politika gazetesinde, Çerkes İnatlı Cumhurbaşkanı başlıklı yazısında; “Ahmet Necdet Sezer, yeryüzünde artık, nesli, izi kalmamış, sadece TC’de ‘Kemalizm’ adıyla yürürlükte bulunan diktatoryal sistemden fazla rahatsız değil.. ..Kendi kökleri olan Çerkezlerin, kendi kimlik ve kültürlerinden koparılarak, ne o, ne de bu olan bir meleze dönüştürülmesi, bu açıdan kendisini rahatsız etmiyordu.” diyerek,
Solcu geçinen Prof. Dr. Çetin Yetkin de; “bu gibi alçaklar, sizin ona göstermenizi sağladıkları güvene, dostluğa, içtenliğe, günü geldiğini düşündüklerinde, hıyanet ederler. Sizi içinizden vururlar, sırtınızdan hançerlerler. Hıyanetin ölçüsü, o hainin sizin dostluğunuzu ve güveninizi ne denli çok sağlamayı başarmışsa, o denli artar. Hatta, hıyanetin en can alıcı gün ve saati gelinceye değin, Çerkez Ethem gibi, sizin davanıza eylemli katkılarda da bulunur bunlar. Bu tür hainlerin sundukları saygının ve övgünün, bir soysuzun amacını gizlemek için sırnaşıp yaltaklanması olduğunu anladığınızda çoğu zaman o yapacağını yapmıştır” diyerek,

Togan YILMAZTÜRK(http://ATSIZ.org)’da; “..Çerkez ve Abazalar’ı Rusların elinden kurtardık. analarını Rusların altından alıp namuslarına sahip çıktık, yurt verdik ev verdik aş verdik ama onlar Büyük Adige diye yanıp tutuşuyorlar yıllardır içten içe Türk düşmanlığı yapıyorlar ne yapalım dünya halidir diye aldırış etmeyelim(mi)..

..Çeçenler’in Mohaçkale’de Kumuk Türklerinin evlerini, iş yerlerini Vahabilik adına yağmaladıklarını ise dünyaya duyurmayalım.(mı) diyerek, Faşistler ve solcu geçinen sahte-karlar ve APO efendi, aynı cepheden, “Bize” saldırmaktadırlar..

.ve İTİRAFÇIBAŞI sonra da; “Biz toplumsal barış istiyoruz, ben savaşa siyaseten de, ahlaken de karşıyım“ demiş..

İTİRAFÇIBAŞI’ya soruyoruz; “Toplumsal barış” istiyorsun da, biz Çerkeslere niye düşmanlık güdüyorsun? 30.000 kişiden fazla insanın ölmesine sebep olurken siyasetçi değildinse, NE idin? Savaş emirleri verirken ahlaksızdın da, Ada’da Genç Osman’a benzetilince mi ahlaklı oldun?.İTİRAFÇIBAŞI; seçimler konusunda da “Bizim Türkler ile bir sorunumuz yok. Demokratik işbirliği olabilir“ demiş..

İTİRAFÇIBAŞI’nın sadece kendisine yalakalık (dalkavukluk) yapan “solcularla,“ Takiyyecilerle ve ABD ile sorunu yoktur.. Onun sorunu Vatanseverlerdir. Kimi Vatanseverlerin isimlerini ve inançlarını da, PKK içinde veya yanında olan bazılarını dizginlemek için kullanır. Bu isimlere ihtiyacının kalmadığını düşündüğünde ise, onları hemen unutuverir..İTİRAFÇIBAŞI; takiyyeci namussuzlara ve ABD’ye yaranmak ve de oyların bölünmesini sağlamak için, DTP’nin, Vatansever partilerle işbirliği yapmasını engellemiştir. Kürtlerin ve bazı Türklerin, bağımsız adaylar olarak seçimlere girmesini istemiştir.. Bu yaklaşımı ABD, AB ve onların uşaklarından olan TALABANİ ve BARZANİ alkışlamıştır. Prof.Baskın ORAN gibilere, “Çerkeslerden destek” geleceğini duyması üzerine de, DTP’lilerin ona oy vermesini engellettirtmiştir..İTİRAFÇIBAŞI; yeni bir savunma yazdığını söylüyor ve savunmasına ilişkin de şu açıklamalarda bulunuyor: “Bu savunmam sadece bizler için değil, aslında devlet için de önemli. Savunmamı son derece iyi yazdım. Görüşlerimi önemli derecede aktardım. Bir manifesto niteliğindedir. Bir kitap halinde basılabilir“
İTİRAFÇIBAŞI; yine riyakarlık yapıyor..Türk devletini bu kadar seviyordu ve düşünüyordu da, Binlerce Kürt ve Türk gencini, biribirine niye kırdırttı?. “TC’yi” milyarlarca dolar kayıba niye uğrattı?. Okulları, iş makinelerini, köyleri neden yaktı-yaktırdı? Oraya giden öğretmenleri niye kurşuna dizdirdi?

İTİRAFÇIBAŞI, şimdi bu yaptıkları için, özür diliyor ve af edilmeyi bekliyor. O nedenle de artık Üniter devleti savunmakta, “Ben ulus-devlete karşıyım, ayrı bir Kürt devletine karşıyım” demektedir..Oysa İTİRAFÇIBAŞI, bugün af edilse, “ben ulus-devlete karşıyım derken, T.C’yi de kastetmiştim“diyerek, ABD ile anlaşarak, “Her halkın kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini ABD’nin çıkarlarına göre dizayn ederek “neu-taktiklerini” hayata geçirmeye soyunur.. Ona uşak gibi bağlı olanlar da “Başkan, doğru söylüyor” der ve hemen onun ihanet çizgisinin peşine takılırlar..

İTİRAFÇIBAŞI; eskiden “Kürt halkı yüzyıllardır ihanet ve uşaklık ruhuyla eğitilmiştir. Biz bu kişiliği öldürüp, ona gerçek halk kimliğini giydireceğiz“ derdi. İTİRAFÇIBAŞI’nın tanımladığı Kürtler, bize göre ayna da gördüğü kişi ve yanında durmaya devam eden “düşünememe hastalarıdır.”
İTİRAFÇIBAŞI; konuşmasına “Çözüm istemeyenler devlet içinde azınlık bir gruptur“ diyerek devam ediyor ve “Bunların zerre kadar Türklükle alakaları yoktur. Bunların içinde bazı Kürtler de var. Türk halkı Kürt halkının kıyımına kesinlikle razı değil. Bizim de Türklere düşmanlığımız yok. Nenem Havva Türkmendi, çok da vefakar bir kadındı.. Bu grup ısrarla Kürtlere soykırım yapmak istiyor. Ermenilere ve Rumlara yaptıklarını Kürtlere de yapmak istiyorlar. Sorunu bu şekilde halletmek istiyorlar. Ermeni ve Rumlara yaptıklarınızı Kürtlere yapamazsınız. Kürtleri yok edemezsiniz. 25 milyonu nereye süreceksiniz! Güney’de gerekli bütün hazırlıklar yapılmış, Kürtler örgütlenmiş. Amerika Kürtlere her türlü silahı ve desteği vermiş,.. Bu şekilde çözmek isteyenler en büyük zararı veriyor. Bunlar içerisinde Çerkezler var, Araplar, Kürtler, Balkan kökenliler, Sabetayistler var ki, bunlar en tehlikeli gruptur, ama Anadolu Türkü yok. Bunlar aynen Osmanlı’daki yeniçeri ocağı gibi Türk kökenli olmayanlardır. Bunlar zamanın İttihatçılarıdır, neo-ittihatçılardır“ diyor, arkasından da, Nisan ayından başlayarak yapılan cumhuriyet mitinglerini de, “Son dönemde bir çok cumhuriyet mitingleri düzenleniyormuş. Bunlar Kızıl Elmacı denen gruplardır. Bunların çoğu Türk değil, Türklükle zerre kadar alakaları yok.” diye değerlendirmiş. Sonra da “Savunmam da bunları geniş olarak açıkladım. Biliyorsunuz bunlar Kurtuluş Savaşı’nda da etkindiler. Hatta Çerkes Ethem yandaşlarıyla Ankara’ya gelip meclise baskın bile yapmıştı. Hatta Mustafa Kemal için ‘O buraya gelirse, onu yok ederim’ diyordu. Bunların sayıları çok azdır, ama çok örgütlüler. Talat Aydemir de darbe yapmaya kalkışmıştı. İsmet İnönü o zaman bunlar için ‘Kurtuluş Savaşı’nda da başımıza bela oldular, halen de bela olmaya devam ediyor. Bunlardan kurtulamadık’ demiştir. Bunlar çok azdır, ama örgütlü ve darbecidirler” diyor..

İTİRAFÇIBAŞI; mitinglere katılılanlara iftira ediyor. Türkiye’yi satmaya devam eden Takiyyecilere karşı oldukları için insanlar, meydanları doldurmuşlardır.. O insanlar “neu-ittihatçı, neu-Enverci, kızıl elmacı” falan değildir. Onlar sadece ve sadece Türkiye’yi çok sevenlerdir. Bu nedenle; Biz Kafkasya kökenliler de, vatanlarını sevenlerin yanında olmuşuzdur..
İTİRAFÇIBAŞI, gündemi saptırmak ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin önemli yerlerinde görevlerini yapmakta olan Çerkesleri ve başka “bazı” Çerkesleri etkisizleştirebilmek için, bütün ÇERKESLERE kin kusmaktadır..

Oysa Abdullah ÖCALAN “1920’lerin güncelleştirilerek, Mustafa KEMAL’in yapmak istediği reformların tamamlanmasını, üniter devlet yapısı içinde, eşit ve özgür yurttaşlar olarak, Türk ve Kürtlerin kardeşçe birarada yaşamasını” istediğini açıkladığında, BİZLER bu düşünceye katıldığımızı açıklayarak, “akan kanın durdurulmasını sağlamak için arabuluculuğa” bile soyunmuştuk..
İTİRAFÇIBAŞI ise; şimdi “tarihsel bir yalanı” tekrarlayıp duran Kahpelerle, aynı ağızla konuşarak, bizim ulusal kimliğimize saldırmaktadır.. Artık BİZ–HEPİMİZ, “APO’nun ihanet etmeden duramayan megaloman bir hain” olduğuna inanmaktayız..Türkiye için toprağa ve zindanlara düşen biz Çerkeslerden, sağcısı da “solcusu” da, İTİRAFÇIBAŞI da -ulusal kimliğimizi öne çıkararak- hiç bahsetmez.. BUNLAR; Edebiyat, Müzik ve Spor alanında dünyaca tanınanlarımızdan, Devlet adamlarımızdan (General, Millet-vekili, Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olanlarımızdan) ve hatta 1932’de Dünya güzeli seçilenimizden hiç “Çerkes” diye bahsetmez.. Bizleri Dünya’ya Türk olarak duyuyarak, öğünürler.. Hatta işlerine gelince siyahi sporcuları da “Türk” yaparlar.. BUNLAR; Türkiye’ye saldıran düşman Anzakları, İtalyanları, İngilizleri ve Fransızları “dost ve müttefik“ diye kucaklarlar. Fakat Türkiye için savaşmış ve savaşan Bizleri ise, İTİRAFÇIBAŞI’nın yaptığı gibi, her fırsat da “kahpece yalanlarla” karalamaya kalkışırlar..

..Evet, İTİRAFÇIBAŞI!.. söylediğin gibi biz Çerkeslerin sayısı azdır.. Çünkü biz köpekler gibi çoğalmayız. Biz’de nicelik değil, nitelik önemlidir. Hatta Biz’de nüfus sayımı bile hoş karşılanmaz. Çünkü bizim kültürümüzde sadece hayvanlar sayılır!. Bu mantık ve nitelikde bir ulus olduğumuzdan dolayıdır ki; Rus ve Gürcülerin açıklamalarına göre, bizim nüfusumuzdan, yaklaşık 45 kat fazla olan Gürcüstan’ın, işgalci Faşist birliklerini ve Ukraynalı lejyonerleri, 14 ay süren halk savaşımımızın bitim tarihi olan 30 eylül 1993 de, son darbeyi vurarak, perişan etmişizdir!.

..Evet, Biz Çerkesler Çarlık Rusyasında, Osmanlı imparatorluğunda ve sonra da Türkiye’de, Suriye’de, Ürdün’de, Mısır’da ve Sovyetler Birliği’nde uğradığımız ihanetlerden dolayı, mecburen örgütlenmeyi çok iyi öğrendik.. Bu nedenle de yaşadığımız her yerde; namussuzlar, hainler, menfaatperestler, dönekler, muhbirler ve itirafçılar bizlerin “darbelerinden“ hep korkmuşlardır ve de korkmaya devam etmektedirler..İTİRAFÇIBAŞI, “incilerine“; ”Mustafa Kemal’in anlayışı biraz farklıdır. M. Kemal başta Kürtlerle ittifak yaptı. Kurtuluş Savaşı’nı kimseden para almadan yürüttü. Düyun-u Umumiye’yi kaldırdı,” diyerek, devam ediyor..
İTİRAFÇIBAŞI, yine eksik ve yalan söylüyor. Kurtuluş savaşındaki, Biz Çerkeslerin rolünü atlayarak, gizleyerek ve bize çamur atarak yorumluyor.. Atatürkçü geçinenlere, faşistlere ve sahtekarlara kuyruk sallayarak, “af edilmeyi” bekliyor.. O nedenle de, Kurtuluş savaşı sürecini alt üst ediyor...

Oysa olaylar İTİRAFÇIBAŞI’nın, dediğinin tersidir.. Kurtuluş savaşının Gerilla kuvveti olan Kuvayi Seyyare, Kuvayi Milliye, Tedip Alayları ve Yeşil Ordu’yu kuranlar Çerkes ETHEM ve diğer Çerkeslerdir.. Başlatılan Gerilla savaşı için gereken ilk silahlar da, Teşkilatı Mahsuse’nin Başkanı Çerkes Eşref Sencer KUŞÇUBAŞI’ndan temin edilmiştir..10 Eylül 1920’de BAKÜ’da kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin ilk genel sekreteri Ethem NEJAT Çerkesdir.. M.Kemal’in öncülüğünde kurulan resmi TKP’nin ilk genel sekreteri Hakkı BEHİÇ de Çerkes’dir...İzmir’in işgal edilişini protesto etmek üzere Sultanahmet mitingini örgütleyen iki hanımdan biri de Çerkes Melek hanımdır.. İzmir’in İşgali üzerine; kendiliğinden Afyon’daki Tümeniyle ilk olarak, seferberlik ilan eden de, Çerkes kurmay Yarbay Mahmut beydir..İstanbul hükümetini ve Anadolu ihtilalcilerini temsilen, Amasya’da yapılan toplantı’da hazır bulunan ve orada alınan kararlara iştirak eden 5 kişilik heyetten Mustafa Kemal’in dışındakilerin hepsi ÇERKES’dir ve Amasya Tamimi’ni; Mutafa KEMAL ve Çerkes Rauf ORBAY birlikte hazırlamıştır..Amasya buluşmasının, Sivas ve Erzurum kongrelerinin güvenliğini sağlayanlar Çerkeslerdir.
Meşhur “Hücum Taburları” ve “Karakol Örgütü” kurucusu ve Anadoluya silah ve de Kurtuluş savaşı için lazım olan kadroları “kaçırmayı” örgütleyenlerin başı da, Atış Okulu Kumandanı Yenibahçeli ŞÜKRÜ’dür ve o da Çerkesdir..
“Yoldaş Cemiyetini” “direniş örgütünü” ve “Çeçen müfrezelerini” kuran; Süleyman SIRRI ve kardeşi Mecit TOYDEMİR beyler de Çerkes’dir..Padişah yanlısı ayaklanmaları en sert şekilde bastıran da Çerkeslerdi..TBMM.’nin seçtiği ilk Başvekil Rauf ORBAY ve ilk Dışişleri Bakanı Bekir Sami de Çerkes’dir..

Bu süreç içinde “Katli vaciptir veya Vatan hainidir” denilerek, Bize hedef gösterilen “Osmanlı sadrazamları, Başbakan Nihat ERİM ve ASALA’nın bazı kadroları da” Çerkeslerin elinden kurtulamamışlardır..
Diaspora’da yaşanılan -yaklaşık 150 yıllık- sürede, yönetimde olanların Bizlere ihtiyaçları kalmadığı her dönemde; Çerkes ETHEM ve YAKUP CEMİL gibi, Çerkes halkının Fedaileri, hep ihanete uğramışlardır.. Kendi Ülkelerine ihanet eden Hainler ise “Kahraman” ilan olunmuş ve ölünceye kadar da ülkelerine çeşitli biçimlerde ihanet etmeye, devam etmişlerdir.

Bu hainlerin önde geleni ise; İTİRAFÇIBAŞI’nın fikir babalarından olan İNÖNÜ’dür. Kurtuluş savaşı sırasında; Bizler Anadoluyu işgal edenlere ve Padişah yanlısı isyancılara karşı savaşırken, Erzurum ve Sivas kongrelerinde “toparlanma” çalışmaları sürdürülürken, İNÖNÜ ise İstanbul, Maltepe’deki evinde; Türkiye’yi Amerikan mandası’na sokmak için, planlar yapmaktaydı.. O nedenle de; İ..İNÖNÜ’nün Erzurum Kongresinde, Sivas Kongresinde, Samsun ve Amasya buluşmalarında ismi geçmez!..........

İTİRAFÇIBAŞI; Kurtuluş Savaşının Tarihini ve Kurtuluş Savaşının ve sonraki dönemin Gerçek Kahramanlarını; Çerkes Kurmay Albay Talat AYDEMİR ve Devrimci Süvari Binbaşı Fethi GÜRCAN’ı anlatan kitaplardan, H.İzzettin DİNAMO’nun Kutsal İsyan adlı 7 ciltlik eserinden, Muhittin ÜNAL’ın 245 sayfalık Kurtuluş Savaşında Çerkeslerin Rolü isimli kitabından, Yusuf BÜYÜKBAŞARAN, Yavuz BAHADIROĞLU, İsmet BOZDAĞ, Muhittin NALBANTOĞLU, Hamdi ERGÜNER, Yalçın KÜÇÜK, Soner YALÇIN, Bülent ULUER, Vural ABAZA, Cemal ŞENER, Toktamış ATEŞ, Ergün HİÇYILMAZ, M.Kemal ÖKE ve Cemal KUTAY’ın kitaplarından ve yazılarından öğreneceğine, gidip “Ajanlardan-Gericilerden ve Faşolardan” öğreniyor!..
Maddi destek meselesine gelince; Mustafa Kemal, Lenin’den; Altın, Ağırmakineli, Top, Tüfek, Cephane, Süngü ve kılıç istemiştir. Gerekenler kendisine fazlasıyla gönderilmiştir. Ayrıca Kafkasyadan, Afganistandan ve Hindistandan da maddi destekler gelmiştir. Hatta Anadolu Ajansı da Kafkasyalıların gönderdikleri paraların bir kısmı ile kurulmuştur. Düyun-u Umumiye’ye ise; Lozan antlaşması ile müdahele edilmiştir. O noktadan itibaren, bu kurumun, “vergi gelirlerini denetleme imtiyazına” son verilmiş, fakat Düyun-u Umumiye, borçların “alacaklılara paylaştırılması” görevini sürdürmüş ve borçlar -Türkiye’ce- ödenmeye devam etmiştir. Bu borçların son taksiti ise, ilk dış borcun alınmasından tam 73 yıl sonra, 1954’ te ödenerek bitirilmiştir..
İTİRAFÇIBAŞI, “incilerine”; “…Ben Nihal Atsız onları da okudum. Atsız kültür milliyetçisidir, 80 yıl yaşamış bunun kırk yılını cezaevinde geçirmiştir. Şimdiki neo-ittihatçılar günümüzdeki Envercilerdir. Bunlar devlet merkezini ele geçirmiş, elde ettikleri konumu ve rantı paylaşmak istemiyorlar. Bunlar sivil bürokratlar ve birkaç politikacıdır. Halkın bunları bilmesi lazım. Bu neu-ittihatçıların içinde Türk olmayan tüm unsurlar ağırlıktadır. Bunlar Araplar, Kürtler, Çerkezler, Balkan kökenlilerdir. Bunların Türklükle alakası yok. Anadolu halkı düşmanlık yapmaz. Bizim de kimseye düşmanlığımız yok. Bahsettiğim durumu Avni Özgürel de dile getiriyor, biliyor.” diyerek devam ediyor..
İTİRAFÇIBAŞI’nın inanıp, hayran olduğu “kaynak“ kişilerden birisi de, yukarıda sözünü ettiği Faşist ideolog Hüseyin Nihal ATSIZ’dır. İTİRAFÇIBAŞI’nın “kültür milliyetçisi” olarak nitelediği bu kişinin, 4 Mayıs 1941 tarihli vasiyetini aşağıya koyalım da; İTİRAFÇIBAŞI’ya inanmaya devam edenler, belki “düşünmeye” başlarlar..
“Yağmur Oğlum!
Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır.Bu kadar düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı. Tanrı Yardımcın olsun !”

KOMAL Basın Yayım Limited Şirketi de, Temmuz 2000 tarihinde: (İnegöl Mah. Validecami sokak No:61 Aksaray-İstanbul, Tel:0212.5291045) Uluslararası Karşı-devrim Hareketi, Teslimiyet ve Tasfiyecilik ile BİR YANILSAMANIN SONU isimli(16,5x24cm. ebadında) 508 sayfalık bir kitap yayınladı. Bu kitap; yaşamlarının 20 yıldan fazla bir zamanını cezaevlerinde, olağanüstü baskı ve zor koşullarda geçirdikleri halde, itirafçı olmayan, kişilerce yazılmıştır. Bu kitap’da; A.ÖCALAN’ın mahkemelerdeki ifadeleri (itirafları), uluslararası karşıdevrim hareketi, emperyalist devletlerle ve onların piyonlarıyla olan ilişkileri, teslimiyet ve tasfiyecilik, belgeleriyle demokratik kamuoyuna anlatılmaktadır..

Bu -kısa- açıklamalarımızdan sonra; Kafkasya Kökenlilerin ve Türkiye’nin düşmanı olduğu artık iyice ortaya çıkmış bulunan İTİRAFÇIBAŞI ile hareket edenlere “Haşarop” diyor, diğerlerini ise red ediyoruz..ABHAZYA’nın ve çoğunluğumuzun yaşadığı Türkiye’nin düşmanı olan; Parababaları, Takiyyeciler, Ahlaksız Medya Mensupları ve bunlarla işbirliği yapan Siyasetçiler, Rüzgargülleri ve de bu saydıklarımızın yakınları, hiç acınmaması gereken kişilerdir..

Namuslu insanlar bizi sever.. Biz de onları severiz.. Bu nedenden dolayıdır ki; Diasporadaki örgütlü Kafkasya Kökenliler; Demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti için uğraşan, Vatansever Teşkilatların ve Namuslu Kişilerin Dostu olmaya devam edecektir.

Eşref ABAZA
14. Eylül. 2007

(36.)14 Ağustos 2006.ABHAZYA’NIN İŞGALİ ve HALK SAVAŞININ ZAFERİ.Kenan ABAZA

(ABHAZYA; 14 Ağustos 1992 günü, Şevardnadze’nin askeri birlikleri tarafından, işgal edilmiştir. Şu anda halen Abhazya vatandaşları ile, düşman güç arasında savaş sürmektedir. Abhazya hükümeti, bugüne kadar hep, iki ülke arasındaki sorunların barışçıl yollardan çözülmesinden yana olmuştur. Ancak bu tavır, karşı tarafça kabul edilmemiş, Gürcü devlet başkanı Şevardnadze; Faşistlerden ve haydutlardan oluşturduğu ordusunu -aynı HİTLER gibi- savaş ilan etmeden, ABHAZYA’ya saldırtmıştır. Böyle bir baskını beklemeyen ABHAZYA VATANDAŞLARI, çok sayıda kayıp vermişlerdir. Bu gelişmeler üzerine GUDAUTA şehrine çekilen ABHAZYA HÜKÜMETİ; “işgalcileri GERİLLA SAVAŞI’na başvurarak yenilgiye uğratmak“ kararını almış ve Dünya’daki tüm namuslu insanlardan da destek istemiştir..)
Bu yazı; 14 sene evvel, 18 Ağustos 1992’de yayınlanan, KB’nin bildirisinden alınmıştır. Bundan 14 sene evvel; İNÖNÜ ve DEMİREL koalisyon hükümeti; “ABHAZYA meselesi, GÜRCÜSTAN’ın iç işidir“ ve “ABHAZYA GÜRCÜSTAN’ındır“ diyerek, Faşist birliklerin ABHAZYA’yı işgal etmesini onaylamıştır. Bu ikili; Faşistlerin ABHAZYA’da yaptıkları katliam, tecavüz, yakıp-yıkma ve talan gibi, tüm savaş suçlarının ortağıdırlar.. Bunlara “güvenmeye devam edenlerin“ ve Demirel’e “BABA“ diyen herkesin, anasına “selam “ olsun!.

Bundan 14 sene evvel; “FAŞİST’tir“ dememize ve saatlerce anlatılmasına rağmen, EVRENSEL gazetesini çıkaranlar, ilk sayılarının, ilk sayfasına Faşist ŞEVARDNADZE’nin yazısını koymuşlardı.. Bunlar halen bize özeleştiri yapmamışlardır!.

Bundan 14 sene evvel; Türkiyenin ayrılıkçı dediği, Devrimci geçinen PKK de; yok edilmemek için savaşan ABHAZ HALKI’nı “ayrılıkçı Abhazlar“ diye, suçlamıştır!. Çünkü PKK o zaman; tek taraflı ateş kes ilanının; “Gürcüstan Ulusal Demokratik Partisi Başkanı Giorgi ÇANTURİA, Gürcüstan Muhafazakar Partisi Başkan Yardımcısı Grigori COCUA, Gürcüstan Parlemento’su Üyelerinden Gize GELOVANİ, Teimuraz SORJOLANİ, Giorgi BARAMİDZE ve Gürcüstan Sosyal Demokrat Partisi Merkez Komitesi’nce de desteklenmesi nedeniyle ve o ülke’de yaptıkları (dernek ve yayın) faaliyetlerini riske atmamak için, Faşist Gürcülerin değirmenine su taşımıştır.“ Ve sonradan bunların legal yandaşları, hiçbir özeleştiri yapmadan “düzeliverdiler.“ Gazetelerine bizim haklı yazılarımızı koydular. Röpörtajlar yayınladılar. TBMM’de lehimize konuşmalar yaptılar. Sonra da kendilerine “ilkesizce yakınlık gösteren” kimileri aracılığıyla, Kafkasyalılardan oy beklediler.. Bunlar “rüzgargülü“ dürler..Bundan 14 sene evvel; AksakTimur bizi; “Rus emperyalizminin maşası, mikromilliyetçiler“ olarak suçlamıştı.. Kendisi hep “birilerinin adamı” olduğu için, bizi de kendisi gibi sanmış ve YELSİN’in, “Abhazları maşa olarak kullandığını” da, iddia etmişti.. Oysa B.YELSİN; “Abhazları aç bırakıp, onlara fare yedirteceğim” diyen, Abhaz halkının kanına susamış, ayyaş, namussuz, bir dönektir.. Timurlenk; nüfusumuzun az olması nedeniyle ve kendisinin “Makro milliyetçi“ olmasından dolayı da, bize “mikro milliyetçiliği“ yakıştırmıştır!. Az nüfuslu bir ulus olmamız, “onurumuzla yaşamak veya onurumuzla ölmek“ hakkını elimizden alır mı?. MHP’lilere ”FAŞİST” diyorduk ama, onlardan iki kişi bile “bizi anlayıp, bize acıdığı için“ gelmiş ve ABHAZYA’da bizim ile birlikte GÜRCÜ FAŞİSTLERİNE karşı savaşmıştı.. İşte böyle dün şunun, bugün onun, yarın ise kimin oğlu olacağı belli olmayan aksak Timur, palavralar atacağına, Ahmet KAYA’nın dediği gibi, “biraz akıllı ol.“ 60 yaşına geldin. Artık doğruları öğren. Öğretmenin “büyük milliyetçi Stalin” neler yapmış?. Onun ihanetlerini 2.Dünya savaşında Hitler Faşizmine karşı verilen “anayurt savaşında” gösterdiği kahramanlıklardan dolayı madalyalar almış, ABHAZ ve ÇEÇEN büyüklerimizden dinle.. Stalin’in kurşuna dizdirdiği 794 Abhaz Devrimcisinin kahramanlıklarını ve onlar hakkında yazılanları oku.. Sen ve senin gibileri, Devrimci kanı dökmekten zevk aldığı için, Stalin’i ve onun Türkiye’deki kopyalarını çok seviyorsunuz.. Zamanında Bekea’ya, Apo’nun yanına da o nedenle gitmemiş miydin? Apo şimdilerde, 30 senedir yanlış yaptığını “itiraf” etti. Sen ne zaman onun gibi “samimi” itiraflarda bulunacaksın? Bundan 14 sene evvel; Abhazya Halkı, Kafkasyadaki Kardeş Halklar ve Diaspora’daki Bizler, birleşerek; binlerce Gürcü Faşistini ve Ukraynalı Lejyoneri geberttik.. Kızılordunun Gürcülere bıraktığı 110 Tankını “patlattık.” Gürcü Faşistlerinin elindeki binlerce silahı ve 40 Tank’ı elimize geçirdik.. Ve sonuç olarak, işgalci Faşistleri yendik.. 200 binden fazla savaş suçlusu ve intikamımızdan korkan kişi de, GÜRCÜSTAN’a kaçtı!.
Bundan 14 sene evvel; bizler, bütün bunlar olurken “herşeyi bilen” Türk ve Kürt Devrimcilerini, “gözümüz yollarda“ hep bekledik. Fakat Bunlar, yardımımıza gelmek yerine, yok edilmemek için destek isteyen ve savaşan bize, “mücadelenizin öncülüğü kimin elinde?” “işçi sınıfının öncülüğünün önemi” “milliyetçiliğin zararları” gibi, sorular ve konularla, bizleri “entel” tartışmalara çekerek, Stalin gibi bir milliyetçinin, yazdıklarından alıntılar yaparak, bizi “bilinçlendirmeye” kalkıştılar..
“Bunlar” bize “destek vermediler” diye, yenildik mi? HAYIR. Teslim olduk mu? HAYIR. Biz bildiğimizi yaptık. Savaştık ve yendik.. Sonuçta “Bunların” Kafkasyalıların gözünde; “hiç değerleri kalmadı” Böylelikle de; Türkiye Devrimci Hareketi, 5 milyondan fazla nüfusa sahip, NAMUSLU ve SADIK bir kitlenin çoğunluğunun güvenini, belki de ebediyen kaybetti..

Namuslu insanlar!. Bütün bunlar 14 ay içinde oldu.. Sizler neredeydiniz?. 1 Ekim 1993’de, İstanbul’da yapılan ZAFER MİTİNGİ’nde Kafkasyalılar Birliği’nin dağıttığı bildirinin bir yerinde, üzüntülerimiz şöyle dile getirilmişti:“MANDELA’ya, GUZMAN’a, CASTRO’ya, TÖRE’ye, Yaşar KAYA’ya desteğe varlar, fakat onlara yıllardır kardeşlik, yoldaşlık yapanlara, savaşımını destekleyen ve kollayanlara destek gündeme gelince ise, suskunluk ve bin dereden su getirmek... Nerede kaldı hep sözü edilen enternasyonalizm!.”..Ne ise; ”Gürcü Faşistleri ve bizi desteklemeyenler ürüdü, Kervan ise yürüdü” ve TÜRK HALKI gibi, VİETNAM HALKI gibi, ABHAZYA HALKI da, İŞGALCİLERİ yendi..

Bizleri yok etmek amacıyla, ABHAZYA’yı işgal eden Faşistlere karşı, ne yapacağımızı Türk ve Kürt “Devrimcilerine” aldırmadan ve onlarla “bilimsel” tartışmalara girmeden ve de onların onayını almadan, elimize geçen tüm Faşistleri ve işbirlikçileri imha ederek, vatanımızı kurtardığımız için; “Türkiyeli” “devrimci ve entellerden” özür dileriz!. “Sizler” akıllı ve “entelsiniz.” “Sizler” biribirinizi yerin dibine sokarcasına alçaltarak, tartışmaya ve elinizden geldiğinde de, biribirinizi ve kadrolarınızı, şu veya bu biçimde imha etmeye, devam ederek, tembelliklerinizi, yetersizliklerinizi ve başka “şeylerinizi” “gizlilik silahıyla” örterek, Türkiyeyi şeriatçi Faşistlere teslim eden Demirel’i ve onun yandaşlarını da yanınıza kazanarak, “Devrim yolunda” ilerlemeye devam ediniz..

Yolunuz açık olsun..

14 Ağustos 2006
Kenan ABAZA

(35.)21 ŞUBAT 2006.KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’NDEN UYARI !

“ABHAZYA CUMHURİYETİ, 23 Temmuz 1992’de bağımsızlığını tüm Dünya’ya ilan etmiştir.. 14 Ağustos 1992’de Rusya ve Türkiye’nin desteklediği, E.ŞEVARDNADZE‘nin Faşist Gürcü birlikleri; savaş ilan etmeden, işgal, ilhak ve genosid amacıyla, ABHAZYA’ya aniden; karadan, denizden ve havadan saldırarak, işgal etmiştir..ABHAZYA HALKI; işgalci Faşist güçleri ve onların Ukrayna’dan getirdiği lejyonerleri, 14 ay süren bir halk savaşından sonra yenmiştir. Savaşın ardından; savaş suçu işleyenler ve bunlara göz yuman 200 binden fazla kişi Gürcüstan’a kaçmıştır!. KB.”

O zamandan bu yana; Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Faşist Gürcü yönetimlerine; hertürlü siyasi, askeri ve ekonomik yardımlara devam etmektedir.. Şu anda Gürcüstan’ın başında; ABD’nin has adamı olan, Mihayil SAKAŞVİLİ vardır. Bu kişi, CIA tarafından kurulan “Khamara-yeter” örgütü tarafından iktidara getirilmiştir.M.SAKAŞVİLİ; eskiden Sovyetler Birliğinin dışişleri bakanı ve SBKP üyesi, şimdinin azılı faşisti, E.Şevardnadze’den, 1992-1993 yıllarında, Abhazya’da işlediği “savaş suçlarının” hesabının sorulmadığını bildiği için, faşist emellerini daha rahat bir şekilde hayata geçirebilmek amacıyla; Gürcüstan’ı, “Bağımsız Devletler Topluluğunun Savunma Bakanları Konseyinden” çıkarmıştır. İçişleri bakanı da, “NATO'ya katılmaya hazırlandıklarını” beyan etmiştir. Bu noktadan itibaren de; Gürcistan’ın, Abhazya’ya karşı yaptığı terörist saldırılar ve provakasyonlar, daha da artmıştır..

ABD ve Türkiye’yi yönetenler; Faşist Gürcü ordusuna askeri ve teknik yardımda bulunmakta ve onların ordusunu eğitmektedir..

Havaalanlarının ve limanlarının düzeltilmesi için, yardımlara da devam edilmektedir. M.SAKAŞVİLİ, aldıkları “bu desteklerle güçlendiklerini ve ABHAZYA’yı, Gürcüstan’a katabilecek duruma geldiklerini” açıkça, söylemektedir.

Bu gelişmeleri; Diasporadaki Abhazya kökenliler, Abhazların kardeşleri ve dostları, dikkat, nefret ve sabırla takip etmektedir!.Abhazlar, binlerce yıllık vatanları olan Abhazya’yı korumakta kararlıdır.
Bu, namus meselesidir. Abhazların namuslarından vazgeçeceğini, hiç kimse hayal etmemelidir!.

Abhazya’ya karşı başlatılacak olan yeni bir saldırı; Abhazlara, tüm kardeş halklara ve tüm dostlarına, Faşistlere ve onları destekleyenlere karşı, bölgede çok yönlü savaş biçimlerinin kullanılacağı, haklı ortamı yaratacaktır.
Abhazya’ya saldırı başladığı andan itibaren, yapılacak olan eylemlerin sonuçları, Hiroşima ve Nagasaki şehirleri gibi, hiç unutulmayacaktır.. Bu eylemleri, Allah’dan başka hiçbir güçün engelleyemeyeceğini, Türkiye’yi “yönetenler” çok iyi bilmektedir..

AKP hükümeti mensuplarına ve onları destekleyenlere sesleniyoruz; Bizim kimsenin canında, malında veya Vatanında gözümüz yoktur.. Herkes huzur içinde ve mutlu bir şekilde yaşasın istiyoruz..
Fakat bu hak, biz ABHAZLAR ve ABHAZYA için de geçerlidir. Bize dokunmayanın; Evlerine, Çocuklarına, Kreşlerine, Fettullahçı Okul ve Dershanelere, Vakıf ve Işıkevlerine, Ticarethanelere, Banka ve Sigorta Şirketlerine, özel Arabalara, Servis Arabalarına, Otobüslere, Yatlara, Gemilere, TANKERLERE, TIRlara, Alış-veriş Merkezlerine, Otellere, Benzin istasyonlarına, Fabrikalara, ve Depolara kesinlikle zarar vermeyiz..

AKP hükümeti mensuplarına ve onları destekleyenlere soruyoruz; Türkiye’yi işgal eden ve Kadınlara-Kızlara tecavüz eden İngilizlerle, İtalyanlarla, Fransızlarla, Yunanlılarla ve ülkenizi parçalamak isteyen ABD ile, neden dostsunuz?...
Türkiye için savaşan ABHAZLARA, neden düşmansınız?.
Gürcüstan’a askeri, siyasi ve ekonomik destek sunarak, Faşist Gürcü yönetimini, ABHAZYA’ya saldırmaya teşvik eden, AKP hükümetini, uyarıyoruz:
“ABHAZYA’ya düşmanlık etmekten vaz geçiniz!. Bu düşmanlık, sizlere hayır getirmeyecektir..”

KAFKASYALILAR BİRLİĞİ
21 ŞUBAT 2006

(34.)7.12.2005.DEVRİMCİLERİ “RÜZGARLARIN” ÖNÜNDEN ÇEKELİM ve BİZİM İÇİN “BİZ” OLALIM.E.ABAZA

Emperyalizm, Dünya çapında görece bir hakimiyet elde etmiştir. Sosyalist sistemin çöküşü ve Çin’in durumu; nedenleri ve sonuçlarıyla ortadadır.
Bunun yanı sıra; dünyamız korkunç “doğal” felaketlere de gebe’dir!Türkiye’de; Türkiye İşçi Sınıfı ve diğer emekçi katmanlar, “işyerlerini kaybetmek” korkusundan yola çıkarak “ekmek belasına gardaş” deyip, politik olarak da eğilerek, biz Devrimcileri yalnız bırakmışlardır.. Ecevit, Baykal, Karayalçın, İnönü gibi solcu tanınanların, onları destekleyen rant’çıların ve kimi eski solcuların “yedikleri herzeler” nedeniyle; soldan ümidini kesen “Halk” kendilerine maddi imkan sunan, partilerin safına geçmişdir.. Bunun sonunda da; Takiyyeciler; emperyalistleri ve Arap sermayesini arkasına alarak, ABD’nin kurdurttuğu AKP’de birleşerek; çocuklarını ve yakınlarını ABD ve AB ülkelerinde okutup, bunların bazılarını ABD’ye rehin bırakıp, politik taklalar atıp, iktidarı almak hedefine kilitlenerek; insanları kandırarak, satın alarak ve kendilerini de pazarlayarak, erk’e gelmişlerdir..
İşçi sınıfının ve diğer emekçi katmanların içinde ve örgütlerinde çalışma yapan Devrimciler; “yeniden durum muhakemesi” yapıp, kendi aralarında birleşip, tüm namuslu insanlarla biraraya gelip, Gerçek Halk için anlaşmak yerine; dağlarda, şehirlerde ve hapishanelerde, yalnız başlarına; grup-grup ölmeye, devam etmektedirler. Oysa bu “HALK’a” ne kadar acıyor olursak olalım, ne kadar bilinç taşımaya çalışırsak çalışalım, onlara karşı ne kadar sabırlı olursak olalım, “bunları” kurtarmak mümkün değildir. Çünkü “bunlar” kurtulmak için çaba göstermedikleri gibi, mücadele eden iyileri sevmek yerine, onlardan nefret ediyorlar. Zaten “bunların vijdanı eksik“ olduğundan dolayı; namussuzdurlar ve gericidirler. Bu “HALK” sadece “sırtına binene” veya “güçlü olana” saygı göstererek, onun sözünü dinleyerek, onun peşinden gider..
Yapılan hiçbir toplantıya icabet etmeyen, eski bir iş arkadaşım ve komşum olan ukala biri, geçenlerde; “Eşref bey, siz eskiden aktif bir Devrimciydiniz, şimdi niye Devrimciliği bırakıp, işadamı oldunuz?” diye, sormuştu. Ona cevabım “İşçilerin, diğer ezilen ve sömürülenlerin hakları için mücadele etmiş olduğum, doğrudur. İçeri de girdim. Bunlardan dolayı da, hiçbir zaman pişman olmadım. O zamanları biliyorsun, fabrikada ki arkadaşların çoğu, sendikadan ve benden uzak dururlardı. MHP ve dinci şarlatanların yandaşı kimileri de; ellerinden gelebilseydi, derimi bile yüzebilirlerdi! Şimdi ise; ‘her halk layık olduğu şekilde yönetilir’ sözünü kabul ettiğim için, artık ‘bu halk için’ uğraşmanın gereksiz olduğunu düşünerek, Fabrikalar Kalemizdir sloganını bırakarak, kendime çalışmaya başladım. Artık, iyilikten anlamayan Mazoşistleri, (iki elimle bir işaret yaparak) tepeliyorum. Şimdi herkes bana bey diyor.” olmuştu.. Komşumun yüzü kızardı, hiç üstüne almadan, “Haklısınız. İnsanlar iyilikten anlamıyor. Fakat fabrika’da çalışan birinin peşinden de kimse gitmez ki. Parası ve gücü olan dinlenir, parayı veren düdüğü çalar” anlamına gelen bir şeyler geveleyerek, konuyu değiştirmişti..
İşte; 40 yıldır kurtarmak için; işkencelere, ölümlere katlandığımız, vatandan, anamızdan, babamızdan ayrı kalmamıza neden olan “halkın mantığı” aynen budur..
“Yasadışı” eylemlere karışan “devlet destekli birilerinin” yargılanması için yapılan, “Susurluk” karşıtı eylemlere katılanlarla, Takiyyecibaşı “gulu-gulu dansı yapıyorlar” diyerek, alay etmişti.
Sivas’da insanları yakanları, mahkeme’de savunan Takiyyeci Adalet Bakanı ise; ışıkları açıp-kapatarak yapılan protesto eylemlerini “mum söndü yapıyorlar” diyerek, gırgıra almıştı!
Şimdi de; AKP’li Rize belediye başkanı, televizyonların karşısına çıkıp, “Rize halkını” TAYAD’lıları öldürmeye kışkırtıyor. Atatürk’ü İneğe benzeten ve gelmiş-geçmiş tüm TBMM. üyelerine açıkça küfür eden ve “Şeriat Devleti kurmak” istediğini açıklamış olan, Takiyyeci milletvekili Şevket YILMAZ gibileri; “böyle” konuşabilme cesaretini nereden buluyor?.
“Vatanın ve Atatürk Devrimlerinin bekçisiyim” diyerek, yemin eden, derin devletin mensupları, niye şimdiye kadar, tek bir “şeriatçıya” yönelmedi?. Anlaşılan “Derin Devletçilere!” sadece vatanseverleri öldürmek için maaş ve harcırah veriliyor!. Hadi “Hepsi Amerikan uşağıdır. İt, it’i ısırmaz” diyenlere hak verelim! “Atatürkçülüğü” kimseye bırakmayanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuranlar ve Deniz Gezmiş’in resimlerini elinden düşürmeyen, bu derneğin üyesi “gençler,” bu Takiyyecilere, niye yönelmiyorsunuz? Atatürk sizlere; “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar, gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” “Bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” dememiş miydi? “Ne oldü sana? Ne oldü boyle!” yoksa, kanınızı değiştirdiler mi?!.
Devrimci ve diğer Vatansever örgütler, “Takiyyecileri ve diğer Vatan hainlerini devirmiyorlarsa” ve de onların; babasına, anasına, kardeşine, çocuklarına ve diğer yakınlarına “barışı sağlamak için konuşmaya” gitmiyorlarsa, “böyle dayılanan vatan hainlerinin” sayısı, daha da artacaktır..
İngiltere’de, İspanya’da, Fransa’da ve hatta Almanya’da hükümetler “ülkenin çıkarı için” muhataplarıyla “şu veya bu şekilde, çözüm bulmak için” temsilcileri aracılığıyla oturup, konuşurlar. Türkiye’li sağcı ve ”solcu yöneticiler” ise; sadece kendi PİS canlarını “garantiye” almak için, haberleşirler!. Eğer barış ve huzur isteniyorsa; “bunları” görmek, gerekir.. Gerisi hikayedir!. kandırmacadır!.
Şimdi; Şemdinli olaylarıyla ilgili de, benzer süreç yaşanacaktır. Karşılıklı olarak; “Dağdaki ve bağdaki çeşitli odaklar” güç göstereceklerdir. Takiyyeciler ve işbirlikçi kesimler düşman gördükleri ordu ve Devrimcilerin kapışmasını ellerini oğuşturarak ve sevinerek değerlendireceklerdir.
“Kafalarındaki şeriat devletini” kurmak için Türkiye’nin parçalanması, veya güçsüz kalması Takiyyecilerin derdi değil, isteğidir. Polis şimdilik ellerindedir. Karşılarında ki tek silahlı güç, Türk ordusudur. Ordu’yu pasifize edebilmek için de; bir takım odakların yarattığı olayları; şeffaflık ve hukuk adına çözmek için, “herşeyi” ABD ve AB’ye ispiyonlayacaklardır. “Ağababalarından” başka türden “destekler” almak amacıyla, yine taklalar atacak ve sonra da “tüm muhataplar” kapalı kapılar ardında, “başka pazarlıklara” başlayacaklardır..
Politikacıların, zenginlerin, sivil ve asker bürokratların çocukları Amerika’da, Avrupa’da ense yaparken, Barlarda, Diskoteklerde, Tavernalarda fink atıp, hertürlü herzeyi yeyip, “şehit” olmaktan “yırtıp” yaşarken! “ÇılgınTürkler’in”değil, yoksul ve aptal Türklerin çocukları; emperyalistlerin, Türk-Kürt boğazlaşma-sının sağlanarak, Türkiye’nin parçalanması veya zayıf düşürülmesi planı çerçevesinde; kardeşlerini öldürmeye, askere uğurlama törenlerinde, “en büyük asker, bizim asker” sloganıyla ve de, göbekler atılarak gönderiliyorsa ve bunların içinden ölenlere “ne şehittir ne gazi, ... yoluna gitti Niyazi” diyenler varsa, bu kadar ölüme karşın; halen analar “savaşa son” diyerek sokaklara, meydanlara çıkmıyorlarsa, babalar oğullarının ölümüne sebep olan yöneticilerden hesap soracağına, bu katillerin karşısında köpekler gibi “susta” durmaya devam ediyorlarsa, Televizyonlarda “MEHMETÇİK” programları yayınlatılarak; çocuklarını toprağa vermiş insanların acıları tazelenip, kan davası tekrar körükleniyorsa; bizim gibi kişiler, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin devamını istediği bu savaş ve ölümler bitmeyecektir!..
İşçiler, Köylüler, diğer ezilen ve sömürülenler de, “böyle!” yaşamaya razı oldukları için, onların fakirlikleri ve çileleri de sürecek ve “tepelenmeye de” hep, devam edileceklerdir..
Biz örgütlü Kafkasya Kökenliler, bazı Türk ve Kürt sol hareketlerinin dönem-dönem yaptıkları; “her tür” yanlışa rağmen, çoğunluğumuzun yaşadığı Türkiye’de; “Barış olsun, kan akmasın, Türk-Kürt çatışması olmasın, Misaki milli sınırları içinde, eşit yurttaşlık temelinde, ortak vatan demokratik Türkiye’de, herkes mutlu ve kardeşçe yaşasın” diyenlerle birlikte, hep uğraştık.
“Ülke’de Barış ve Demokrasi olsun” için çalıştık. Çalışılıyor da. İstenilen sonuçlar alınıyor mu? Hayır, alınamıyor. Çünkü yönetenler ve onları destekleyenler; sömürünün ortadan kalkmasını istemediği için, bizleri “halk’a” düşman tanıtıyor.. “Halk” ise kendinden başkasını düşünmediği için, bize de yardım etmiyor. Kimileri ise; savaşı engellemeye çalıştığımız için bizleri “PKK yanlısı olmakla” suçlayarak, devlete hedef olarak gösteriyor. Bazıları da; “hesaplarına” çomak sokulduğundan dolayı, birileri de “kariyerlerini yitirecekleri korkusu ile, önerileri suskunlukla geçiştirmeye” devam ediyor. Kimi “Devrimciler” ise; kan dökülmesini engellemek için, tarafları uzlaştırmaya çalıştığımız için kızıyor,” ve bizleri “Genelkurmayın adamı, derin devletin adamı” diyerek, karalamaya kalkışıyorlar da, ondan..
Mustafa KEMAL ATATÜRK, yattığın yerden duy! Dünya’da; ilk anti-emperyalist savaşı başarıyla sonlandıran, senin kurduğun Genelkurmay’ının ve Devlet’inin adamı olmak, artık ayıplanan bir şey olmuştur..
Mozele’nin önünde; “saygı duruşunda” bulunan Takiyyeciler ve “Kemalistler,” seni yattığın yerde “rezil” ediyorlar. Kalkabiliyorsan kalk da, Vatanı teslim ettiğin “Türk gençliğinin “asil” kanını bir daha tahlil et! Kafasına çuval geçirilen subaylarına ve bu olaylara ses çıkartmayan generallerine iyi bak!. Bir de; Bursa’da çektiğin NUTUK’a göre hareket ettikleri için “faili meçhullerle” yok edilen, Devrimcilere BAK!. Kimdir bu ülkenin gerçek sahipleri?. Kimlerdir NAMUSLU kalanlar?. SÖYLE!.
28 Kanunisani 1921’den bugüne baktığımızda; hep hainler, uşaklar ve namussuzlar tarafından, devamlı katledilmişiz.. Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Telat Aydemir, Fethi Gürcan, Sinan Cemgil, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim KAYPAKKAYA, Fatih ÖKTÜLMÜŞ ve Didar ŞENSOY gibi, binlerce namuslu insan, bu vatan için öldü ve ölümler devam ediyor..
..Vural Abaza kardeşimiz, 11 Temmuz 2005 tarihli “Diaspora’da örgütlü Kafkasya kökenliler, Türkiye’deki gelişmelere ne diyor” başlıklı yazısında; bizim HALK olgusuna bakışımızı anlatmıştır: “..Çünkü; tanıdığımız bazı eski MHP’liler bile değişmiştir. Hatta “Kahrolsun Faşizm” afişleri bile asanları vardır. Bunlar “Tanıdıkları Devrimcilerin”de, bu Vatan icin mücadele ettiğini anlamışlardır. Hapishane’de işkence görmüş olan bu Ülkücüler, Devrimcilerin cezaevlerinde ki direnişlerinden, inançlarından sitayişle bahsetmekte ve bunlar; o nedenle de “bizlere” saygı duymaktadırlar.. Peki bu “Halk” denilenlere, yıllarca anlatıldığı ve pratikte tüm gerçekler apaçık görüldüğü halde, niçin bunlar olumlu bir değişiklik göstermiyor?” Evet, bize göre sorun, “eğitimli olup, olmamak değildir.” Esas mesele; namuslu ve vijdanlı olup, olma-maya, karar verebilmektir.. “Bu tesbitimiz nedeniyle de biz; Türkiye’de ekonomik olarak zavallı durumda olan her kişiyi, HALK olarak görmüyoruz!.” “BİZ, sadece Vatanseverlere, Devrimcilere ve onlara saygı duyan, destekleyen, namuslu ve vijdanlı insanlardan meydana gelen kitleye, HALK diyoruz..”
Bu tespitten yola çıkarak; “Halk” denilenlerin, “Atatürkçüyüm” diyenlerin “ne” oldukları görüldükten sonra; “bunlarsız, bunlar için” kendi kendimize; “kurtarıcı misyonu” yüklenerek, “uğraşmaya devam etmek” en kibar kelimeyle, MAZOŞİST’liktir..

“artık” NE YAPILMALIDIR?.
• Devrimciler “güçleriyle oynanmasına” izin vermemek için; emperyalistlerin, onların işbirlikçilerinin ve pragmatik rüzgar güllerinin, “yarattıkları” savaş alanlarından, çekilmelidir..
• HALK tanımlamasından yola çıkılarak; Devrimciler; Ordu mensupları gibi, kendilerini “BİZ” olarak ayrıştırmalı ve içe dönük olarak çalışıp, her alanda güçlenmelidir..
• Sonra da; Gerçek halk’ın ve müttefiklerin! sayısının çoğaltılmasına, sıra gelmelidir!.
Bu hedefe ulaşmak için de;
1. Türkiye ve başka ülkelerde, değişik kurum ve Partilerde görev almış olan, namuslu insanlar biraraya gelerek, dünya’daki gelişmeleri tekrar irdelemelidirler..
2. Görüşmelerin sonunda ”Dünya’yı yöneten kötüleri, belirli nedenlerden dolayı yenemediğimize göre; insanlık ve doğa düşmanı politikalarından ve bunların sebep olacağı ekolojik felaketlerden, zarar görmemek için; yaşanılan her yerde güvenlik önlemleri alarak, tanınan namuslu insanlarla birlikte; sevgi, güven ve saygı temelinde; huzur içinde yaşanacak Kolonilerin oluşturulması gerekmektedir?” diye, karar alınmalı ve pratik çalışmalara başlanılmalıdır..

Bizim “yasal” işlerimize karışılmadıkça, “Yılanlara” bile dokunmayacağımızı, şimdiden açıklayabiliriz. Ancak; Gerçek Halk için yapacağımız; yerleşim yerlerine, Okul ve dershanelerimize, Öğrenciyurdu, Aşevi, Yaşlılarevi, Kadın ve Çocuk sığınma evlerine, Spor ve kültürel çalışmaların yapılacağı tesislerimize, üretim üslerimize ve diğer yaptığımız çalışmalarımıza; “namussuzlar veya kendilerini Mafia sanan piçler” müdahale etmeye kalkışırlarsa; hiçkimseye acımayacağımızı, onların en çok sevdiklerine ve mezarlarına bile rahat vermeyeceğimizi de, şimdiden açıkça söyleyebiliriz.. “Yurt dışına kaçıp, kurtuluruz” diye de, kimse düşünmesin!. Onları başka ülkelerde de buluruz. Çünkü biz her yerde varız ve olmaya da devam edeceğiz. Bu çalışmalarımız sırasında ölenlerimiz olabilir. Fakat onlar, boşuna ölmüş olmayacaklardır. Ölümleri işe yarayacaktır. Çünkü bu tesislerden; dolaylı veya dolaysız olarak faydalanmakta olan yüzbinlerce insanımız; bu kazanımları korumak için, her yolu kullanarak, yanımızda duracaklardır da ondan.. Fakat şimdi; “ortada Fol yok, Yumurta yok, Devrim yapmak için, bizimle ölmeye gelin!” diyoruz.. Sen, ben, bizim oğlan ve bizim kız’dan başka kim geliyor?!.
Bu düzen’de “Kıral” olanlar; bizler gibi eğitimli, cesur ve olağanüstü ilişkiler ağına sahip olmadıkları halde “köşe” olarak yaşamaktadırlar. Bunların içlerinden bazıları; elde ettikleri gücü, acımasızca bize karşı da kullanmaktadır. Bu nedenle; “biz de bundan sonra; sadece devrimcilik yapmış olanları, onların yakınlarını ve bizleri sevenleri rahat yaşatabilmek ve onları “herşeyden” koruyabilecek durumda olmak için, varolmalıyız!.” diyoruz.. Bizler; kendimize ve bizden yana olan GERÇEK HALK’a, bu sistemin içinde bile; işkencehanelere düşmeden, huzurlu bir yaşam ortamı sağlayabiliriz..

Ayrıca; Devrimcileri seven ve saygı duyan, gerçek HALK da; bizlerin işkencehanelerde acılar çekmesini, yaşamımızın alt-üst olmasını istemiyor. Onlar bizden iş istiyor, Ev istiyor. Doktor, İlaç istiyor. Çocuklarının okumalarına yardımcı olmamızı istiyor.. Maddi destek sunmamızı ve gerektiğinde de onları kötülerden korumamızı istiyor. Biz, onlara; “İsteklerinizi, yerine getirmek için, Devrim yapmaya çalışıyoruz” diye, cevap verip, “Burjuvazinin Kanon’larının karşısına” çıkarak, devamlı kendimizi öldürttük.. Fakat gerçek Halk; ölmemizi değil, bizden ihtiyaçlarına “şimdi cevap bulmamızı” istiyor.. Gerçek halk; Burjuvazinin ve onların işbirlikçilerinin, iktidarı ellerinden kolayca bırakmayacaklarını biliyor.. O nedenle de; babaların ve annelerin büyük bölümü; sorumlu oldukları kişileri ve çocuklarını düşünmek zorunda oldukları için, istediğimiz ölçüde bizleri destekle(ye)miyorlar.. Bu sebeplerden dolayı da; yenilmeye devam etmekteyiz..

Sayın Mecit ÖZTEKİN’in yazısında; “Her bir parti başkanı adeta bir mafya lideridir. Kendine biat etmeyen hiçbir kişiyi yapı içinde barındırmazlar. Sağ partiler sağcılığı, sol partiler ise solculuğu ipotek altına almışlardır. Sosyalistlik bile bu ülkede mafyalaşmıştır. Örgüt içinde mali sorumluluk alanlar, yapay örgütler oluşturarak sadece örgüt için değil, örgütü kullanarak kendi çıkarları için para bulmaktadırlar. Ayrıca kendi görüşünden başka kendi istediğinden başka yazı yazdırtmayan, haber yapmayan solcu gazete patronları da mafyalaşmışlardır. Bu kişiler hiç utanmadan birde diğer mafyalardan şikayetçi olmaktadırlar. Bu duruma nasıl geldik, ortadadır. Bundan kurtulmanın yolu da her kurum içinde özellikle ordu ve polis teşkilatında her şeye rağmen temiz kalmış kişilerin bunun üzerine gitmesi ve halk muhalefetinin güçlenmesi ile olur. Başka kurtuluş yoktur” diyor.

Büyüklerimiz de; “Onlar, sizi yarı yolda bırakıp, başkasına yamanırlar. Bu ihtimali aklınızdan hiç çıkartmayın. Size ihtiyaçları kalmadığında, yaptığınız iyilikleri ve fedakarlıkları unuturlar. İhanet ve uşaklık onların kanında var. Onlara sakın, güvenmeyin! Onlardan bağımsız olarak, hareket edin!.” diyerek, bizi hep uyarırlardı.. Çünkü onlar; Balkanlar’da, Kafkasya’da, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye ve Türkiye’de, pek çok kez ihanete uğramışlardı. “Dost” sandıklarının “yaptıklarını!” görmüşlerdi. Bu nedenle de bizleri hep, “onlardan ayrı tutmaya” çalışmışlardı..

Bizler ise babalarımıza; “Bu ülkede yaşıyoruz, buradaki her türlü kötülüklerin bize de zararı oluyor, o nedenle de iyilerin kötülere karşı verdiği mücadele cephesinde biz de yerimizi almalıyız” diyerek ve Devrimci şehitleri ve diğer tanıdıklarımızdan bahsederek, onları ikna etmeye çalışmıştık. Sonunda Babalarımız “İnşallah bu şehitlerin açtığı yoldan giderek, iyiler için, iktidarı alırsınız. Allah, sizleri, iyilikte de, kötülükte de muvaffak kılsın” diyerek, bizleri uğurlamışlardı..

Türkiye Devrimci mücadelesine katkı sunduğumuz 85 senenin, son 20 yılında “dostları” Dedelerimiz ve Babalarımız gibi görerek “Amerikayı” biz de keşfettik!.

  • Artık; 6000 yıllık tarihsel öğretilerden ve geçmişden, büyüklerimizin bilgi ve tecrübelerinden ve de, kendi edindiklerimizin toplamından yola çıkarak; Kafkasya Kökenli Kardeşlerimize ve Dostlarımıza; “SADECE, Devrimci ruhunu yitirmemişlere, onların yakınlarına ve kardeşçe yaşamak isteyen diğer namuslu insanlara, yardımcı olmak için; Ordu, Polis ve başka kurumlarda görev yapmış ve yapmakta olanlarla ve namuslu kalmayı becermiş diğer “güçlü kişilerle” birlikte; yapılması gerekenler, yapılmalıdır” diyoruz..
  • “Dünyanın tuzu sizsiniz; fakat tuz tatsız olmuşsa, o ne ile tuzlanır?” (Matta 5: 13)
    • “Akılsıza söz söyleme, Çünkü senin sözlerindeki hikmeti hor görür. (SM. 23: 9)
    • “Ve her hangi şehir veya köye girerseniz, orada değerli kim olduğunu araştırın” (Matta 10: 11)
    • “Kendisine ait olmayan kavgaya kızan, yoldan geçen köpeği kulaklarından tutan adam gibidir.” (SM. 3: 27)
    • “Çocukların ekmeğini alıp onu köpeklere atmak iyi değildir.“ (Matta. 15: 26)
    • “İyiliğe hakkı olan adamlara, Elinden gelince iyiliği esirgeme.“ (SM. 3:27)

    Eşref ABAZA
    07.12.2005

(33.)Ağustos 2005.KAFKASYA KÖKENLİ DEVRİMCİLERİN, DİASPORA’DA Kİ “ÖRGÜTLENMESİ” ve “GÖREVLERİ” Aziz ABAZA

Diaspora’daki KAFKASYA’lılar içinde çalışma yapan; Kafkasya Kökenli Vatanseverler ve Devrimciler, 1980’li yıllara gelindiğinde; “Dönüşçüler” ve “Kalışçılar” diye ikiye bölünmüş durumdaydı...

"Dönüşçü” olarak tanımlanan vatansever kardeşlerimizin genel düşüncesi; “Burası bizim anavatanımız olmadığı için; Türkiye Diaspora’sında ki politik gelişmeler bizi enterese etmemelidir. Kim hangi partiye gider, kime oy verir, bizi ilgilendirmemelidir. Biz Kafkas Kültür Derneklerinde, Kafkasya üzerine bilgilendirme, Folklor ve Anavatanımız Kafkasya’ya dönme çalışmaları yapalım yeter.. Bu görevleri ifa etmek için de, ayrı bir PARTİ kurmaya ve yasaları da -gereksiz yere- karşımıza almaya, neden yoktur.” şeklindeydi..”Kalışçı”denilen Devrimci kardeşlerimiz ise; “Köle olarak Amerika’ya getirilen Afrikalıların; Amerika’dan tekrar Afrika’ya dönmesi gibi -dönüş- bir hayaldir. Türkiye artık bizim de Vatanımızdır. Bu nedenle de Türkiye’de yaşayan insanlarla birlikte, politik mücadeleye aktif katılarak, Devrim yapılmasına katkı sunalım. O zaman, ulusal ve sosyal tüm sorunların çözümü sağlanmış olacaktır.. Bunu gerçekleştirmek için; sınıf savaşımının içinde olmak gereklidir. Bizler enternasyonalist’iz. Ulusal konuların öne çıkarıldığı, ayrı bir Parti kurmak yanlıştır“ diyerek, Ulusal ve özel sorunlarımızın çözümünü, ne zaman olacağı belli olmayan Türkiye Devrimine bağlayarak, Devrim sonrasına erteliyorlardı.. Bu Çerkes Devrimcilerinin her biri; “kendi örgütünün doğru yolda” olduğuna inandığı için de, “kendi” örgütü içinde birleşmeyi, propoganda ediyorlardı..
Oysa o zamanlar; bu sol örgütler içindekiler biribirlerini “Sosyal faşist, Mao’cu bozkurt, Enver Hoca’cı, Orta yolcu”diye, suçlayarak, öldürmekle meşguldü!.” Bu örgütler de olup da, Çerkes olduklarını bilenler ise, karşılaştıklarında selamlaşamayacak kadar, biri diğerinden ayrışmış ve kardeşlikten uzaklaşmış durumdaydılar..

..1986 yılının Ağustos ayından itibaren -bazı- Kafkasya Kökenli Devrimciler; içlerinde bulundukları örgütlere “artık yeter!” diyerek, ayrılmaya başladılar.. Bunlar; Kafkasya Kökenli kitlenin içinde yıllardır çalışan “Dönüşçü ve Kalışçı” diye, tanımlananların önderi durumunda ki kardeşlerinin yanına gittiler.. “SON durumu” öğrendiler. Onlardan aldıkları Kitaplar, dergiler ve gazeteleri dikkatle okudular. Devrimci mücadele sırasında “edindikleriyle,” bu bilgileri birleştirdiler..Kafkasyalılar; Devrimci örgütlerden kopup gelen Devrimci kardeşlerini, 60 yıla yakındır Türkiye ve Ortadoğu alanında, Kafkasya ve Kafkasyalılar için uğraşan, saygıdeğer “Yaşlı delikanlı” önderlere götürdüler ve tanıştırdılar..
“Halkımıza hizmet etmek için geldiğimizi ve bir daha asla gitmeyeceğimizi, ancak bilgi ve imkanlara! ihtiyacımızın olduğunu” kendilerine anlattık.. “Bu doğal önderler; bizleri sevdiler, bizlere güvendiler ve bize sahip çıktılar. Bilgi, tecrübe, ilişki ve tüm maddi imkanlarını önümüze serdiler!.”

Bu gelişmeler ve çalışmaların sonunda; durum muhakemesi yapıldı.. Diaspora ve Kafkasya için politik neticeler çıkarıldı. Bunları önce; THAMATE’lere (Büyüklere), sonra da “Dönüşçü” ve “Kalışçıların” Lideri durumundaki kardeşlerimize aktararak, “Somut duruma uygun olarak, yeni bir yapılanmaya gidilmelidir” dendi..

Türk solu içindeki “kalışçı” kardeşlere; “hiçbir Devrimci parti, Kafkasya’yı ve sorunlarımızı, gündeminin başına alamaz, çünkü hedefi başkadır” deniyor ve ayrıca onların içindeyken “yaşananlar da!” anlatılıyordu..
“Dönüşçü” kardeşlere ise; “Kafkasya’ya dönünceye kadar; Türkiye’nin demokratik ve güçlü bir ülke olması için mücadele edilmelidir. Çünkü bazı kardeşlerimiz belirli nedenlerden, hiçbir zaman vatana temelli dönemeyeceklerdir. Bundan dolayı; burada kalan insanlarımızın mutluluğu ve geleceği için ve Kafkasya’daki “Çerkes” cumhuriyetlerinin, Demokratik, Güçlü DOST DEVLETLERE ihtiyacı olması nedeniyle; Diaspora’da “kuyrukçu olmayan” ayrı bir örgütlenme inşa etmeli ve bunun aracılığıyla da; demokrasi güçleriyle, dayanışma içinde olunarak, DEMOKRATİK, GÜÇLÜ TÜRKİYE yaratılması, çalışmalarına destek olunmalıdır.” tezi ileri sürülüyor ve “apolitik davranmanın zararları” anlatılıyordu..

..”Kurulması gereken partinin, program ve tüzük çalışmalarını beraberce yapalım” denilen iki grup da, kendilerine göre haklı nedenler ileri sürerek, “BİRLİK oluşturma komitesinde” görev almadılar. Fakat her iki tarafın önderleri de, BİRLİKÇİ’lerle, hep KARDEŞ ve DOST olarak kaldılar.. ..BiRLiK Hareketini oluşturmak için uğraşanlar; “ayrı kulvarlarda verilmekte olan ulusal ve demokratik mücadeleyi birleştirmek” zorundaydı.. Bu nedenle de; “kendi aranızda anlaşamıyor ve bizle de birleşmiyorsunuz. Siz bizim kardeşimizsiniz, sizleri çok seviyoruz, emeklerinize de büyük saygı duymaktayız. Fakat bu durum; tarihsel sorumluluğumuzu yerine getirmemizi engelleyemez” diyerek, Kalışçı kardeşleri sol sapma, dönüşçü kardeşleri ise sağ sapma olarak nitelendirerek; “artık düşünsel farklılığı, örgütsel ayrılığa sıçratma zamanı gelmiştir” kararına vardı.. Bu noktadan sonra Çerkes Devrimcileri; ikna olan KAFKASYA kökenli taraftarlarıyla birlikte hareket ederek, 21 Mayıs 1989’da yapılan Kongreyle; KAFKASYALILAR BİRLİĞİ’ni kurdular.. Kuruluş bildirgesi; “Kafkasya’dan kitlesel olarak Sürgün edilişimizin 125.Yılı dolayısıyla, Ankara merkezli, yapılan etkinliklerden bir hafta sonra” kamuoyuna açıklandı...BİRLİK; “Bizim stratejik amacımız Anavatana dönüştür. Fakat bunun şartları oluşturuluncaya kadar ki süreçte; bulunulan ülkelerdeki Barış, Demokrasi, Sosyalizm ve Bağımsızlık yanlısı kişi ve tüm örgütlerle, ulusal çıkarlarımıza ters düşmemek koşuluyla HALKLARIN ÖRGÜTLÜ BİRLİKLERİ çerçevesinde, verilen mücadelelere destek sunulmalıdır” diyerek, “herkesi, doğru mücadele alanına çekme” çalışmasına, devam etmektedir....BİRLİK dışında olan Kafkasya kökenli aktiv insanlarımızın çoğu; “sol” ve sağ partilerin kadrolarının içinde kalmaya devam etmektedirler. Bunların büyük bir bölümü; kardeş olduklarını bilmeden, Türkiye’nin her yerinde “Bağımsız” ve “BÖYÜK Türkiye” yaratmak adına, biribirlerini de “kırmışlardır”

MHP gibi militan sağ partilerde olan aktif kardeşlerimiz; “halkımızın çıkarlarını korumak için, her partinin içinde olmalıyız. Böylelikle insanlarımıza yardım edebilecek bazı imkanları elde edebiliriz. Ayrıca bizi anavatanımızdan eden Rus’ların; Türkiye’deki ajanları olan Komünistlere karşı, MHP ile birlikte savaşarak, ikinci vatanımız olan Türkiye’yi de korumuş olmaktayız” diyerek, kendilerinin “neden o parti’de olduklarını” açıklamaktaydılar.. Biz de onlara; “MHP ırkçı bir partidir. Türkün Türkten başka dostu olmadığına inanır. MHP’nin ideoloğu Nihal ATSIZ; biz Çerkesleri ve Abazaları da kendilerinin düşmanı görmektedir. Biz burayı da „Vatan“ kabul ettiğimiz halde; o, bizim Kafkasya’ya dönmemiz gerektiğini söylemektedir. MHP devleti ele geçirmiş olanların, tetikçiliğini yapmaktadır. “Devlet” sizleri kullandıktan sonra; NSDAP (Milliyetçi Sosyalist Alman İşçi Partisi) içindeki sizin gibi “idealist” olan SA’lara yapılanı, sizlere de yapacaktır” diyor ve ekliyorduk; ”Bizi anavatanımızdan kovanlar Komünistler değil, ÇAR idi.. Komünistler, bizim düşmanımız olan ÇAR’lığı yıktılar” diyererek, “Lenin’in Kurtuluş savaşı sırasında Türkiye’ye Top, Tüfek, Süngü, Cephane ve Altın gönderdiğini, kurtuluştan sonra da Türkiye’de birçok fabrikanın kurulmasına destek sunduklarını, daha sonradan İ..İNÖNÜ ve STALİN gibi hain ve Şövenistlerin döneminde; Türk-Rus düşmanlığının karşılıklı olarak körüklendiğini, bunda Türk ve Rus halkının hiç bir günahı olmadığını, tüm insanların kardeş olduğunu, bizleri rahatça sömürmek ve yönetebilmek için, halkları ve bizleri biribirine kırdırmak isteyenlerin yalan ve yanlış sözlerine inanmamak gerektiğini” anlatıyorduk...

İnsanlarımızın “pasif politik kesimi” ise; sahtekar, hırsız ve din tüccarlarının kurduğu çeşitli partilerin, Liderlerine “inandırıldığı” için, onların kuyruğuna takılmıştı.Bu sebepten dolayı da; “kanında ihanet geni fazlası olan Erdal İNÖNÜ, vijdansız DEMİREL, patronların uşağı Turgut ÖZAL, ve Takiyyeci ERBAKAN tarafından, problemlerimizin çözüleceğini sanıyorlardı.”

Kardeşlerimize, bunlara “inanmalarının yanlışlığı” Kafkasya Kökenli bizler tarafından kurulan KONSEY’de, KOMİTELER’de, DERNEKLER’imizde, VAKIF, BİRLİK, KULÜP ve yaratılan her PLATFORM’da ve KAFKASYA’da da, defalarca anlatılmıştır. Fakat söylediklerimizin doğruluğu ancak, 23 Temmuz 1992’den sonra, daha somut olarak gösterilip, görünüp, yaşandıktan sonra, iyice anlaşılmıştır.. Türkiye’yi yöneten Sağ’cı hükümetler; Litvanya, Letonya Estonya, Slovakya, Çek cumhuriyeti, Slovenya, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Sırbistan-Karadağ ve Makedonya gibi, bağımsızlıklarını ilan eden 10 devleti kabul etmiş, fakat ABHAZYA ve ÇEÇENİSTAN Cumhuriyetleri’nin bağımsızlık ilanlarını tanımamışlardır..

ABHAZYA’dan Türkiye’ye gelen Reisicumhurumuz ve yanındaki dostluk heyetiyle görüşmemişlerdir. “Bunlar” ülkemizi işgal edip, yakıp yıkan, Gürcü Faşistlerine destek sunmuşlardır. Halen bu Faşistlere yardıma devam edilmektedir..
“Sol”da, bize destek sunmamıştır. Özeleştiri yapmamak için de “yiğitçe”direnmektedir..
Sağ ve “sol” ihanetler; “ne yapmalı?” sorusunun cevabını insanlarımıza buldurmuştur. İşlerimiz bu noktadan sonra kolaylaşmış ve Kafkasyalılar, kendileri için gereken diğer örgütlenmeleri de, yaratmaya ve desteklemeye hazır hale gelmişlerdir..

..Düşüncelerimiz ve eylem biçimlerine bakışımız; Kafkasya kökenlilerin içinde hızla yayıldı.. Zaman-Mekan-Uzaklık-Gizlilik-İlkeler gibi, ”olgular” nedeniyle; örgütlü çalışma dışında kalan kimi kardeşlerimiz, desantralize olarak, örgütlendiler. Merkez dışı bu oluşumlar; bilgimiz ve onayımızın dışında, Gemi kaçırma ve Otel baskınları gerçekleştirdi.. Bu eylemleri yapan Kafkasya kökenli gençler, düşüncelerimizin etkisiyle kendiliğinden harekete geçmiş olanlardır!. Bu sebepden dolayı, eylemleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır!. O eylemlerin “ne getirip, ne götürdüğü“ ayrı bir konudur!. Bu nedenle de biz; devamlı olarak “Kafkasya kökenlilerin yapacakları “şeyler” Abhazya ve diğer Çerkes Cumhuriyetlerinin yönetimlerini asla bağlamaz“ diyoruz. Çünkü Diaspora da yaşayan Kafkasya kökenliler, bütün bu yapıları, onların bilgisi olmadan, “mecbur kalındığı için” var edilmiştir.. Bizler; diaspora’da köksüzlüğü yaşamışız. Diaspora’da, farklı kültürlerin, Doğal ve politik asimilasyonun etkisi altında, yaşam zordur.. Bir de insanlarımız diploma ve meslek sahibi olamadıkları için işsizlerse, bu kokuşmuş düzenden, ne bekleyebilirler? O sebepten, bize katılanların hangi nedenlerden geldiğini biliyor ve onları çok iyi anlıyoruz. Kendilerine ve yakınlarına sahip çıkıyoruz. Bize gelenler; ölene kadar AiLENiN içinde kalacaklardır. Bunların hepsi, anavatanımız ve Diasporadakiler için yapılan çalışmalara, yeteneklerinin elverdiği oranda ve belirli kurallara uymak koşuluyla katkıda bulunmaktadırlar ve bulunacaklardır da..

Abhazya ve Diaspora’da yaşayan insanlarımızın ve dostlarımızın geleceğinin ve mutluluğunun, bizim çalışmalarımıza ve gerektiğinde ölmemize bağlı olduğunun bilincindeyiz. “Bir insanın canını kurtaran, dünyayı kurtarmış sayılır“ semavi sözüne, durumumuz uyduğu için, ölümümüz kutsaldır. İnsanlara olan bu ölümüne sevgimiz; Vatanımıza ve namuslu insanlara olan bağlılığımızdan, kötülere karşı beslediğimiz KİN’den, kaynaklanmaktadır..

Bizler;· Çar ordularının Kafkasya’da yaptığı katliamları unutmuyoruz..· STALİN’in ABHAZYA’da yaptığı “oyunları” ve idam ettirdiği 794 Abhazyalı Devrimci’yi, unutmuyoruz..
“Abhazlara fare yedirteceğim” diyen, Sovyetler Birliği komünist Partisi’nin tepesine kadar “gelebilmiş” olan antikomünist YELSİN’i, unutmuyoruz..·
“Eski inançlarıma ve düşüncelerime ters olmasına rağmen, Gürcüstan’ın çıkarları için, Abhazya meselesini çözeceğim!”diyen, Sovyetler Birliğinin dışişleri bakanlığını yapmış ŞEVARDNADZE döneğini ve bunların işledikleri insanlık suçlarını, da hiç unutmuyoruz...
Bunları dostlarımıza anlatıyoruz!. İnanan inanır. İnanmayanlar ise; At gözlükleri takan liderlerinin “yanılmaz” dehalarının peşinde koşmaya, devam eder.

Bizler; “düşmanı da, onlarla birlikte hareket edenleri de” hiç unutmayız.. Bunlara karşı, her dönem’de “gerektiğince” cevaplar verilmiştir!.. Bundan sonra ise; kendini feda etmeye bile gerek kalmadan ”düşmana” kolaylıkla, “sonuçları KORKUNÇ olabilecek eylemlerle” cevap vermek, mümkündür..

Fakat bizler Faşistler gibi, kan dökmeye meraklı olmadığımız için, “düşmanı” ve onları eko-nomik, politik ve askeri alanda destekleyen “namussuzları” bile, yine de hep uyarırız.. Mesela bizler; 15-16 Temmuz 1989 tarihinde, ABHAZYA’da çıkan kanlı çatışmalar sonrasında; Gürcü Faşistlerini ve yandaşlarını; işgal, ilhak ve imha planına, ortam hazırlama amaçlı provakas-yonlara bir daha başvurmamaları için, çok uğraşmışızdır.. KAFKASYALILAR BİRLİĞİ de Türkiye’de; 21 Temmuz 1989’da yayınladığı “NAMUSLU İNSANLAR” ve “ÇAĞRI” başlıklı iki “açıklama” ile durumu; Dünya demokratik kamuoyunun önüne koymuşdur!.Fakat Gürcü Faşistleri ve onları destekleyen DEMİREL-İNÖNÜ ve YELSİN hükümetleri; bizim görüşma, uzlaşma, antlaşma, dostluk ve barış, çabalarımızı zayıflık olarak değerlendirmişlerdir!..
Bunun neticesi olarak da; Faşist Gürcü birlikleri, Paramiliter güçler ve Lejyonerler; YELSİN, DEMİREL ve İNÖNÜ’den aldıkları politik ve moral destekle, 14 Ağustos 1992’de ABHAZYA ’yı işgal etmişlerdir.. Ülkemizi yakıp, yıkan bu Faşist sürüleri; İnsanlarımızı katlettiler, değerli ne buldularsa çaldılar, her türlü suçu işlediler!..
..Büyüklerimiz bize; “ekmeklerini yedik” dedikleri için, Faşistlere destek veren Türk ve Rus hükümetlerine karşı, hiç bir eylem konmadı.. Sadece uyarıldılar!. Bu duruma çok sevinen; YELSİN, DEMİREL ve İNÖNÜ “bol bol kınalandılar..”

..Ülkemizi işgal eden Faşistleri; 14 ay süren halk savaşının sonunda yendik. Bu Faşist sürüleri; binlerce ölüsünü arkasında bırakarak, ÇAR ve STALİN tarafından Abhazya’ya yerleştirilen, 200 bin kadar kişiyi de yanlarına alarak, kendi memleketleri Gürcüstan’a kaçarak, “canlarını zor” kurtardılar!..

Savaş biteli 12 sene oldu.. Şimdi Gürcü Faşistleri; ABD’den ve AKP’den aldıkları yeni ekonomik, politik ve askeri destekler ve de “cesaretle!” TEKRAR “ABHAZYA Cumhuriyeti’ne, saldırmaya hazırlandıklarını” AÇIKÇA söylemektedirler!.

Bizler, bu nedenle;

ABHAZYA CUMHURİYETİ’ne karşı, savaşa hazırlanan Faşist GÜRCÜ yönetimine yapılmakta olan ekonomik ve askeri yardımların durdurulması için;

Gürcü FAŞİST’lerinin “İşgal, İlhak ve soykırım” amacı ile, başlatacakları savaş nedeniyle; ABHAZYA CUMHURİYETİ ve TÜM BÖLGENİN, kan’a bulanmasını ve KORKUNÇ TAHRİBATLARIN engellenmesi için;
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini; mantıklı davranmaya ve savaşı engelleme sorumluluğunu, üstlenmeye davet ediyoruz..
Tüm Türk VATANSEVERLERİ ve DEMOKRATLARI,

Kendisini DEVRİMCİ “görenleri”

MUSA’ya,
İSA’ya ve

MUHAMMED’e inanan GERÇEK DİNDARLARI ve

“İNSAN HAKLARINA SAYGILIYIM” diyenleri;

Kafkasya Kökenlilerin çalışmalarına, destek vermeye çağırıyoruz!.
Aziz ABAZA
Ağustos 2005