(19 yıldır tanıdığım bir Dost’la zaman-zaman buluşuruz.. Bu konuşmalarımızın birinde, “Feridun, saat geri dönmüyor isimli bir kitap yazmış. Senden de bahsediyor” demişti. “Bu kitapdan bana da tedarik eder misin” diye, ondan rica ettim.. Dostum, bir ay kadar sonra, kalmakta olmaya devam ettiğim şehir’e döndüğünde, beni aradı. 12 Şubat 2009 tarihinde kitabı verdi.. Vaktimi ayırdım.. Baştan sona kadar okudum..
Benimle ilgili yazılan bölümün, son kısmının yanlış olduğunu gördüm. Bunları açıklamak istiyorum!. Feridun dostun adresini bilmediğim için, düzeltme yazımı, “belirli yerlere” gönderiyorum.. ÇEKA)
Yazıma, yaşamış olduğu sağlık sorunları nedeniyle Feridun Dost’a “geçmiş olsun” diyerek başlıyor, kaybettiği oğlu için, çok üzüldüğümü bildiriyor ve sabırlar diliyorum..
Feridun Dost’un, geçirdiği rahatsızlıkların, “yanlış hatırlama ve zaman kaymasına” sebep olduğuna ve konuların sıralamasında hata yapıldığına “inanmak istiyorum..”
Keşke, kitabını basıma vermeden -bazı dostlara evvelden yazıp sorduğu gibi- arayıp bana da sorsaydı, kitabını daha da zenginleştirecek “bilgileri” alabilirdi(Bulunduğum yer aynı şehirdir. Beni bulmak isteyen herkesi, evime kadar getirecek Türk, Kürt ve Kafkasya kökenli Devrimci kişiler, halen mevcuttur!.)
Feridun Dost; M.Gür ile ilgili anlattıklarının altına(kitabının 75.Sayfasına)sanki onunla ilintili bir durum varmış gibi -üstelik özeleştiri yapma adına- benimle ilgili bölüm konulmuş, doğrularla yanlışlar karıştırılarak, Partim’den, nasıl! gittiğim, “özetlenmiştir!.”
Demiş ki; “Mutlaka uygulamada eksikliğim/eksikliğimiz olmuştur ve oldu da. Bunun en somut örneğini bir gece yarısı Düsseldorf’taki evimde yaşadım.
Hamburg Parti Örgütü Sekreteri Çeka yoldaş, benimle görüşmek istediğini söyledi. Parti adından da anlaşılacağı gibi, gözü kara, fedakar, canını gözü kapalı parti için verecek, o zamanın deyimi ile 24 saat devrimcisi bir yoldaşımızdı. Ben Hamburg’a gittiğimde onda misafir olurdum. Birbirimizi çok severdik. Bu insana görev verdin mi gözün arkada kalmazdı. Bu yoldaşın sorumluluğunda İşçinin Sesi olaylarında bu bölgeden geçici olarak İngiltere’ye belirli yoldaşların zaman zaman kaydırıldığını da duydum.”
Buraya kadar yazılanlara karşı, hiç kimse “yanlıştır” diyemez..
Fakat bundan sonra “yanlışlar” başlıyor:
“Yoldaş akşam geç saatlerde bana geldi. Hoş beşten sonra konuya girdi. O konuşuyor, ben dinliyordum. Bu yoldaşa geçmişte üst düzeyde, yani PB düzeyinde eğitim sözleri verilmiş, bir dönem bu söz savsaklanmış, sonra da unutulmuş, kendisine bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yapılmamış v.b. açıklamalar yapıyordu. Ancak bu açıklamalarında parti üst yönetimini eleştiriden öteye aşağılar bir öz olduğunu sezinliyor ve dikkatle dinliyordum. Saat gece yarısına gelmişti. Herhalde ben de çok yorgundum. Konuşmasına ara mı vermişti bilmiyorum. “yoldaş bitirdin mi konuşmanı” dediğimi hatırlıyorum. O da “evet yoldaş” dedi. Ben “bak yoldaş bütün konuşmalarının özünde sen, ben artık bu partide var olmayacağım dediğinin farkında mısın” diye sordum. O da bana “evet yoldaş farkındayım” dedikten sonra bana; “yoldaş sizden bir dosya kağıdı rica edeceğim” dedi. Ben partiden ayrılacağını belirten bir şeyler yazacağını anlamıştım. Buna rağmen boş bir dosya kağıdını önüne koydum. Çeka yoldaş kalemi alıp;
“Türkiye Komünist Partisine......tarih
Çok sevdiğim Türkiye Komünist Partisinden ayrılıyorum.
Saygılarımla
İmza.Çeka”
İmzalayarak bana vermişti. Ve biraz soğuk bir ayrılış olmuştu. Daha sonra düşündüğümde; yoldaşın bu durumuna daha farklı yaklaşabilirdim. Onu kazanmak için daha fazla çaba sarf edebilirdim. Partiye okadar emek vermiş bir insanı bir anda kaybetmiştim” diye, yazmış!..
M.Gür “sorunu” 1981 yılında, Parti okulunda Şiko Yoldaş tarafından bizlere açıklanmıştır.. (Ben 1985 Şubat’ına kadar, Avrupa’daki görevlerimin başındaydım..)
Şiko Yoldaş, M.Gür ile ilgili olarak “fikrimizi” sorduğunda, ona cevabım şu olmuştu.. “İnşallah bizim oraya gelir!.” (M.Gür’e ve görev yapan herkesin emeğine değer verdiğim için, bütün yoldaşlarıma hep saygılı davranmışımdır. Fakat, bizim kültürümüzden olmayanlar, “bizi” anlayamamışlar ve kendilerini -fazla- önemsemişlerdi!..)
M.Gür “sorunu” ile ilgili olduğu için, küçük bir “hatırlatma” yapayım:
..1981 yazına gelinmişti.. Partimizin “Türkiye’ye ikinci bir emire kadar gidilmeyecek” kararı devam etmekteydi.. O nedenle de herkes, Türkiye dışında bir yerlere gitmişti.. Ben de, hanımım ve çocuklarımla beraber, Portekiz’e, Portekiz Komünist Partisinin güçlü olduğu bölgeye gidecek, orada hem dinlenecek ve hem de Ordu merkezli Portekiz Karanfil Devrimi’ni, yerinde öğrenecektim..
..Hareket etmek üzere, arabaya bineceğimiz sırada, A.S. telefon etti.. Benimle görüşmek istediğini söyledi.. Frankfurt’a A.S. ‘nin evine gittim.. Bana “M.Gür Konferans toplamaya kalkacakmış.. Bulgaristan’a gidip -oradakilere- durumu anlatır mısınız” dedi.. “Olur” dedim. “Üç gün sonra orada olabilir misiniz” dedi. “Olurum” dedim.. Gidiş güzergahım Amsterdam, Rotterdam, Brüksel, Paris, Marsilya, Barselona, Lizbon’du. Gecerken uğrayacağım Dostlara durumun değiştiğini bildirdim ve sonuç olarak, Portekiz yerine, Bulgaristan’a ulaştık.. Denileni yaptım.. Orada 10 gün kalıp, döndük..
Yani M.GÜR meselesinin ardından, onunla “ilintiliymişim” gibi anlaşılacak şekilde, benden bahsedilmesi YANLIŞTIR!.
Türkiye’de Parti çalışması yapma durumum, 1983 Ekim’inden beri gündemdeydi.. (Bu sebepden dolayı, 1983 Aralık sonunda, benim Türkiye’ye gitmeme izin verilmiş, bir hafta içinde; İstanbul, Ankara, Gaziantep ve Urfa’da görüşmeler yapıp geri dönmüştüm..)
O nedenle de, benim önerim ve Parti’nin onayıyla Karslı dostuma görevlerimi teslim etmiştim. (Bir süre sonra -Karslı dostumun bazı özel sorunları nedeniyle- sorumluluğu tekrar üstlenmek durumunda kaldım..)
1985 yılının Şubat ayının ilk haftasında, görevlerimi yine önerim ve partinin onayı ile, MT. Dost’a devrettim.. İki gün sonra da -Parti’nin izniyle- Türkiye’ye gittim..
Bana; “Türkiye’de uzun zaman, seninle ilişki kurulmayacaktır!. Şimdilik Parti ilişkin sadece Almanya’daki bir kişi üzerinden devam edecektir.. Kongre’de alınan kararların ışığında -Parti radyosu en üst düzeyde yoldaşdır- ilkesine dikkat ederek, onun pratik rehberliğinde, gereken çalışmaları yaparsın!” denmiştir..
(..İşçi statümü korumak için, üç ay’ı geçirmeden Almanya’ya ailemin yanına geliyordum.) Almanya’ya geldiğimde, raporlarımı sunuyor, yaklaşık 10 gün kadar sonra da, tekrar İstanbul’da oluyordum..
..1986 Ağustos’unda Almanya’ya geleceğim zaman sizi aradım.. Söylediğiniz gün ve saat’de, üst organa iletilmek üzere, RAPORUMU vermek üzere Düsseldorf’a geldim... ..Kısa bir hal-hatır sorma sohpetinden sonra, sevinç ve coşkuyla “kazanılan mevzileri” anlatmaya başladım.(Başka “şeyler” yazılı olarak sunuluyordu.)
..Sosyal demokratlarla eylem beraberliği çerçevesinde, onların Partisine üye olmuştum.. Bizim semtin İGD’li, Kurtuluşçu ve bazı sendikacı Dostlarımızın desteği sonucunda, Üsküdar Belediye Başkan yardımcılığına ve ayrıca -kontenjandan- il encümen üyeliğine adım konuşulmaya başlanmıştı. (Ben bu konuları anlatırken, siz de o sırada odanızın köşesindeki açık Mutfak’da, hem beni dinliyor ve hem de beraber yiyeceğimiz şeyleri kızartıyordunuz..)
Konuşmamı bitirdiğimde, döndünüz, bana baktınız ve “provokatörce” diyebileceğim bir tarz’da sordunuz, “Sözlerin bitti mi Yoldaş!” “evet!” dedim.. Aynı tavır ve ses tonuyla “Yoldaş, siz iki Parti’ye aynı an’da üye olunmayacağını bilmiyor musunuz?” dediniz..
Karnıma bıçak saplanmış gibi olmuştu!. Şaşırmıştım.. Bakışınız ve ses tonunuz beni çok sinirlendirmişti.. O ana kadar, hiç kimse benimle böyle konuşmamıştı!. Baltam belimde duruyordu!.. İrademe hakim oldum!.. Fakat çok sert bir biçimde, Partinin 5.Kongre kararlarından alıntılar yaparak, Dimitrov’dan da bahsederek, yaptıklarımın doğru olduğunu vurguladım.. Hatta;“İçeri düşersem, kendimi daha rahat savunabilirim” diye, güvenlik “sorunundan da” bahsettim... Buna benzer, hızlı-hızlı ve de “yüksek sesle,” birçok şey söyledim..
Yemeği unutmuştuk.. Karşılıklı oturuyorduk.. Siz, sessizce dinliyordunuz.. Bakışlarınızdan ve mimiklerinizden ikna olmadığınız belliydi!..
Aynı anda, geçmişte beni kızdıran konular da, beynimden hızla akmaya başlamıştı:
..5.Kongre’de çok önemli kararlar alınmıştı..
“Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı” ve
“Türkiye’de artık barışçıl yoldan Devrim olamayacağının tespiti” beni yakından ilgilendirenlerdendi..
Biz “kararı uygulamaya geçirin” diye emir beklerken, bir genelge gönderilmişti.. Bunda; “Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı, tüm parti örgütlerinde başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır” yazıyordu!.
Ben, o zaman da çok kızmıştım.. Yeni şartlara göre; Parti görevlerini taşıyamayacağını düşündüklerimize, “artık tek ülke, tek sınıf, tek parti ilkesine dayanarak, DKP gibi, yerel partilerle çalışılacak” denilerek, onları devretmeyi planlamıştık.. Kalanları ise; diğerlerine belli etmeden -daha da gizliliğe çekip, kadro olarak eğiterek- Türkiye’ye yönlendirecektik.. “Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı”nın, pratikteki uygulanmasının, “iğdiş edilmesine” duyduğum öfkemi de, ”SBKP Türkiye’de Devrim olmasını istemiyor! Ama, biz buna rağmen Pro-sovyet kalacağız. Biz SBKP’ye rağmen, Türkiye’de Devrim yapmak zorundayız!” çerçevesindeki düşüncelerimi de, “heryerde” dile getirdiğimi, “bordroluların” o nedenle hep bana mesafeli durdukları aklımdan geçti..
“Okul meselesini” de hatırladım.. M.GÜR ve A.S. Dönemlerinde olmak üzere, iki kere “üst organ istedi” denilerek, “Moskova’daki parti Okulu’na gönderilmem için” dilekçe yazdırtılmıştı.. Sonra, sonuç çıkmamıştı!..
..Neden devamlı “böyle ayak oyunları yapılıyordu? Neler oluyordu?”
Dert, “5.Kongre’ye katılmak şerefine ermem, Güvenlik sorumluluğunu üstlenmem ve Türkiye’de görev almam mıydı?!..”
..Ve sonra,
size dedim “Yoldaş, bana bir dosya kağıdı verir misiniz?”
Yüzümden, ne yapacağımı anlamıştınız!.
Yazdım..
“Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne, 26 Ağustos 1986
Özel nedenlerden, çok sevdiğim Partimden istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.
ÇEKA UNUTMAZ “
Size kağıdı uzattım.. Renginiz kaçmıştı..Dediniz ki “Yoldaş, siz buraya ayrılmayı kafanıza koyarak gelmişsiniz!.” “Hayır!” dedim. (Hala aynı “provokatörce” tarzınızı koruyordunuz!. Ben, raporumu sunmaya gelmiştim.. İstifa etmeye neden gelmiş olayım ki?.. Hiçbir sebep YOKTU Kİ !..........)
Benim bu noktaya geleceğimi tahmin etmediğiniz için, çok şaşırmıştınız!
“Yanlış anlaşıldım Yoldaş!. Sizi istemeden kırdım Yoldaş!.” gibi cümleler kurarak, Yoldaşça bir öz-eleştiri yapacağınıza, komik bir şey söylediniz!.
“Bunu, Merkez Komitesine sormalıYIZ!.”
İşte o an, kanımdan olan “Ethem Nejat, Kuşçubaşı Eşref, Çerkes Ethem ve Yakup Cemil’in sonları” hatırıma geldi!. Gözlerinizin içine baktım “merkez komitesi’nin..”diyerek, saydırdım!. Ve kalktım.. (Beni yakından bilenler, neler söylediğimi çok iyi tahmin ederler..)
O zaman, siz bana, yine “Yoldaş, siz buraya ayrılmayı kafanıza koyarak gelmişsiniz!. Bari, sizi arabayla, istasyona kadar bırakayım” dediniz..
Artık “konuşulacak” başka bir şey kalmamıştı!..
“Sağolun gerekmez. Bir Taksi bulurum!” dedim..
Gece, kalmak üzere geldiğim evinizden, gecenin o ilerlemiş saatinde çıkıp-gittim!..
..Sizinle son olarak, yıllar sonra, Yeşilköy Atatürk Havaalanında karşılaştık..
Siz kızınızla, benim hanım da çocuklarımla, Pasaport kontrolü için kuyruk’da arka arkaya idiniz.. Arabamı park edip geldiğimde sizi gördüm ve şaşırdım..
“Dost” dedim.. Döndünüz.. Birbirimize sarıldık.. Öpüştük.. Kısa bir sohpetten sonra size dedim ki “Dost, küçük bir işim var. En fazla 10 dakikada gelirim, konuşuruz.” (Çocukları Almanya’ya yolcu edecektim.. Onlara DM olarak para vermem için, Banka şubesine gidip, para değiştirmem gerekiyordu.)
İşimi bitirdim ve hemen geldim.
Kızınız yanlızdı..
Bekliyordu kuyrukda..
Siz ise yoktunuz!!.....
Gitmiştiniz!..
..................................
...................................................................................
...............................................................................................................................................................
Feridun Dost, kitabınız “teşvik” edici oldu.. Ben de “hikayemden” kısa bir kesit yazıyorum:
..12 Mart 1971 muhtırası’ndan sonra ki Mayıs ayında, İstanbul-Kartal’da Polis ve İnzibatların ortak operasyonuyla; Sendikacı bir Dost ve Ordudan Devrimci olduğu için çıkarılmış bir Su Altı Komanda Astsubayıyla, buluştuğumuz yer’de, gözaltına alındım..
Önce Kartal ilçe Karakoluna, oradan Sıkıyönetim Komutanlığının merkezi olan Selimiye kışlasına götürüldük.. Oradan da Sirkeci’deki siyasi şubeye, yani Sansarsyan hanının en üst katına..
Necmi ve İlkay Demir, Necati Sağır, İrfan Uçar, Edip Sakarya gibi bilinenler ve tanımadığımız birçok Devrimci de, orada işkence görmekteydi.. 24 kişinin konduğu “yerden”, sırayla sorguya götürülüyorduk.. Çığlıklar ve küfürler, o malum ince-uzun Koridordan duyuluyordu!.
“THKO(Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu)’nun İstanbul silahlı kanadına mensup” olmakla, suçlanıyorduk..
Biz Kafkasya kökenli Abhaz, Adige, Çeçen, Ubıh ve Oset’lerin, şu an da da olduğu gibi, “heryerde” tanıdıkları vardır.. Problem olduğunda, “çevre” bir şekilde, hızla harekete geçer!.. Bu nedenle; kısa bir süre sonra, üçümüz de ufak tefek “hasarlarla” suçsuz bulunarak, salıverildik.
..10 Ağustos 1971’de Türkiye’den çıktım.. TKP’yi bulmak için Prag’a gittim. Türkiye Devriminin ancak, TKP ile birlikte olunursa, yapılabileceğini düşünmekteydik.. TKP’yi Prag’da bulamadım!..
Trenle Almanya’ya giriş yaptım.. Mannheim’da yaşamakta olan Dayımın yanına gittim.. Bir süre sonra, Augsburg’daki diğer bir akrabanın yanına geçtim.. Oradayken, yakınımız olan bir Türk bayanla beraber, Münih Grillparzer Strasse’deki işçi Derneğine gittim. (Derneğin Başkanı, o hanımın aile dostuydu.)
..Bir süre sonra, bu dernek’de Öğretmen Mustafa Abi, A.M.Abi ve N.B.Abilerle Dost olduk.. Birkaç hafta sonra, “Aziz” diye çağırdığımız bir Dev-Genç’li arkadaş da Derneğe geldi.. Aziz “Mahirci,” Ben “Denizciydim.” Aziz’le çok iyi anlaştık.. Çünkü, o da bir Militandı.. (Çok sonraları duydum. 1974 Af’fından yararlanıp, Türkiye’ye dönmüş ve yarım kalan eğitimini tamamlayıp Avukat olmuş.. Yolu açık olsun. Onu da çok sevmiştim.. Selam olsun.. Sevgiler sana AZİZ...)
..Birgün Dernek’de, “Bu akşam TKP’lilerin derneğine gideceğiz” dediler. Ben de “onlarla tanışırım!” diye düşündüm ve sevinerek onlara katıldım.. O Dernek’dekiler konuşma sırasında, Denizler aleyhine “atıp-tutmaya” başladılar. Hayali sükuta uğramıştım.. Moralim bozulmuştu.. “Bunlarla Devrim olmaz” diye düşündüm... Dayanamadım ve “Denizlerin Ajan olmadıklarını” çok kızgın bir biçimde ifade ettim.. Kalktım ayağa, “alasmarladık” bile demeden dışarı çıktım.. Hemen arkamdan, beraber olduklarım da geldiler..
..İşçi Derneği çevresinden olan bazı kişilerle; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın, idam’dan kurtarılmaları için, EYLEM koyma kararı alındı..
Bir komite oluşturuldu. Özel bazı işlerle ilgilenmek üzere; A.M.Abi, Aziz ve benim içinde olduğum, bir komite yaratıldı..
Kalkış ve dönüş tarihi bize uyacak olan (Akdeniz veya Karadeniz isimli) Gemi’lerden birisini kaçıracaktık..
A.M.Abi ve Aziz’in, neler yapacakları beni “ilgilendirmediği” için, onların görevlerini bilmiyordum..
Ben ise; Türkiye’ye giderek, İstanbul ve İzmir’den Gemiye binecek olan Devrimci Deniz subayları ve Astsubaylarla konuşacak ve götüreceğim pasaportları onlara göre ayarlayacaktım.. Gerekli malzemelerin Napoli’den Gemiye sokulma işini de, Roma’da yaşamakta olan ablam "A.A." aracılığıyla, ben “ayarlamıştım..”
..Günlerce süren görüşmeler!. ve hazırlıklar yapıldı..
..Bir akşam, Yunan Lokalinde buluşulacaktı.. Akşam temizlik işinden çıkıp geldiğim de, nedenini bilmediğim bir sebepden, N.B.Abi ile Aziz’in “itişip kakıştıklarını” gördüm. Araya girdim.. N.B.Abi, bu sefer de bana saldırdı.. Birbirimize girdik.. Kendisi hiç de güçlü birisi değildi..
Ertesi günü öğlen saatlerinde, N.B.Abinin, El-Fetih’te eğitim aldığı söylenen arkadaşı A.M.Abi, (arkadaşının intikamını almak için) kaldığımız evin girişinde beni “kavgaya davet etti!.” Sonucu Öğretmen Mustafa Abi görmüştür!.
Fakat akşam ben, kavga ettiğim A.M.Abi ve N.B.Abilerin kaldığı oda’da onlarla beraber kalmaya devam etmek zorundaydım!.. (çünkü sahip olduğum Pasaportun süresi geçmişti.. Başka gidecek bir yerim yoktu!. Münih’de Kış çok soğuk geçer.. Parklarda yatamazsın.. İstasyon’da ise, Polisler hep kimlik kontrolü yapar. Bundan evvel, yaklaşık 2 ay -ensoğuk kış ay’larında- Polisce mühürlendiği için, kapısı kilitli derneğin kömürlük camından geceleyin girerek, masaların üzerinde, tek bir battaniyeye sarılarak, Aziz’le ben, sırt sırta vererek uyumaya çalışarak, orada kalmıştık.. Sonra bize acıdılar!.. Aziz’i birileri yanına aldı.. Aynı gün beni de; 15-16 Haziran 1970 direnişinden sonra Almanya’ya “kaçmak” zorunda kalan Öğretmen Mustafa Abi, evi’ne kabul etti..
Mustafa Abinin odası ayrıydı.. A.M.Abi ve N.B.Abi ise yandaki diğer oda’da bulunan Yatak ve Koltuk’da yatarlardı. Ben de onların kaldığı oda’da, yer’de yatmaktaydım..)
Öğretmen Mustafa Abi, akşamları bir Araba Galerisinin yerlerini pas-pas yaparak, geçimini sağlıyordu.. Bana da orada, aynı temizlik işinden ayarlamıştı..
A.M.Abi ile “kavgadan” sonra, akşam temizlik işini yapmak üzere, Araba satış galerisine gittim.. İşe başladım..
Düşünmüştüm:
..25 Yaşındaydım.. Türkiye Devrimi için, ölümü göze alanlardandım..
Denizleri kurtarmak için herşeyi yapmaya kararlıydım..
Elinde imkanı olanlar ise, bizleri ezmeye kalkışmışlardı..
Ben çok saygılı, fakat tek vuruşla, üst-üste konmuş iki Tuğla’yı kıran biriydim.. Ne kadar güçlü olurlarsa olsun, normal şartlarda karşıma çıkacak 2-3 kişiyi rahatlıkla ve çok kısa bir zaman içinde, etkisiz hale getirebilecek pratiğim vardı..
“Balyoz’cu Nihat Erim’e Paris’e geldiğinde gereken yapılmalıdır!” diyen ve oraya giden 3 erkek, 1 bayandan oluşan grupun içinde, o nedenlerden dolayı ben de vardım..
..Sabah çok erken saat’de, Strasburg sınır kapısına geldik. Olağanüstü kar yağışı vardı. Hava çok soğuktu.. Sınır korumalarının hiçbiri dışarıda değildi!.. Kulübelerinin camları buğulanmıştı. Bizim araba ağır-ağır geçti sınırdan.. Bizi durduran olmamıştı..
Paris’deki Derneğe uğradık, orada kızların “biz dikeriz” ısrarlarına rağmen, iğne-ipliği onlardan alıp, tuvalete gidip, orada ütü izinden yırtılan Pantolonumdaki yırtığı diktim..
Sonra Abidin Dino’yu ziyaret ettik!. Ertesi günü işimiz vardı..
Paris’de ki, Early Havaalanına gittik.. Dönüş için bakındık!. Olamazdı!.
Sabah Zafer anıtına gittik.. Merasim saatinin zamanın değiştirildiğini bilmiyorduk!..
Altdan(tünelden)geçip Zafer anıtının altına geldik..
Nihat Erim’in -sadece - Anıta koyduğu Çelenk’in kırmızı bandını alabildik!.. Yani, Paris’de bir şey “yapılamadı!”
..Dönüşde, aynı sınırda durdurulduk!.. Polisler etrafımızı sardılar.. Hepimizi indirip, üstümüzü iyice aradılar.. Aramızda ki hanım, belli olacak şekilde Hamileydi!. Onu daha da fazla aradılar!. Arabanın plaka numarası ve benim dışımdaki üç kişinin isimleri ellerindeydi.. Bizim bu sınırdan Fransa’ya girdiğimize inanmıyorlardı!. İhbarcı, Münih’ten hareket edildiğinde Arabayı gören, içindekileri ve “durumu” bilen birisiydi..
A.M.Abi, Augsburg’a gece 12’de gelip, beni yataktan kaldırmıştı(aceleyle giyinirken, tek pantolonum ütü yerinden yırtılmıştı)Pasaportumda sorun olduğu Dernek çevresince biliniyordu.. ihbarcı, bu nedenle benim de onlarla gidebileceğime ve beni yoldan alacaklarına ihtimal vermemişti!..
Sınır görevlileri Arabanın cantlarını bile söküp kontrol etti.. Onların aradıkları suikast silahları olduğu için, benim pasaportumun süresinin geçtiğinin farkına bile varmamışlardı..
..İstanbul’dan ayrıldığım tarih olan, 1971 Ağustos’undan buyana, 8 ay geçmişti...
Pantolonum ve gömleğim ütülü değilse, Ev’den aşağı inmezdim.. Bakkal’dan Ekmek almaya bile gitmeyen ben, şimdi pas-pas yapıyordum..
“Abi dediklerimizle aramızda geçenlere bak” diye aklımdan geçirdim..
Birden, kendime acıdım!.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı...
Mustafa Abi, kendi işini bitirip yanıma geldiğinde, ben bu durumdaydım.. Onu duymamıştım.. Karşımdan seslendiğinde, kafamı kaldırdım.. Gözlerimdeki yaşları gördüğünü anladığım da da, çok utandım!..
Sordu bana...
Anlattım..
Sarıldı bana babam gibi..
Artık sesli olarak ve hıçkırarak ağlıyordum...
..Bizi dışlamışlardı..
Ben ve Aziz olmadan “bu eylem” yapılamazdı..
Ve bizim “elimizde” hiçbir “şey” yoktu..
...Sabahleyin Mustafa Abiyle konuştum. Mannheim şehrine döneceğimi söyledim. “Haber verilirse, herşeye hazırım” dedim.. Sonra ona, kısa bir mektup da yolladım.. (
Sonradan A.M.Abinin DİSK’de görev aldığını öğrendim!. N.B.Abinin ise; Mafia Abuzer UĞURLU ile beraber olduğunu, Uğur Mumcu’nun kitabından okuduk!.)
..İki aydır kalmakta olduğum Schweinfuth’dan, 12 Haziran 1972’de Tren’e bindim.. Param Hannover’e gelmeme yetecek kadardı.. Hannover istasyonundan Otobahn’a kadar yürüdüm.. Orada oto-stop yaptım.. Bir inşaat Kamyon’una bindim, Hamburg’a ulaştım.. Akrabalara gittim..
Kısa bir süre sonra, onların yardımı ile “Kaçak temizlik işi” buldum, çalışmaya başladım..
Bu arada, Sofya Radyosuna da yazı yazıyor ve imza olarak “çöpçü” adını kullanıyordum!. Bu durumu Yelkenci Yoldaş biliyor..
..1971 sonu veya 1972 kış ayları sırasında, Hamburg’dan Münih’e geldiğinde tanıştığımız, Neşet Danış ve onun arkadaşı Ö.Y. İle, beraber hareket ediyorduk..
Öğrenci Derneğine de, gidiyorduk..
..O dönemde bizim bölge’de sadece “TİKKO’cular” olarak söylenenler örgütlüydü.. Kişi olarak iyi insanlardı, ben onlarla da arkadaş olmuştum..
1974’de Konsolosluğun güdümündeki “Eğitim Derneğini” ele geçirmeye karar vermişler.. Bizden de destek istediler.. Neşet Danış, Ö.Y. ve ben aramızda konuştuk ve “tamam” dedik..
İlk seçim’de olay çıktı.. Genel kurul iki hafta sonraya ertelendi. O Kongre’de de olay çıkması kaçınılmazdı..
“TİKKO’cu” arkadaşlara “ayrıntıları” sordum. “Herşeyimiz var! Siz hiçbir şey düşünmeyin!.” dediler..
Onların örgütlülüğüne güvendik..
Sonuç da; “hazırlanmış bir saldırıya!. hazırlıksız yakalandık..”
Desteklemek için gittiğimiz TİKKO’cu geçinenler kaçtılar.. Kitlesel bir saldırının içinde kaldık.. Neşet Danış, ben, T.M. ve öğretmen A. Arkadaş kaçmadı.. Direndi.. Dört arkadaş ağır yaralandık.. Neşet Danış, yaklaşık 3 hafta Koma’da kaldıktan sonra, Şehit oldu..
Bizden yana olanlar, gözaltına alındılar..(Sonra ki süreçde, Katillerden biri öldürüldü.. İki kişi ise, ömür boyu sürecek ağır hasara uğradı..)
Öğretmen V.C. Abimiz içeriden çıktıktan sonra, bana Kurtuluş gazetesi’ni getirmeye başladı..
Sendikacı N. Arkadaşla da 1974’den itibaren dost olmuştuk..
Böylece TKP sempatizanları olarak çalışmaya başladık..
..Bir süre sonra; benim sorumluluğumda, V.C. Abi ve M.G. Dost'dan oluşan Hamburg Parti örgütü, Yelkenci yoldaş tarafından yaratıldı..
Artık bir organ olarak uğraşıyorduk..
ATILIM gazetesinin dağıtımını ve propoganda çalışmalarımızı hızlandırdık..
..Neşet Danış’ın öldürülmesinden sonra, Turist Kürt işçilerden, vurucu güç oluşturmuştum.. Onlar bana ölümüne bağlıydılar.. O nedenle; V.Abinin ve M. Dostun “karşı” çıkmalarına rağmen; Parti çalışmamızı engellemeye kalkışan, kim olursa olsun -herkesi- cezalandıracaktım. "Sorumluluk bana ait" idi..
Derneğin yönetimine girdik.. Yönetimi etkiledik.. Elimize geçirdik..
Bölge’de, bize karşı olan siyasetleri de, kararlılığımız ve pratikteki davranışlarımızla, gerilettik...
(Partimiz, Tabanca taşımamıza izin vermiyordu!. Bundan dolayı; 80 santimlik Demir Copların hepsini, Still fabrikasında çalışırken, imal etmiştim.. Satın aldığımız Küba Palaları ve Kamp Baltaları da, vazgeçemediğimiz yoldaşlarımızdandı..)
Bir süre sonra, Berlin’den gelen, A. Yoldaşla bereber, Karslı Dostumuzu Parti’ye kazandık.. Karslı Dostum, benim her şeyimdi..
Zamanı geldiğinde.......
Parti örgütümüz sayısal olarak büyüdü..
Daha da güçlendik..
Bremen’deki Doktor dostumuzun da, emeklerini unutmuyoruz.. Ona da “SELAM!” diyorum.. Sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum..
..Parti’nin genelinde zaman-zaman sorunlar çıkmıştır.. Fakat benim sorumlu olduğum dönem içinde, Parti örgütüme, hiçbir sorun uğramamıştır!..
“Bizler, sorun yaratanı ve sorunları çözenler olarak” yürümüşüzdür..
Ve 1983 Ekiminde de, hayatımının en büyük “madalyasını” elde etmişimdir..
..Sonuç olarak;
Ben Türkiye’den Almanya’ya geldiğimde, Devrimciydim..
Almanya’da, “Devrimci!.” olanlardan değilim!..
Hiç, “Karı - Kız” peşinde koşmadım..
Hiç, Kumar oynamadım..
Hiç, İçki içip, sarhoş olmadım..
Hiç, Pişman olmadım..
Hiç, Tövbe etmedim..
Hiç, Arkama bakmadım..
Hiçbir çıkar beklemedim..
Yoldaşlarımın Devrimciliğini yukarıda tutarak, hep Devrimcilik yaptım..
..Şu an da, 63 yaşındayım..
23 yıldır da, Türkiye Devrimcilerini hiç unutmadan,
Kafkas diasporası ve Anavatanım Abhazya için çalışmaya devam etmekteyim..
Ve de
dimdik ayaktayım!.
Size ve arkadaşlarınıza “bulunduğunuz yerde” sağlık ve huzur diliyorum..
ÇEKA UNUTMAZ
27 ŞUBAT 2009
Benimle ilgili yazılan bölümün, son kısmının yanlış olduğunu gördüm. Bunları açıklamak istiyorum!. Feridun dostun adresini bilmediğim için, düzeltme yazımı, “belirli yerlere” gönderiyorum.. ÇEKA)
Yazıma, yaşamış olduğu sağlık sorunları nedeniyle Feridun Dost’a “geçmiş olsun” diyerek başlıyor, kaybettiği oğlu için, çok üzüldüğümü bildiriyor ve sabırlar diliyorum..
Feridun Dost’un, geçirdiği rahatsızlıkların, “yanlış hatırlama ve zaman kaymasına” sebep olduğuna ve konuların sıralamasında hata yapıldığına “inanmak istiyorum..”
Keşke, kitabını basıma vermeden -bazı dostlara evvelden yazıp sorduğu gibi- arayıp bana da sorsaydı, kitabını daha da zenginleştirecek “bilgileri” alabilirdi(Bulunduğum yer aynı şehirdir. Beni bulmak isteyen herkesi, evime kadar getirecek Türk, Kürt ve Kafkasya kökenli Devrimci kişiler, halen mevcuttur!.)
Feridun Dost; M.Gür ile ilgili anlattıklarının altına(kitabının 75.Sayfasına)sanki onunla ilintili bir durum varmış gibi -üstelik özeleştiri yapma adına- benimle ilgili bölüm konulmuş, doğrularla yanlışlar karıştırılarak, Partim’den, nasıl! gittiğim, “özetlenmiştir!.”
Demiş ki; “Mutlaka uygulamada eksikliğim/eksikliğimiz olmuştur ve oldu da. Bunun en somut örneğini bir gece yarısı Düsseldorf’taki evimde yaşadım.
Hamburg Parti Örgütü Sekreteri Çeka yoldaş, benimle görüşmek istediğini söyledi. Parti adından da anlaşılacağı gibi, gözü kara, fedakar, canını gözü kapalı parti için verecek, o zamanın deyimi ile 24 saat devrimcisi bir yoldaşımızdı. Ben Hamburg’a gittiğimde onda misafir olurdum. Birbirimizi çok severdik. Bu insana görev verdin mi gözün arkada kalmazdı. Bu yoldaşın sorumluluğunda İşçinin Sesi olaylarında bu bölgeden geçici olarak İngiltere’ye belirli yoldaşların zaman zaman kaydırıldığını da duydum.”
Buraya kadar yazılanlara karşı, hiç kimse “yanlıştır” diyemez..
Fakat bundan sonra “yanlışlar” başlıyor:
“Yoldaş akşam geç saatlerde bana geldi. Hoş beşten sonra konuya girdi. O konuşuyor, ben dinliyordum. Bu yoldaşa geçmişte üst düzeyde, yani PB düzeyinde eğitim sözleri verilmiş, bir dönem bu söz savsaklanmış, sonra da unutulmuş, kendisine bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yapılmamış v.b. açıklamalar yapıyordu. Ancak bu açıklamalarında parti üst yönetimini eleştiriden öteye aşağılar bir öz olduğunu sezinliyor ve dikkatle dinliyordum. Saat gece yarısına gelmişti. Herhalde ben de çok yorgundum. Konuşmasına ara mı vermişti bilmiyorum. “yoldaş bitirdin mi konuşmanı” dediğimi hatırlıyorum. O da “evet yoldaş” dedi. Ben “bak yoldaş bütün konuşmalarının özünde sen, ben artık bu partide var olmayacağım dediğinin farkında mısın” diye sordum. O da bana “evet yoldaş farkındayım” dedikten sonra bana; “yoldaş sizden bir dosya kağıdı rica edeceğim” dedi. Ben partiden ayrılacağını belirten bir şeyler yazacağını anlamıştım. Buna rağmen boş bir dosya kağıdını önüne koydum. Çeka yoldaş kalemi alıp;
“Türkiye Komünist Partisine......tarih
Çok sevdiğim Türkiye Komünist Partisinden ayrılıyorum.
Saygılarımla
İmza.Çeka”
İmzalayarak bana vermişti. Ve biraz soğuk bir ayrılış olmuştu. Daha sonra düşündüğümde; yoldaşın bu durumuna daha farklı yaklaşabilirdim. Onu kazanmak için daha fazla çaba sarf edebilirdim. Partiye okadar emek vermiş bir insanı bir anda kaybetmiştim” diye, yazmış!..
M.Gür “sorunu” 1981 yılında, Parti okulunda Şiko Yoldaş tarafından bizlere açıklanmıştır.. (Ben 1985 Şubat’ına kadar, Avrupa’daki görevlerimin başındaydım..)
Şiko Yoldaş, M.Gür ile ilgili olarak “fikrimizi” sorduğunda, ona cevabım şu olmuştu.. “İnşallah bizim oraya gelir!.” (M.Gür’e ve görev yapan herkesin emeğine değer verdiğim için, bütün yoldaşlarıma hep saygılı davranmışımdır. Fakat, bizim kültürümüzden olmayanlar, “bizi” anlayamamışlar ve kendilerini -fazla- önemsemişlerdi!..)
M.Gür “sorunu” ile ilgili olduğu için, küçük bir “hatırlatma” yapayım:
..1981 yazına gelinmişti.. Partimizin “Türkiye’ye ikinci bir emire kadar gidilmeyecek” kararı devam etmekteydi.. O nedenle de herkes, Türkiye dışında bir yerlere gitmişti.. Ben de, hanımım ve çocuklarımla beraber, Portekiz’e, Portekiz Komünist Partisinin güçlü olduğu bölgeye gidecek, orada hem dinlenecek ve hem de Ordu merkezli Portekiz Karanfil Devrimi’ni, yerinde öğrenecektim..
..Hareket etmek üzere, arabaya bineceğimiz sırada, A.S. telefon etti.. Benimle görüşmek istediğini söyledi.. Frankfurt’a A.S. ‘nin evine gittim.. Bana “M.Gür Konferans toplamaya kalkacakmış.. Bulgaristan’a gidip -oradakilere- durumu anlatır mısınız” dedi.. “Olur” dedim. “Üç gün sonra orada olabilir misiniz” dedi. “Olurum” dedim.. Gidiş güzergahım Amsterdam, Rotterdam, Brüksel, Paris, Marsilya, Barselona, Lizbon’du. Gecerken uğrayacağım Dostlara durumun değiştiğini bildirdim ve sonuç olarak, Portekiz yerine, Bulgaristan’a ulaştık.. Denileni yaptım.. Orada 10 gün kalıp, döndük..
Yani M.GÜR meselesinin ardından, onunla “ilintiliymişim” gibi anlaşılacak şekilde, benden bahsedilmesi YANLIŞTIR!.
Türkiye’de Parti çalışması yapma durumum, 1983 Ekim’inden beri gündemdeydi.. (Bu sebepden dolayı, 1983 Aralık sonunda, benim Türkiye’ye gitmeme izin verilmiş, bir hafta içinde; İstanbul, Ankara, Gaziantep ve Urfa’da görüşmeler yapıp geri dönmüştüm..)
O nedenle de, benim önerim ve Parti’nin onayıyla Karslı dostuma görevlerimi teslim etmiştim. (Bir süre sonra -Karslı dostumun bazı özel sorunları nedeniyle- sorumluluğu tekrar üstlenmek durumunda kaldım..)
1985 yılının Şubat ayının ilk haftasında, görevlerimi yine önerim ve partinin onayı ile, MT. Dost’a devrettim.. İki gün sonra da -Parti’nin izniyle- Türkiye’ye gittim..
Bana; “Türkiye’de uzun zaman, seninle ilişki kurulmayacaktır!. Şimdilik Parti ilişkin sadece Almanya’daki bir kişi üzerinden devam edecektir.. Kongre’de alınan kararların ışığında -Parti radyosu en üst düzeyde yoldaşdır- ilkesine dikkat ederek, onun pratik rehberliğinde, gereken çalışmaları yaparsın!” denmiştir..
(..İşçi statümü korumak için, üç ay’ı geçirmeden Almanya’ya ailemin yanına geliyordum.) Almanya’ya geldiğimde, raporlarımı sunuyor, yaklaşık 10 gün kadar sonra da, tekrar İstanbul’da oluyordum..
..1986 Ağustos’unda Almanya’ya geleceğim zaman sizi aradım.. Söylediğiniz gün ve saat’de, üst organa iletilmek üzere, RAPORUMU vermek üzere Düsseldorf’a geldim... ..Kısa bir hal-hatır sorma sohpetinden sonra, sevinç ve coşkuyla “kazanılan mevzileri” anlatmaya başladım.(Başka “şeyler” yazılı olarak sunuluyordu.)
..Sosyal demokratlarla eylem beraberliği çerçevesinde, onların Partisine üye olmuştum.. Bizim semtin İGD’li, Kurtuluşçu ve bazı sendikacı Dostlarımızın desteği sonucunda, Üsküdar Belediye Başkan yardımcılığına ve ayrıca -kontenjandan- il encümen üyeliğine adım konuşulmaya başlanmıştı. (Ben bu konuları anlatırken, siz de o sırada odanızın köşesindeki açık Mutfak’da, hem beni dinliyor ve hem de beraber yiyeceğimiz şeyleri kızartıyordunuz..)
Konuşmamı bitirdiğimde, döndünüz, bana baktınız ve “provokatörce” diyebileceğim bir tarz’da sordunuz, “Sözlerin bitti mi Yoldaş!” “evet!” dedim.. Aynı tavır ve ses tonuyla “Yoldaş, siz iki Parti’ye aynı an’da üye olunmayacağını bilmiyor musunuz?” dediniz..
Karnıma bıçak saplanmış gibi olmuştu!. Şaşırmıştım.. Bakışınız ve ses tonunuz beni çok sinirlendirmişti.. O ana kadar, hiç kimse benimle böyle konuşmamıştı!. Baltam belimde duruyordu!.. İrademe hakim oldum!.. Fakat çok sert bir biçimde, Partinin 5.Kongre kararlarından alıntılar yaparak, Dimitrov’dan da bahsederek, yaptıklarımın doğru olduğunu vurguladım.. Hatta;“İçeri düşersem, kendimi daha rahat savunabilirim” diye, güvenlik “sorunundan da” bahsettim... Buna benzer, hızlı-hızlı ve de “yüksek sesle,” birçok şey söyledim..
Yemeği unutmuştuk.. Karşılıklı oturuyorduk.. Siz, sessizce dinliyordunuz.. Bakışlarınızdan ve mimiklerinizden ikna olmadığınız belliydi!..
Aynı anda, geçmişte beni kızdıran konular da, beynimden hızla akmaya başlamıştı:
..5.Kongre’de çok önemli kararlar alınmıştı..
“Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı” ve
“Türkiye’de artık barışçıl yoldan Devrim olamayacağının tespiti” beni yakından ilgilendirenlerdendi..
Biz “kararı uygulamaya geçirin” diye emir beklerken, bir genelge gönderilmişti.. Bunda; “Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı, tüm parti örgütlerinde başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır” yazıyordu!.
Ben, o zaman da çok kızmıştım.. Yeni şartlara göre; Parti görevlerini taşıyamayacağını düşündüklerimize, “artık tek ülke, tek sınıf, tek parti ilkesine dayanarak, DKP gibi, yerel partilerle çalışılacak” denilerek, onları devretmeyi planlamıştık.. Kalanları ise; diğerlerine belli etmeden -daha da gizliliğe çekip, kadro olarak eğiterek- Türkiye’ye yönlendirecektik.. “Parti üyelerinin, üyeliklerinin yenilenmesi kararı”nın, pratikteki uygulanmasının, “iğdiş edilmesine” duyduğum öfkemi de, ”SBKP Türkiye’de Devrim olmasını istemiyor! Ama, biz buna rağmen Pro-sovyet kalacağız. Biz SBKP’ye rağmen, Türkiye’de Devrim yapmak zorundayız!” çerçevesindeki düşüncelerimi de, “heryerde” dile getirdiğimi, “bordroluların” o nedenle hep bana mesafeli durdukları aklımdan geçti..
“Okul meselesini” de hatırladım.. M.GÜR ve A.S. Dönemlerinde olmak üzere, iki kere “üst organ istedi” denilerek, “Moskova’daki parti Okulu’na gönderilmem için” dilekçe yazdırtılmıştı.. Sonra, sonuç çıkmamıştı!..
..Neden devamlı “böyle ayak oyunları yapılıyordu? Neler oluyordu?”
Dert, “5.Kongre’ye katılmak şerefine ermem, Güvenlik sorumluluğunu üstlenmem ve Türkiye’de görev almam mıydı?!..”
..Ve sonra,
size dedim “Yoldaş, bana bir dosya kağıdı verir misiniz?”
Yüzümden, ne yapacağımı anlamıştınız!.
Yazdım..
“Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne, 26 Ağustos 1986
Özel nedenlerden, çok sevdiğim Partimden istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.
ÇEKA UNUTMAZ “
Size kağıdı uzattım.. Renginiz kaçmıştı..Dediniz ki “Yoldaş, siz buraya ayrılmayı kafanıza koyarak gelmişsiniz!.” “Hayır!” dedim. (Hala aynı “provokatörce” tarzınızı koruyordunuz!. Ben, raporumu sunmaya gelmiştim.. İstifa etmeye neden gelmiş olayım ki?.. Hiçbir sebep YOKTU Kİ !..........)
Benim bu noktaya geleceğimi tahmin etmediğiniz için, çok şaşırmıştınız!
“Yanlış anlaşıldım Yoldaş!. Sizi istemeden kırdım Yoldaş!.” gibi cümleler kurarak, Yoldaşça bir öz-eleştiri yapacağınıza, komik bir şey söylediniz!.
“Bunu, Merkez Komitesine sormalıYIZ!.”
İşte o an, kanımdan olan “Ethem Nejat, Kuşçubaşı Eşref, Çerkes Ethem ve Yakup Cemil’in sonları” hatırıma geldi!. Gözlerinizin içine baktım “merkez komitesi’nin..”diyerek, saydırdım!. Ve kalktım.. (Beni yakından bilenler, neler söylediğimi çok iyi tahmin ederler..)
O zaman, siz bana, yine “Yoldaş, siz buraya ayrılmayı kafanıza koyarak gelmişsiniz!. Bari, sizi arabayla, istasyona kadar bırakayım” dediniz..
Artık “konuşulacak” başka bir şey kalmamıştı!..
“Sağolun gerekmez. Bir Taksi bulurum!” dedim..
Gece, kalmak üzere geldiğim evinizden, gecenin o ilerlemiş saatinde çıkıp-gittim!..
..Sizinle son olarak, yıllar sonra, Yeşilköy Atatürk Havaalanında karşılaştık..
Siz kızınızla, benim hanım da çocuklarımla, Pasaport kontrolü için kuyruk’da arka arkaya idiniz.. Arabamı park edip geldiğimde sizi gördüm ve şaşırdım..
“Dost” dedim.. Döndünüz.. Birbirimize sarıldık.. Öpüştük.. Kısa bir sohpetten sonra size dedim ki “Dost, küçük bir işim var. En fazla 10 dakikada gelirim, konuşuruz.” (Çocukları Almanya’ya yolcu edecektim.. Onlara DM olarak para vermem için, Banka şubesine gidip, para değiştirmem gerekiyordu.)
İşimi bitirdim ve hemen geldim.
Kızınız yanlızdı..
Bekliyordu kuyrukda..
Siz ise yoktunuz!!.....
Gitmiştiniz!..
..................................
...................................................................................
...............................................................................................................................................................
Feridun Dost, kitabınız “teşvik” edici oldu.. Ben de “hikayemden” kısa bir kesit yazıyorum:
..12 Mart 1971 muhtırası’ndan sonra ki Mayıs ayında, İstanbul-Kartal’da Polis ve İnzibatların ortak operasyonuyla; Sendikacı bir Dost ve Ordudan Devrimci olduğu için çıkarılmış bir Su Altı Komanda Astsubayıyla, buluştuğumuz yer’de, gözaltına alındım..
Önce Kartal ilçe Karakoluna, oradan Sıkıyönetim Komutanlığının merkezi olan Selimiye kışlasına götürüldük.. Oradan da Sirkeci’deki siyasi şubeye, yani Sansarsyan hanının en üst katına..
Necmi ve İlkay Demir, Necati Sağır, İrfan Uçar, Edip Sakarya gibi bilinenler ve tanımadığımız birçok Devrimci de, orada işkence görmekteydi.. 24 kişinin konduğu “yerden”, sırayla sorguya götürülüyorduk.. Çığlıklar ve küfürler, o malum ince-uzun Koridordan duyuluyordu!.
“THKO(Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu)’nun İstanbul silahlı kanadına mensup” olmakla, suçlanıyorduk..
Biz Kafkasya kökenli Abhaz, Adige, Çeçen, Ubıh ve Oset’lerin, şu an da da olduğu gibi, “heryerde” tanıdıkları vardır.. Problem olduğunda, “çevre” bir şekilde, hızla harekete geçer!.. Bu nedenle; kısa bir süre sonra, üçümüz de ufak tefek “hasarlarla” suçsuz bulunarak, salıverildik.
..10 Ağustos 1971’de Türkiye’den çıktım.. TKP’yi bulmak için Prag’a gittim. Türkiye Devriminin ancak, TKP ile birlikte olunursa, yapılabileceğini düşünmekteydik.. TKP’yi Prag’da bulamadım!..
Trenle Almanya’ya giriş yaptım.. Mannheim’da yaşamakta olan Dayımın yanına gittim.. Bir süre sonra, Augsburg’daki diğer bir akrabanın yanına geçtim.. Oradayken, yakınımız olan bir Türk bayanla beraber, Münih Grillparzer Strasse’deki işçi Derneğine gittim. (Derneğin Başkanı, o hanımın aile dostuydu.)
..Bir süre sonra, bu dernek’de Öğretmen Mustafa Abi, A.M.Abi ve N.B.Abilerle Dost olduk.. Birkaç hafta sonra, “Aziz” diye çağırdığımız bir Dev-Genç’li arkadaş da Derneğe geldi.. Aziz “Mahirci,” Ben “Denizciydim.” Aziz’le çok iyi anlaştık.. Çünkü, o da bir Militandı.. (Çok sonraları duydum. 1974 Af’fından yararlanıp, Türkiye’ye dönmüş ve yarım kalan eğitimini tamamlayıp Avukat olmuş.. Yolu açık olsun. Onu da çok sevmiştim.. Selam olsun.. Sevgiler sana AZİZ...)
..Birgün Dernek’de, “Bu akşam TKP’lilerin derneğine gideceğiz” dediler. Ben de “onlarla tanışırım!” diye düşündüm ve sevinerek onlara katıldım.. O Dernek’dekiler konuşma sırasında, Denizler aleyhine “atıp-tutmaya” başladılar. Hayali sükuta uğramıştım.. Moralim bozulmuştu.. “Bunlarla Devrim olmaz” diye düşündüm... Dayanamadım ve “Denizlerin Ajan olmadıklarını” çok kızgın bir biçimde ifade ettim.. Kalktım ayağa, “alasmarladık” bile demeden dışarı çıktım.. Hemen arkamdan, beraber olduklarım da geldiler..
..İşçi Derneği çevresinden olan bazı kişilerle; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın, idam’dan kurtarılmaları için, EYLEM koyma kararı alındı..
Bir komite oluşturuldu. Özel bazı işlerle ilgilenmek üzere; A.M.Abi, Aziz ve benim içinde olduğum, bir komite yaratıldı..
Kalkış ve dönüş tarihi bize uyacak olan (Akdeniz veya Karadeniz isimli) Gemi’lerden birisini kaçıracaktık..
A.M.Abi ve Aziz’in, neler yapacakları beni “ilgilendirmediği” için, onların görevlerini bilmiyordum..
Ben ise; Türkiye’ye giderek, İstanbul ve İzmir’den Gemiye binecek olan Devrimci Deniz subayları ve Astsubaylarla konuşacak ve götüreceğim pasaportları onlara göre ayarlayacaktım.. Gerekli malzemelerin Napoli’den Gemiye sokulma işini de, Roma’da yaşamakta olan ablam "A.A." aracılığıyla, ben “ayarlamıştım..”
..Günlerce süren görüşmeler!. ve hazırlıklar yapıldı..
..Bir akşam, Yunan Lokalinde buluşulacaktı.. Akşam temizlik işinden çıkıp geldiğim de, nedenini bilmediğim bir sebepden, N.B.Abi ile Aziz’in “itişip kakıştıklarını” gördüm. Araya girdim.. N.B.Abi, bu sefer de bana saldırdı.. Birbirimize girdik.. Kendisi hiç de güçlü birisi değildi..
Ertesi günü öğlen saatlerinde, N.B.Abinin, El-Fetih’te eğitim aldığı söylenen arkadaşı A.M.Abi, (arkadaşının intikamını almak için) kaldığımız evin girişinde beni “kavgaya davet etti!.” Sonucu Öğretmen Mustafa Abi görmüştür!.
Fakat akşam ben, kavga ettiğim A.M.Abi ve N.B.Abilerin kaldığı oda’da onlarla beraber kalmaya devam etmek zorundaydım!.. (çünkü sahip olduğum Pasaportun süresi geçmişti.. Başka gidecek bir yerim yoktu!. Münih’de Kış çok soğuk geçer.. Parklarda yatamazsın.. İstasyon’da ise, Polisler hep kimlik kontrolü yapar. Bundan evvel, yaklaşık 2 ay -ensoğuk kış ay’larında- Polisce mühürlendiği için, kapısı kilitli derneğin kömürlük camından geceleyin girerek, masaların üzerinde, tek bir battaniyeye sarılarak, Aziz’le ben, sırt sırta vererek uyumaya çalışarak, orada kalmıştık.. Sonra bize acıdılar!.. Aziz’i birileri yanına aldı.. Aynı gün beni de; 15-16 Haziran 1970 direnişinden sonra Almanya’ya “kaçmak” zorunda kalan Öğretmen Mustafa Abi, evi’ne kabul etti..
Mustafa Abinin odası ayrıydı.. A.M.Abi ve N.B.Abi ise yandaki diğer oda’da bulunan Yatak ve Koltuk’da yatarlardı. Ben de onların kaldığı oda’da, yer’de yatmaktaydım..)
Öğretmen Mustafa Abi, akşamları bir Araba Galerisinin yerlerini pas-pas yaparak, geçimini sağlıyordu.. Bana da orada, aynı temizlik işinden ayarlamıştı..
A.M.Abi ile “kavgadan” sonra, akşam temizlik işini yapmak üzere, Araba satış galerisine gittim.. İşe başladım..
Düşünmüştüm:
..25 Yaşındaydım.. Türkiye Devrimi için, ölümü göze alanlardandım..
Denizleri kurtarmak için herşeyi yapmaya kararlıydım..
Elinde imkanı olanlar ise, bizleri ezmeye kalkışmışlardı..
Ben çok saygılı, fakat tek vuruşla, üst-üste konmuş iki Tuğla’yı kıran biriydim.. Ne kadar güçlü olurlarsa olsun, normal şartlarda karşıma çıkacak 2-3 kişiyi rahatlıkla ve çok kısa bir zaman içinde, etkisiz hale getirebilecek pratiğim vardı..
“Balyoz’cu Nihat Erim’e Paris’e geldiğinde gereken yapılmalıdır!” diyen ve oraya giden 3 erkek, 1 bayandan oluşan grupun içinde, o nedenlerden dolayı ben de vardım..
..Sabah çok erken saat’de, Strasburg sınır kapısına geldik. Olağanüstü kar yağışı vardı. Hava çok soğuktu.. Sınır korumalarının hiçbiri dışarıda değildi!.. Kulübelerinin camları buğulanmıştı. Bizim araba ağır-ağır geçti sınırdan.. Bizi durduran olmamıştı..
Paris’deki Derneğe uğradık, orada kızların “biz dikeriz” ısrarlarına rağmen, iğne-ipliği onlardan alıp, tuvalete gidip, orada ütü izinden yırtılan Pantolonumdaki yırtığı diktim..
Sonra Abidin Dino’yu ziyaret ettik!. Ertesi günü işimiz vardı..
Paris’de ki, Early Havaalanına gittik.. Dönüş için bakındık!. Olamazdı!.
Sabah Zafer anıtına gittik.. Merasim saatinin zamanın değiştirildiğini bilmiyorduk!..
Altdan(tünelden)geçip Zafer anıtının altına geldik..
Nihat Erim’in -sadece - Anıta koyduğu Çelenk’in kırmızı bandını alabildik!.. Yani, Paris’de bir şey “yapılamadı!”
..Dönüşde, aynı sınırda durdurulduk!.. Polisler etrafımızı sardılar.. Hepimizi indirip, üstümüzü iyice aradılar.. Aramızda ki hanım, belli olacak şekilde Hamileydi!. Onu daha da fazla aradılar!. Arabanın plaka numarası ve benim dışımdaki üç kişinin isimleri ellerindeydi.. Bizim bu sınırdan Fransa’ya girdiğimize inanmıyorlardı!. İhbarcı, Münih’ten hareket edildiğinde Arabayı gören, içindekileri ve “durumu” bilen birisiydi..
A.M.Abi, Augsburg’a gece 12’de gelip, beni yataktan kaldırmıştı(aceleyle giyinirken, tek pantolonum ütü yerinden yırtılmıştı)Pasaportumda sorun olduğu Dernek çevresince biliniyordu.. ihbarcı, bu nedenle benim de onlarla gidebileceğime ve beni yoldan alacaklarına ihtimal vermemişti!..
Sınır görevlileri Arabanın cantlarını bile söküp kontrol etti.. Onların aradıkları suikast silahları olduğu için, benim pasaportumun süresinin geçtiğinin farkına bile varmamışlardı..
..İstanbul’dan ayrıldığım tarih olan, 1971 Ağustos’undan buyana, 8 ay geçmişti...
Pantolonum ve gömleğim ütülü değilse, Ev’den aşağı inmezdim.. Bakkal’dan Ekmek almaya bile gitmeyen ben, şimdi pas-pas yapıyordum..
“Abi dediklerimizle aramızda geçenlere bak” diye aklımdan geçirdim..
Birden, kendime acıdım!.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı...
Mustafa Abi, kendi işini bitirip yanıma geldiğinde, ben bu durumdaydım.. Onu duymamıştım.. Karşımdan seslendiğinde, kafamı kaldırdım.. Gözlerimdeki yaşları gördüğünü anladığım da da, çok utandım!..
Sordu bana...
Anlattım..
Sarıldı bana babam gibi..
Artık sesli olarak ve hıçkırarak ağlıyordum...
..Bizi dışlamışlardı..
Ben ve Aziz olmadan “bu eylem” yapılamazdı..
Ve bizim “elimizde” hiçbir “şey” yoktu..
...Sabahleyin Mustafa Abiyle konuştum. Mannheim şehrine döneceğimi söyledim. “Haber verilirse, herşeye hazırım” dedim.. Sonra ona, kısa bir mektup da yolladım.. (
Sonradan A.M.Abinin DİSK’de görev aldığını öğrendim!. N.B.Abinin ise; Mafia Abuzer UĞURLU ile beraber olduğunu, Uğur Mumcu’nun kitabından okuduk!.)
..İki aydır kalmakta olduğum Schweinfuth’dan, 12 Haziran 1972’de Tren’e bindim.. Param Hannover’e gelmeme yetecek kadardı.. Hannover istasyonundan Otobahn’a kadar yürüdüm.. Orada oto-stop yaptım.. Bir inşaat Kamyon’una bindim, Hamburg’a ulaştım.. Akrabalara gittim..
Kısa bir süre sonra, onların yardımı ile “Kaçak temizlik işi” buldum, çalışmaya başladım..
Bu arada, Sofya Radyosuna da yazı yazıyor ve imza olarak “çöpçü” adını kullanıyordum!. Bu durumu Yelkenci Yoldaş biliyor..
..1971 sonu veya 1972 kış ayları sırasında, Hamburg’dan Münih’e geldiğinde tanıştığımız, Neşet Danış ve onun arkadaşı Ö.Y. İle, beraber hareket ediyorduk..
Öğrenci Derneğine de, gidiyorduk..
..O dönemde bizim bölge’de sadece “TİKKO’cular” olarak söylenenler örgütlüydü.. Kişi olarak iyi insanlardı, ben onlarla da arkadaş olmuştum..
1974’de Konsolosluğun güdümündeki “Eğitim Derneğini” ele geçirmeye karar vermişler.. Bizden de destek istediler.. Neşet Danış, Ö.Y. ve ben aramızda konuştuk ve “tamam” dedik..
İlk seçim’de olay çıktı.. Genel kurul iki hafta sonraya ertelendi. O Kongre’de de olay çıkması kaçınılmazdı..
“TİKKO’cu” arkadaşlara “ayrıntıları” sordum. “Herşeyimiz var! Siz hiçbir şey düşünmeyin!.” dediler..
Onların örgütlülüğüne güvendik..
Sonuç da; “hazırlanmış bir saldırıya!. hazırlıksız yakalandık..”
Desteklemek için gittiğimiz TİKKO’cu geçinenler kaçtılar.. Kitlesel bir saldırının içinde kaldık.. Neşet Danış, ben, T.M. ve öğretmen A. Arkadaş kaçmadı.. Direndi.. Dört arkadaş ağır yaralandık.. Neşet Danış, yaklaşık 3 hafta Koma’da kaldıktan sonra, Şehit oldu..
Bizden yana olanlar, gözaltına alındılar..(Sonra ki süreçde, Katillerden biri öldürüldü.. İki kişi ise, ömür boyu sürecek ağır hasara uğradı..)
Öğretmen V.C. Abimiz içeriden çıktıktan sonra, bana Kurtuluş gazetesi’ni getirmeye başladı..
Sendikacı N. Arkadaşla da 1974’den itibaren dost olmuştuk..
Böylece TKP sempatizanları olarak çalışmaya başladık..
..Bir süre sonra; benim sorumluluğumda, V.C. Abi ve M.G. Dost'dan oluşan Hamburg Parti örgütü, Yelkenci yoldaş tarafından yaratıldı..
Artık bir organ olarak uğraşıyorduk..
ATILIM gazetesinin dağıtımını ve propoganda çalışmalarımızı hızlandırdık..
..Neşet Danış’ın öldürülmesinden sonra, Turist Kürt işçilerden, vurucu güç oluşturmuştum.. Onlar bana ölümüne bağlıydılar.. O nedenle; V.Abinin ve M. Dostun “karşı” çıkmalarına rağmen; Parti çalışmamızı engellemeye kalkışan, kim olursa olsun -herkesi- cezalandıracaktım. "Sorumluluk bana ait" idi..
Derneğin yönetimine girdik.. Yönetimi etkiledik.. Elimize geçirdik..
Bölge’de, bize karşı olan siyasetleri de, kararlılığımız ve pratikteki davranışlarımızla, gerilettik...
(Partimiz, Tabanca taşımamıza izin vermiyordu!. Bundan dolayı; 80 santimlik Demir Copların hepsini, Still fabrikasında çalışırken, imal etmiştim.. Satın aldığımız Küba Palaları ve Kamp Baltaları da, vazgeçemediğimiz yoldaşlarımızdandı..)
Bir süre sonra, Berlin’den gelen, A. Yoldaşla bereber, Karslı Dostumuzu Parti’ye kazandık.. Karslı Dostum, benim her şeyimdi..
Zamanı geldiğinde.......
Parti örgütümüz sayısal olarak büyüdü..
Daha da güçlendik..
Bremen’deki Doktor dostumuzun da, emeklerini unutmuyoruz.. Ona da “SELAM!” diyorum.. Sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum..
..Parti’nin genelinde zaman-zaman sorunlar çıkmıştır.. Fakat benim sorumlu olduğum dönem içinde, Parti örgütüme, hiçbir sorun uğramamıştır!..
“Bizler, sorun yaratanı ve sorunları çözenler olarak” yürümüşüzdür..
Ve 1983 Ekiminde de, hayatımının en büyük “madalyasını” elde etmişimdir..
..Sonuç olarak;
Ben Türkiye’den Almanya’ya geldiğimde, Devrimciydim..
Almanya’da, “Devrimci!.” olanlardan değilim!..
Hiç, “Karı - Kız” peşinde koşmadım..
Hiç, Kumar oynamadım..
Hiç, İçki içip, sarhoş olmadım..
Hiç, Pişman olmadım..
Hiç, Tövbe etmedim..
Hiç, Arkama bakmadım..
Hiçbir çıkar beklemedim..
Yoldaşlarımın Devrimciliğini yukarıda tutarak, hep Devrimcilik yaptım..
..Şu an da, 63 yaşındayım..
23 yıldır da, Türkiye Devrimcilerini hiç unutmadan,
Kafkas diasporası ve Anavatanım Abhazya için çalışmaya devam etmekteyim..
Ve de
dimdik ayaktayım!.
Size ve arkadaşlarınıza “bulunduğunuz yerde” sağlık ve huzur diliyorum..
ÇEKA UNUTMAZ
27 ŞUBAT 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder